kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
14 Mart 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Sette ölmek var hasta olmak yok!

SONAT BAHAR
06.03.2009
atv'de yayınlanan Adanalı dizisinin her hafta birinciliğe oturmasının sırrı ne diye merak edenler için sete gittik, izledik. İşte Adanalı gerçeği.....
Çok çalışıyorlar çok. Gece gündüz demeden, dere tepe demeden geziyorlar. Dere tepeyi uyum olsun diye yazmıyorum inanın, İstanbul'un deresi tepesi kalmıyor.
Gözümle görmesem inanmazdım ama o mekânlardan birindeydim.
Adanalı'nın kızını kötü adamların elinden kurtardığı sahneler çekilirken, o herkesin merak ettiği, "Acaba burası neresi?" dediği villadaydım.
Malum villa sanıldığı kadar uzaklarda değil, Çekmeköy'deymiş...
"Setten izlenim yazmak istiyorum, şöyle hareketli sahnelerin çekildiği bir bölüme denk gelsin," diyerek aramıştım Adanalı dizisinin yapımcısı Mehmet Yiğitalp'i... Yiğitalp, "Gece villa patlatıyoruz, gel," dedi. Gece yapılacak çekimlerde Adanalı yani Oktay Kaynarca, kızını kaçıran Zeus'un evine operasyon düzenleyecek, silahlar patlayacak, gece karanlığında ormanda tam bir karmaşa yaşanacak ve sonuçta sonrasını söylemem yasak, izleyip görmeniz gerekiyor. Plan, senaryo güzeldi. Ekibin bu tip mekânlara alışık olduğu, İstanbul'da gezmedikleri yer kalmadığı belliydi. Haliyle tüm ekip kara kış koşullarına, çekim yapılacak mekanlara hazırlıklıydılar, hemen hepsinin üzerinde kar montları, tulumları vardı. Belli ki dışarıda yapılan çekimlerde donma riskini en aza indirmek istemişlerdi. Ekip birkaç saattir oradaydı, yönetmen 40 derece ateşle hastaydı, Oktay Kaynarca yorgundu, Mehmet Akif henüz olay yerine ulaşamamıştı. Yani özveri had safhadaydı ama şikâyet edeni görmedim. Hatta fazlasıyla huzurlu bir setti. Bir aksiyondan çok drama çeker gibiydiler.
Durumun böyle olmadığını silahlar patlayınca anlayacaktım.

KENDİME YAPTIĞIM BİR ZULÜM
Haftada 92 dakikalık bölüm için beş gün, günde 20 saate yakın çalışan, 50 kişilik bir ekip var karşımda. Bu insan üstü gayretlerinin sonucunu 'en çok izlenen' olarak alıyorlar ve yaptıkları işin keyfini çıkarıyorlar. Her bölüm en az 12 mekânda çekiliyor, bu şu demek, tüm set ekibi İstanbul'un değişik yerlerinde, farklı zamanlarda çekim hazırlıkları yapıyor, oyuncular bu mekânlarda rol yapıyorlar, bu mekânlar için ayrı ayrı izinler alınıyor.
Yönetmen aynı zamanda senaryoyu yazan kişi olunca, bu kişi Tayfun Güneyer oluyor, mekanlar önce kafada canlandırılıyor, ekip de harıl harıl o mekânı arıyor. Sonuçta yazan, yöneteni yönlendiriyor ve ortaya görselliği zengin bir aksiyon çıkıyor. "Hele ki yönetmen mekânı severse değmeyin keyfine..." diyor set ekibi. Hem senarist hem yönetmen Tayfun Güneyer ise "yaptığım akıllı işi değil, zaten bu işi beceremezsin dediler ama becerdim," diyor. İş bu kadar koşuşturmayla tamamlanınca elbette ellerinde stokları olmuyor, Elde stok olmadığı için oyuncular ya da yönetmen hastalanmayı akıllarından bile geçiremiyorlar.
Bunu fark eden bir firma, ekibe enerji hapı sponsoru olmuş, bunu duyunca ister istemez gülmekten kendimi alamadım. Ama ekip bu sponsorluktan son derece memnun çünkü şu an ihtiyaçları olan en önemli şey enerji takviyesi.
Haberin fotoğrafları