kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
13 Nisan 2009, Pazartesi
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

2009'da büyüme değil, daralma öngörülüyor

AA
Giriş Saati : 13.04.2009 14:52
Güncelleme : 13.04.2009 16:33
Yeni Haber
Hükümet uzun zamandır koruduğu 2009 için yüzde 4 büyüme hedefini, yüzde 3.6 daralma olarak revize etti...
Katılım Öncesi Ekonomik Programda Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 3,6 oranında daralması, 2010 yılında yüzde 3,3, 2011 yılında ise yüzde 4,5 oranında büyümesi öngörüldü.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'in, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile birlikte açıkladığı, Katılım Öncesi Ekonomik Programda, 2009 yılındaki daralmada, özel yatırım ve özel tüketim harcamalarındaki gerilemenin belirleyici olacağı ifade edildi.

2010 yılından itibaren ise küresel koşulların düzelmeye başlamasıyla birlikte Türk ekonomisinin toparlanma sürecine gireceği vurgulandı.
Programa göre, dış talepteki daralma en fazla sanayi sektörünü etkileyecek. 2009 yılında sanayi sektörü üretiminin yüzde 9,7 oranında daralması beklenirken, 2010 ve 2011 yıllarında üretimde sırasıyla yüzde 3 ve yüzde 4,7 oranlarında büyüme kaydedileceği tahmin ediliyor.
2009 yılındaki küçülmenin, işgücüne yansıyacağına da dikkat çekilen programda, bu çerçevede işsizlik oranının bu yıl yüzde 13,5 düzeyine yükseleceği belirtiliyor.

Programda, Merkez Bankasının daha önce açıklamış olduğu enflasyon hedeflerinin ulaşılabilir olduğu değerlendirilirken, 2009 tüketici fiyat enflasyonu yüzde 7,5, 2010 yılı enflasyonu yüzde 6,5, 2011 enflasyonu da yüzde 5,5 olarak yer aldı.

Programda, 2009 yılı cari işlemler açığı 11 milyar dolar olarak öngörüldü, 2010 ve 2011 yıllarında ekonominin toparlanmasıyla birlikte cari işlemler açığının bir miktar artacağı ve söz konusu rakamın 2010'da 18,6 milyar dolar, 2011'de ise 26,4 milyar dolar olacağı belirtildi.

Geçen yıl yüzde 1,5 olarak gerçekleşen genel devlet açığının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının bu yıl yüzde 4,6'ya yükseleceği ifade edilen programda, 2010 ve 2011 yılları için de söz konusu oran için yüzde 3,2 ve yüzde 2,8 düzeyinde olacağı tahminlerine yer verildi.

IMF tanımlı genel devlet faiz dışı fazlanın GSYH'ye oranına ilişkin olarak da programda, 2009 yılı için yüzde eksi 0,6, toplam kamu faiz dışı fazla için ise yüzde eksi 0,3 öngörüsünde bulunuldu.


KATILIM ÖNCESİ EKONOMİK PROGRAM AÇIKLANDI

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, 2009 yılı temel makro ekonomik bütçe büyüklükleri ve kamu borç dinamiklerinin daha önce ilan edilenden farklı trend izleyeceğini söyledi.

Ekren, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile birlikte Başbakanlık yeni binada düzenlediği toplantıda, küresel krizin Türkiye'ye etkileri hakkında bilgi verdi.

Krizin Türkiye üzerindeki etkilerinin 2008 yılının son çeyreğinde hissedildiğini ve halen devam ettiğini belirten Ekren, bu nedenle 2009 yılı ilk çeyrek bütçe performansının eskiye oranla sapma gösterdiğini ifade etti.

Özellikle cari transferlerde, sermaye giderlerinde ve faiz giderlerinde meydana gelen yüksek artışlarla küresel ekonomide meydana gelen daralmaya bağlı olarak Türkiye ekonomisinde gözlenen yavaşlamanın vergi performansını da olumsuz yönde etkilediğini dile getiren Ekren, ''bütçedeki gelişmelerin bir kısmı yeni uygulamaya konulan politika tedbirlerinden bir kısmı da küresel finans krizinden kaynaklanmaktadır'' dedi.

Ekren, 2008 yılının son çeyrek ve 2009 yılının ilk çeyrek göstergelerindeki gelişmelerin, 2009 yılı temel makro ekonomik bütçe büyüklükleri ve kamu borç dinamiklerinin daha önce ilan edilenden farklı trend izleyeceğini ortaya koyduğunu kaydetti.

Bakan Ekren, ekonomik tedbir paketini açıklarken özellikle 2008 son çeyreğiyle 2009'un ilk çeyreğindeki verileri gördükten sonra gerekli revizyon, redaksiyon ve güncellemeyi yapacaklarını söylediklerini de hatırlattı.

2002-2008 DÖNEMİ

Türkiye'nin 2002-2008 döneminde temel makro ekonomik göstergelerde iyi bir performans sergilediğini belirten Ekren, 2007-2008 dönemindeki performansta ve temel göstergelerde ise küresel krizin etkilerinin çok net şekilde görüldüğünü ifade etti.

GSYH'nın 2008'de 741 milyar dolara, kişi başına düşen gelirin de 10 bin dolara ulaştığını belirten Ekren, şöyle konuştu:

''2003-2008 dönemindeki büyüme ortalaması yüzde 6-6,5 seviyesinde. İşsizlik seviyesinde artış söz konusudur. 10,3'ten 13,6'ya çıkmıştır ama bu rakam aralık ayı sonu itibariyle olduğundan bunu diğer yıllarla mukayese edecek yıl ortalamasına ihtiyaç var. Bunun için TÜİK'in yayınlayacağı yıl ortalamasını bekliyoruz.

2002-2008 döneminde enflasyon 29,7'den 10,6'ya, Merkez Bankası gecelik faiz oranları 44'ten 15'e, devlet iç borçlanma senedi ihale bileşik faiz oranı ağırlıklı ortalama yıl sonu itibariyle 62,70'ten 19,23'e gelmiştir. Kamu net borç stokunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranı 61,4'ten 28,6'ya AB tanımlı kamu borç stoku da 73,7'den 39,5'e, bütçe açığını da -11,4'ten -1,8'e düşürmüş olduk. Aynı dönemde cari açık da -0,3'dan -5,6'ya yükselmiş oldu.''

''TÜRKİYE'NİN PERFORMANSI İYİ''

Bir kaç temel göstergeye bakıldığında işsizlik ve cari açık dışında Türkiye ekonomisinin oldukça iyi bir performans sergilediğini belirten Ekren, aynı tabloya 2002, 2007 ve 2008 dönemi için bakıldığında küresel krizin Türkiye ekonomisine etkilerinin çok daha net şekilde görülebileceğini kaydetti.

Bu dönemde işsizlik, kur, kamu borç stoku ve bütçe açığında benzer tabloların ortaya çıktığını anlatan Ekren, şunları kaydetti:

''Merkez Bankası brüt rezervleri 2002-2008 döneminde 27 milyar dolardan 69 milyar dolara çıktı ama 2007-2008'de 71 milyar dolardan 69 milyar dolara indi. Sermaye hesaplarında cari açığın finansman tablosuna bakıldığında doğrudan yatırımların 2002-2008 döneminde 939 milyon dolardan 15 milyar dolara diğer yatırımların da 7 milyar dolardan 25 milyar dolara çıktığını söyleyebiliriz fakat 2007-2008 döneminde doğrudan yatırımların net olarak 19,9 milyar dolardan 15,6 milyar dolara indiğini, diğer yatırımların da 23,9 milyar dolardan 25,3'e çıktığını söylemek mümkün.''

Genel olarak bakıldığında 2002-2008 dönemi itibariyle Türkiye'nin makro ekonomik performansının diğer ülkelere göre göreceli olarak iyi bir seyir izlediğini vurgulayan Ekren, 2007-2008 döneminde ise küresel krizin de etkisiyle ülkenin kaybolan kırılganlıkları, büyüyen bir ekonominin sahip olduğu yeni yapı ve ilişkilerden dolayı farklı bir trend izlendiğini bildirdi.

''SANAYİ ÜRETİMİNDE DRAMATİK BİR DÜŞÜŞ TRENDİ...''

İhracatın 2008'in son çeyreğinden itibaren düşüş trendine girdiğini belirten Ekren, ''İhracatımız içinde sanayinin payı ortalama yüzde 90-95, sanayinin üretim içinde GSYH içindeki payı ortalama yüzde 25 düzeyindedir. Dış talep yanında iç talepte de ulusal ekonomik politik konjonktüre bağlı olarak da önemli düşüşler yaşandığı açıktır'' diye konuştu.

Ekren, küresel sermaye girişlerinde eskiye oranla düşüş olsa da kriz ortamında yükselen piyasalarla mukayese edildiğinde Türkiye'nin yine de makul sayılabilecek bir sermaye girişini gerçekleştirdiğini de ifade etti.

Sanayi üretimine de değinen Ekren, ''son 3 aylık sanayi üretim endeksindeki gelişmeler aynı aylara ait geçen seneki verilerle karşılaştırıldığında bir düşüş trendi hem de dramatik bir düşüş trendi gösterdiği açıktır. Ancak aylık verileri arka arkaya mukayese ettiğinizde düşüş trendinin de bir azalma içinde olduğunu söylemek mümkün.''
Kapasite kullanım oranında da benzer bir eğilimin söz konusu olduğuna işaret eden Ekren, ocak-şubat-mart ayındaki kapasite kullanım oranlarının geçen yılının aynı aylarına göre düşüş gösterdiğini fakat ay ay bakıldığında ''yerinde sayan'' ve son ayda da bir miktar artan bir trendin görüldüğünü kaydetti.

''STOKLAR ERİDİ''

Ekren, küresel krize karşı açıkladıkları önlemleri de hatırlattı ve stok değişmelerinin 2008 yılındaki GSYH'ya katkısının eksi 4,0 olduğunu bildirdi. Ekren, bu rakamı ''uygulamaya koydukları paketlerin stokları eritme amacına yönelik iyi bir adım olduğunun göstergesi'' şeklinde yorumladı.
Reel kesim tüketici güven endeksi ve reel kesim güven endekslerinde de son üç ayda geçen senenin aynı aylarında düşüşler söz konusu olduğunu belirten Ekren, birbirini takip eden aylar itibariyle bir değerlendirme yapıldığında ise bir artışın söz konusu olduğunu, bunun güven endekslerinde nispi de olsa bir iyileşme sinyali verdiğini söyledi.

G-20 ZİRVESİ

Bakan Ekren, G-20 Zirvesi'ne ilişkin bilgi de verdi. Ekren, küresel problemlerin küresel işbirliği ve küresel koordinasyonla çözümlenmesinin önem arz ettiğini vurguladı.

''Hem Washington da hem de Londra'da G-20 liderler zirvesinde ortaya konan tabloda bunun çok net şekilde anlaşıldığını ve G-20 platformunda gerekli inisiyatiflerin kullanıldığını ifade edebiliriz'' diyen Ekren, özellikle Londra sonuç bildirisinin temennilerden de öte somut, uygulanabilir ve kantatif verilerle desteklenmiş bir yaklaşımı da ifade ettiğini dile getirdi.
Bu çerçevedeki ana amacın büyüme ve istihdam koşullarını iyileştirmek, finansal sisteme güven kazandırmak olduğunu belirten Ekren,''Hızlı ve çözüme odaklı çözümler bulmak kolay değildir. Bununla birlikte resesyonun süresini kısaltabilecek, istihdamı güçlendirecek bazı adımlar da atılmıştır. Ne gerekiyorsa yapılacağı konusunda açık bir irade ortaya konulmuştur. Londra'daki yaklaşım, küresel ekonominin büyüme trendlerine dönüşünün uluslararası kurumların şu andaki tahminlerinden daha hızlı olabileceği konusunda bütün taraflara güven vermiştir'' dedi.
Ekren, Londra'da yapılan G-20 toplantısında, sağlayacakları finansmanın kullanım alanları bağlamında uluslararası kuruluşların esnekliğinin önemli ölçüde artırılmış olduğuna da dikkat çekti.

''ÜLKELERİN PAKETLERİ KÜRESEL YAKLAŞIMIN ALTERNATİFİ DEĞİL''

Ülkelerin de küresel ve ulusal ekonomik toparlanmaya katkı sağlamak amacıyla mali paketler uygulamaya koyduklarına işaret eden Ekren, bu yaklaşımların ne küresel yaklaşımın alternatifi ne de ona ilave olarak ele alınabileceğini söyledi.

Ekren, ülkelerin ihtiyaçları olan tedbirleri almalarının küresel koordinasyonsuzluk anlamına gelmemesi gerektiğini, aynı şeyleri yapmaktan çok ulusal ve küresel ekonomik canlanmaya yönelik koordineli eylem içinde bulunmanın önemli olduğunu kaydetti.


''ORTA VADELİ PROGRAMIN FORMATINDA ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER YAPACAĞIZ''

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, orta vadeli programın formatında önemli değişiklikler yapacaklarını, yeni orta vadeli programın 3 önemli bileşeni olacağını belirtti.

Ekren, ''Bunlardan bir tanesi, geçmiş dönemin gelişmelerinin değerlendirilmesinin yapılmasıdır. İkincisi, 2007-2013 kalkınma planı ile uyumlu, 2013 hedefini yakalayacak şekilde yeni dönemin amaçları ve hedefleri güncelleştirilecektir. Son olarak da bu amaç ve hedeflere ulaşmada, kullanılacak politikalar, reformlar ve stratejiler açık bir şekilde ortaya konulacaktır'' dedi.

Bakan Ekren, 2009 - 2011 dönemini kapsayan Katılım Öncesi Ekonomik Programın, 2010 ve 2012 dönemini kapsayan ve muhtemelen mayıs ayında tekrar kamuoyuna açıklayacakları orta vadeli program ve orta vadeli mali plan olduğunu söyledi.

2009 yılı ve takip eden 2 yıllık makro ekonomik ve bütçe büyüklükleriyle kamu borç dinamiklerinin, katılım öncesi ekonomik programda açık şekilde ortaya konulduğunu ifade eden Ekren, 2010 ve 2012 dönemini kapsayacak temel ekonomik göstergelerin, bütçe büyüklükleri ve borç dinamiklerinin ise ekonomik amaç ve hedeflerle birlikte mayıs ayında yayınlanacak orta vadeli programda yer alacağını bildirdi.

Son 5-6 ayda uluslararası kuruluşların ve ülkelerin temel ekonomik göstergelere ilişkin tahminlerinin sürekli değiştiğini vurgulayan Ekren, bunun genelde iki önemli nedeni olduğunu söyledi.

Tahminlerin yayınlanan küresel ve ulusal verilere göre değiştiğine işaret eden Ekren, şöyle konuştu:

''Tahmini trendlerdeki sapmaların yönü ve boyutu kriz nedeniyle önemli belirsizlik ve risk içermektedir. Bugün sunduğumuz göstergelerde de doğası gereği bu tür bir yapı söz konusudur. Programın özellikle temel göstergeleri, şu ana kadar yayımlanmış küresel ve ulusal veriler ışığında modelleme ve tahminler yoluyla hazırlanmıştır. Bundan sonra 3'er aylık dönemler itibariyle küresel finans ve ekonomik istikrar sağlanana kadar programda yer alan göstergeler veri ve bilgilerle ilgili gelişmeler, mevcut durum toplumla ve ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşılacak, gerekli değerlendirmeler yapılacaktır.''

Küresel finans krizi sürecinde, kurullar arası ve bireyler arası eşgüdüm, bağımsızlık ve işbirliği dengesinin önemini her zamankinden daha önemli hale getirdiğini belirten Ekren, şunları kaydetti:

''Ekonomik güvenlik, ekonomik savunmanın ilke ve esaslarını tüm tarafların katılımıyla belirleyeceğiz. Süreç, kamu ve özel kesimin yakın işbirliği ve diyalog ortamı olan ekonomik koordinasyon kurulu tarafından yürütülecektir. Programın şeffaflık ve güven derecesini artırmak amacıyla politika ve stratejileri olabildiğince açık şekilde aktaracak, gelişmeleri de üçer aylık dönemler halinde birlikte değerlendireceğiz.

Bugün sunacağımız AB'ye gönderdiğimiz 2009-2011 dönemini kapsayan katılım öncesi ekonomik programdır. AB'ye üyelik sürecinin bir gereği olarak hazırlanan bu program ekonomi politikamızın bu perspektifle belirlenmiş ana çerçevesini de şekillendirmektedir. Bu çerçeve önümüzdeki günlerde gündeme gelecek temel politika dokümanlarının da alt yapısını oluşturacaktır. Bunlar IMF ile yapılacak anlaşma orta vadeli programdır. Bu program IMF ile yapmaya hazırlandığımız anlaşmanın da temel bileşenlerini içermektedir.''

Ekren, son yıllarda gerçekleştirilen etkileyici ekonomik performansın temel nedenlerinden birinin, siyasi ve ekonomik istikrarla birlikte sağlanan mali istikrar ve disiplin olduğunda kaydetti.

EKONOMİK TEDBİR SAYISI 53'E ULAŞTI

Son yıllarda uygulanan başarılı maliye politikasıyla Türkiye'nin, uluslararası kriz döneminde borç çevirme sorunlarıyla karşılaşmaksızın talebi destekleyici ve sosyal yönü kuvvetli programları hayata geçirebilme olanağı bulduğunu anlatan Bakan Nazım Ekren, şöyle devam etti:

''2009 yılında küresel kriz nedeniyle hem gelirlerin azalması hem de artan sosyal ve iç talebi desteklemeye yönelik inisiyatifler nedeniyle harcama tarafının artmasıyla yakın geçmişteki bütçe performansından sapılacağı da açıktır. 2008 ve 2009 yılında 6 adet tedbir paketi uygulamaya koyduk. Uygulamaya koyduğumuz tedbirlerin sayısı da 53'e ulaşmıştır. Birinci paket olarak adlandırdığımız 2008 yılının ikinci yarısından sonra uygulamaya koyduğumuz alt yapı ve talep ağırlıklı paketin toplamı 11,3 milyar YTL idi. Bunun da bütçeye oranı yüzde 5, gayri safi yurt içi hasılaya oranı 1.2 idi. Bu paketin ilk sonuçlarını da 2008 yılının hem üçüncü hem dördüncü çeyreğinde yayınlanan gayri safi yurt içi hasıla rakamlarında da çok net şekilde gördük.
Özel sektörün sektörün hemen hemen bütün göstergeleri negatif ya da durağanlık gösterirken kamunun mal ve hizmet alımları, sabit sermaye yatırımları ve konut operasyonları, konut üretimi ortalama yüzde 18 ile 22 arasında artış göstermiştir.''

"SON PAKET ÜZERİNDE ÇALIŞIYORUZ"

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, son ekonomik paket üzerinde çalıştıklarını bildirerek, ''paketler olarak sonuncusu, kısa sürede tamamlayacağımız önemli bir paket, Kredi Garanti Fonunun etkinliğini ve rolünü güçlendirecek adımdır. Bu adım sayesinde bir taraftan firmalara kredi desteği sağlarken, diğer taraftan bankaların bilanço yapılarının sağlıklı yapıya kavuşturulmasını da ön planda tutuyoruz'' dedi.

Konuşmasında, özellikle faiz dışı fazlanın GSYH'ya oranının düşürülmesinin aslında bütçenin tamamını teşvik edici, genişletici bir maliye politikasının en önemli sinyali olduğunu belirten Ekren, ''Faiz dışı fazlanın GSYH'ya oranı 0,07 oranında düşürülmesiyle aslında bu ilk sinyaller verilmişti. Orada 3 temel altyapı yatırımı ya da harcama türünü bu desteği ya da teşvik eden düzenlemeyi başlatacağımızı ifade etmiştik. Bunlardan biri GAP yatırımları, GAP, DAP, KOP gibi bölgesel yatırımlar, bir diğeri 5 puanlık SSK primi indirimi, üçüncüsü merkezi yönetimlerden yerel yönetimlere aktarılacak fonlar'' dedi.

Merkez Bankasının faiz indirimleri yanında, döviz ve TL olarak piyasalara likidite sunması yanında, yabancı para karşılıklarını 2 puan azaltarak geçen yıl sonu itibariyle piyasaya ortalama 2,5 ya da 2,7 milyar dolarlık döviz aktarıldığını, bunun da kriz sürecinde atılan önemli adımlardan birini oluşturduğunu anlatan Ekren, Eximbank'a aktarılan kaynaklarla da Eximbank'ın imkanlarını önemli ölçüde genişlettiklerini söyledi.

Ekren, finans krizine karşı küçük ve orta boy işletmelere (KOBİ), esnaf ve sanatkarlara yönelik sıfır faizli, 24 bin firmaya toplam 1,6 milyar liralık kaynak aktardıklarını, vergi borçlarını 18 ay süreyle, yıllık yüzde 3 faizle taksitlendirdiklerini, SSK borçlarını yeniden yapılandırdıklarını, sicil affı getirdiklerini anlattı.

Küresel finans krizinin etkilerinin azaltılmasına yönelik olarak 2009 yılı uygulamaları içindeki ikinci paketin birinci paketin doğal devamı olduğunu ifade eden Ekren, ''Ortalama 15,8 milyar liralık bir ikinci pakettir. Bu paket şu anda uygulaması devam eden paket olarak ifade edilebilir. Bunun da toplam bütçe içindeki payı 7,6, GSYH içindeki payı 1,6'dır'' diye konuştu.
Reel sektöre yönelik ekonomik önlemlere de değinen Ekren, 2009 yılı bütçesi içinde esnaf kredileri ve faiz sübvansiyonu, tarımsal kredi faiz desteği, ihracat destekleri, KOBİ'lere sağlanan destekler ve hazine teşviklerinden oluşan ayrı paketin de bütçenin kendi mantığı içinde uygulanmaya devam ettiğini söyledi.

Nazım Ekren, 3. paketin 5,6 milyar liralık, 4. paketin 2,7 milyar liralık ve 5. paketin 900 milyon liralık büyüklükte olduğunu, değişik ÖTV, KDV indirimleri, enerjinin kullanılmasındaki destekler, Eximbank'a kaynak aktarımıyla konut, imalat sanayi, otomotiv, beyaz eşya ve mobilya gibi sektörlerde de indirim yaptıklarını kaydetti.

SON PAKET

''Paketler olarak sonuncusu, üzerinde çalıştığımız kısa sürede tamamlayacağımız, önemli bir paket de kredi garanti fonunun etkinliğini ve rolünü güçlendirecek adımdır'' diyen Ekren, şöyle devam etti:

''Bu adım sayesinde bir taraftan firmalara kredi desteği sağlarken, diğer taraftan bankaların bilanço yapılarının sağlıklı yapıya kavuşturulmasını da ön planda tutuyoruz.
Az önce açıkladığım paketlerin büyüklüklerinin GSYH'ya oran olarak bakıldığında, 2008-2009'u kastediyorum toplam 36,3 milyarlık bir paket büyüklüğü, bütçe içindeki payı toplam olarak teker teker hesaplandığında yüzde 17, GSYH'ya da yüzde 3,8.''

Ülkelerin ekonomik krize karşı uyguladıkları paketlerin mukayeseli şekilde hazırlanması için Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından da bir çalışma başlatıldığını kaydeden Ekren, ''Bu çalışma kapsamında farklı formatta olmakla birlikte, Türk hükümetinin aldığı benzer kararları topladığınızda onun da 2008-2009-2010 yılını kapsayacak şekilde ama 2008 yılının GSYH'ya bölünmesiyle elde edilecek oran da yüzde 4,4'tür'' dedi.

Ekren, bu büyüklükte bir oranla, Türkiye'nin OECD ülkeleri içinde de önemli bir ağırlığa sahip paketi uyguladığını ve uygulamaya devam ettiğini söyledi.

''GÜVEN ORTAMI DEVAM EDİYOR''

Türkiye'nin potansiyeli konusunda bazı kritik göstergeleri de ifade eden Ekren, Türkiye'nin 750 milyar dolarlık bir milli gelire, kişi başına düşen 10 bin dolarlık bir gelir seviyesine sahip olduğunu kaydetti. Bu büyüklüğün dünyanın 15. veya 17., Avrupa'nın 6. büyük ekonomisi anlamına geldiğini belirten Ekren, ''Türkiye'de yerli ve yabancı bütün dokümanlarda, politika dokümanlarında yer aldığı şekilde, işleyen bir piyasa ekonomisine, rekabet gücüne dayanma kapasitesine sahip bir özel sektör bulunmaktadır. Siyasi ve ekonomik istikrar, güven ortamı devam etmektedir'' dedi.

Türkiye'nin genç nüfusu itibariyle Avrupa'nın ve bölgenin en dikkate değer ülkelerinden biri olduğunu vurgulayan Ekren, Türkiye'nin 2050 yılında, yeni 11 ülke denilen, dünyanın en kritik ülkelerinden biri haline geleceğini söyledi. Başbakan Yardımcısı Ekren, ''Brezilya, Hindistan ve Çin gibi ülkelere Türkiye de dahil olmuş bulunmaktadır. 2013 yılı vizyonu olarak istikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen, AB'ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış Türkiye vizyonunu hala korumaktayız'' diye konuştu.