Azgına direncin namı var mı?
Bir tarafta, dün kaydettiğim 'ezerek ve üzerek kazanma şehveti' ile çıldırmış saldırgan, öbür tarafta bin bir türlü mağdur, pısırık, korkak, kaçak, gizli ortak, geçici işbirlikçi ve ayrıca koskocaman bir adalet alemi!. Terazinin bir kefesine 'en krizmatik uzman'ı koyalım, öbür kefesine de karşısındakileri.. Hangisi ağır basmalı? Bir kefede neredeyse koca bir ülke var iken 'ezerek ve üzerek kazanma şehveti' ile çılgınlaşan adamın oturduğu kefe nasıl olmuş da bunca yıl boyunca ağır basmış; hedef aldığı herkesi sindirmiş? Nasıl olmuş da kendisinden daha büyük servet sahibi aileler bile bu azgın çeteye teslim bayrağı çekmiş, bazı kaleleri terk etmiş? Bu ülkede şantajı başkaları da kullanmış ama niye hiçbiri bunlarınki kadar etkili olamamış, neden bunlarınkine direnebilen çıkmamış? (Tabii benzeri donanımla ona karşı rant muharebelerine girişen güçleri saymazsak.. Ki onların da yer yer pazarlığa girişebildikleri, korkup sindikleri olmuştur.) Hasılı, nedir bu çetenin önünde herkesi çil yavrusu gibi dağıtıp savuran etken? Bu sorunun en kestirme cevabı Moğol istilasıdır. Tarihin gördüğü en büyük barbarlık faslı, sadece kötünün mukayesesiz gücü ile değil, iyi veya daha az kötü olanın pısırıklığı ve çürümüşlüğü sayesinde gerçekleşmiştir. Köpeksiz köylerde değneksiz dolaşılmıştır. 'Hülagü Han mısın kafir?' Sonunda Moğollar öyle bir dehşet havası uyandırmışlar ki, henüz kendilerinin ulaşamadıkları yerlerde namları bile panik üretmeye yetmiş, sonunda cesaretleri ile tanınmış Türkler arasında bile korku dağları tutar olmuş. Bu devrin hikayelerinden biri bile iklimi tanımamıza yetebilir: Merhum Prof. Osman Turan'ın İbn ul'-Esir'den aktardığı bir hikayeye göre Moğollar Bitlis, Ahlat, Erciş şehirlerinde katliam uygulayıp yağmaladıkları sırada tek başına bir köye giren asker önüne çıkan köylüye bağırıyor: -Yere yat, kılıcımı getirinceye kadar bekle! O da kuzu kuzu yatıyor, kımıldamadan duruyor, Moğol askeri de gelip kellesini uçuruyor. Şimdi elbette bu zavallı köylüye acırsınız. Ama aynı zamanda kızmaktan kendinizi alabilir misiniz? Türkiye'nin 'liberal hortumculuk' çağına damgasını vuran bu topluluk, Moğollar gibi; 'eller yukarı' diye bağırdığı hemen herkesi teslim alıyordu. İyi güzel de; bu çağda böylesine kolay teslim olanlara, Moğol istilası yıllarındaki masum ve zavallı köylü gibi sadece acımak ve kızmakla mı yetineceğiz? Yoksa, bütün çarpıklıklarına rağmen kağıt üzerinde de olsa 'hukuk devleti' diye bildiğimiz bir sistemin içinde böylesine kolayca sinmeyi, saldırgana suç ortaklığı yapmaya yakın bir çürümüşlük mü sayacağız? Yüreksizliğin salgın hale geldiği bir toplumda Moğol türü barbarlık, herhalde ilahi bir uyarı mekanizması olsa gerek.. Oysa, birkaç cesur mağdur, sonunda ölüm de olmadığına göre bu çeteye karşı dirense, medya silahıyla şantaj böyle kolayca yol olur muydu? Bir örnek hatırlıyorum: Beşiktaş Belediye Başkanı Namoğlu, aylar önce malum çete tarafından ağır saldırılara maruz kalmıştı. İşin ardında Beşiktaş sınırları içindeki bir 'rant' alanı ile ilgili dayatma vardı: Yürekten güçlü zırh yok İki numaralı 'Uzman'ın eşi, ilçe sınırları içindeki seçkin bir semtte küçük bir yapıyı görür ve orada lüks bir lokanta işletilebileceğini söyler. Emirleri olur tabii.. Hemen Beşiktaş belediyesine çullanırlar. Birkaç koldan adamlar gelip gitmeye başlar. Tabii daha baştan gözdağı verilerek yasalara aykırı talebin yerine getirilmesi için aralıksız baskı uygulanır. Yusuf Namoğlu oralı olmayınca da örgütlenmiş biçimde gazete ve televizyon saldırısı patlak verir. Nihayet iş o dereceye varır ki, yalancılar şahının bile yüzünü kızartacak sözde haberler üretilir. Mesela Bayrampaşa ilçesinden görüntüler yayınlanarak 'Beşiktaş Belediyesi'nin çukuru ve başkan Yusuf Namoğlu'nun başarısızlığı' diye yutturulmak istenir. Başkan pes etmeyince, o ana kadar nicelerini dize getirmiş olan çete şaşırır: Nasıl olur da Yusuf Namoğlu bu kadar, daha doğrusu sonuna kadar direnebilir? Başkan bu soruya şöyle cevap verir: "Beğenmesek de, eksikleri olsa da bu ülke bir hukuk devletidir. Alnımda en küçük bir leke olmadığını bilmenin rahatlığı içinde karşı koydum. En çok neyi kaybedebilirdim? Bir kısım insanlar iğfal edilerek hakkımda kötü zan sahibi olurlardı. Şantaja boyun eğmektense bunu göze aldım." Bitti işte, o kadar! Hiçbir şey yapamadılar. İnandırıcı da olamadılar. Acaba böyle bir avuç Namoğlu olsaydı, 'liberal hortumculuk' çağımızın Moğol çetesi, topluma ve kendi kendisine bunca kötülüğü yapabilir miydi?
|