kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
27 Şubat 2009, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Engin Ertan: Amerikan Rüyası'nın gerçek yüzü

Sinema dergisi
Giriş Saati : 27.02.2009 09:35
Güncelleme : 27.02.2009 20:36
Yeni Haber
Yılın en çok övgü toplayan filmlerinden birisi olan "HAYALLERİN PEŞİNDE" (Revolutionary Road), 50’li yıllarda bir banliyö mahallesinde yaşayan Frank ve April Wheeler'ın çökmekte olan evliliklerini perdeye taşıyor. Kate Winslet başta olmak üzere oyuncu kadrosunun performanslarından ciddi şekilde beslenen film, çarpıcı içeriğini büyük ölçüde uyarlandığı aynı isimli romana borçlu..
Richard Yates'in 1961 yılında yayımlanan romanı Hayallerin Peşinde (Revolutionary Road) çabucak modern Amerikan edebiyatının klasiklerinden birisi olarak kabul görmüştü. 1955 yılında geçen Hayallerin Peşinde, genç bir çiftin hayatından yola çıkarak, Amerikan orta sınıfının sert bir eleştirisini yapmaktaydı. Çarpıcı dili kadar, içerdiği hüzün duygusuyla da ilgi gören roman, Yates'e kendi kuşağının en önemli yazarlarından birisi ünvanını da kazandırmıştı. Fakat tüm bu başarısına rağmen Hayallerin Peşinde (ne de Yates'in başka bir romanı) sinemaya uyarlanmadı, ta ki ülkemizde bu ay vizyona girecek aynı isimli filme değin.

(...)

Roman gibi, film de Wheeler çiftinin evliliğinin çatırdayışı üzerine kurulu. Frank (Leonardo DiCaprio) ve April Wheeler (Kate Winslet) genç, eğitimli, alımlı ve örnek bir çifttir. En azından dışarıya verdikleri imaj budur. Filmin de adını aldığı Bağımsızlık Yolu'nda, tipik bir banliyö evinde oturmaktadırlar.

Evlenip, çocuk sahibi olurken birdenbire kendilerini refah dönemi Amerikası'nın steril yaşamının bir parçası olarak bulmuşlardır. Her ikisi de yolun başındayken sahip oldukları farklı hayallerin ve ideallerin üzerine bir örtü çekmiş, beraber yeni bir hayata başlamışlardır. Ara sıra hatırladıkları bu eski günlerin Wheelerlar için tek işlevi, oturdukları banliyö mahallesine bir gömlek büyük olduklarına inanmalarını sağlamaktır artık. Bu aldatmacaya komşuları da katılırlar ve herkes bu genç çifte imrenerek bakar. Oysa Wheelerlar'ın bastırdıkları idealleri sürdürdükleri hayatla ilgili sürekli bir tatminsizliğe yol açmakta, evliliklerini tüketmektedir. Bir kurtuluş ümidi olarak Bağımsızlık Yolu'ndan kaçmayı, Paris'e taşınmayı kafalarına koyarlar. Fakat bu hayal kurtuluştan ziyade, daha büyük bir çöküşü beraberinde getirir.

(...)

"Hayallerin Peşinde" alışılmış bir orta sınıf eleştirisi olmanın ötesinde, 50'li yıllarda Amerika'daki politik atmosferin bireyler üzerinde yarattığı etkiyi de ele alıyor. Daha doğrusu uyarlandığı romanın yazıldığı tarihin de etkisiyle, Amerikan Rüyası'nın köklerine iniyor.

Roman ve filmin orijinal ismi elbette Amerika'nın 18. yüzyılın ikinci yarısındaki bağımsızlık mücadelesine ve Amerika Birleşik Devletleri'nin kuruluşuna bir gönderme içeriyor. Ülkenin üzerine şekillendirildiği özgürlük veya demokrasi gibi kavramların zamanla geçerliliğini yitirişi, Amerikan Rüyası'nın nasıl bir yanılsama olduğu "Hayallerin Peşinde"nin öncelikli meselelerinden birisi. II. Dünya Savaşı sonrasında sunduğu hayat tarzını benzer kavramların yardımıyla meşrulaştırmaya çalışan Amerikan sisteminin, insanları nasıl bir kaçış dünyasına hapsettiği Yates'in romanında açık şekilde öne çıkıyor. Özellikle Frank'in savaşla ilgili anılarına yapılan geri dönüşler bu durumun altını çiziyor.

(...)

Sam Mendes'in filminin 50'ler Amerikası'nın yıkıcı bir portresi olmaya teğet geçerek, daha ziyade bir evlilik dramasına dönüştüğünü söyleyebiliriz.

(...)

Fakat "Hayallerin Peşinde"nin yılın en çok beğenilen filmlerinden birisi olduğunu da eklemek gerek. Özellikle Amerika'da eleştirmenlerden gelen övgüler bir yana, film yılın ödül avcılarından birisi. Geçtiğimiz ay Altın Küreler'de dram kategorisinde En İyi Kadın Oyuncu seçilen Kate Winslet ise kuşkusuz filmin yıldızı. April Wheeler karakteri kolayca abartılı bir oyunculuk tarzıyla yorumlanabilecekken, Winslet dengeli bir performans sergiliyor. Filmin ihtiyacı olan anlarda küçük ve içe dönük oynadığı gibi, kimi sahnelerde ritmi yüksek bir performans da vermeyi beceriyor. Winslet'ın bu ay dağıtılacak Oscar ödüllerinde de iddialı olduğunu unutmadan eklememiz gerek. Kaldı ki filmin başka pek çok dalda da adaylık kazanması, hatta ödüle uzanması ihtimal dahilinde.