Ali Poyrazoğlu'nun, güzel bir hikâyesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm. Mutfak işinden de anlarım. Donattım sofrayı. Bayağı uğraştım. Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim. Bayağı da para gitti. Birinin yediğini öbürü yemez. Ötekinin içtiğini beriki içmez. Dört kişilik sofra kurdum. Mumları da yaktım. Hepsi, Erick Satie severdi. Hatırladım. Müziği de ayarladım. Geldiler.
20 yaşında ben, 35 yaşımda ben, 40 yaşımda ben ve bugünkü ben, dördümüz. Yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum. Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim. Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı
"tutucu" buldu. Kırk yaşım ikisinin de
"salak" olduğunu söyledi. Yatıştırayım dedim
"Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı. Komşular alttan üstten duvarlara vurdular. Yirmi yaşım, kırk yaşıma bardak attı. Evin de içine ettiler. Bende kabahat. Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine.
Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti; yarın meçhuldür. O halde, ömür dediğin bir gündür, o da bugündür...
Bugünkü Tüm Yazıları
Poyrazoğlu'ndan bir hikâye
Yayın tarihi: 1 Ocak 2009, Perşembe
Web adresi: http://www.sabah.com.tr/2009/01/01//haber,D5510A7D53604ABC8DEBED9D23C6FB7A.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.