Okurları sıkacağını düşündüğüm için, Prof. Binnaz Toprak ve arkadaşlarının yaptığı araştırmaya, yeni bir tartışma çıkana dek değinmeyecektim.
Ancak Binnaz Hoca'nın, pazar günü Vatan gazetesinde yayınlanan röportajı buna izin vermedi.
Şöyle demiş Sanem Altan'a: "Eleştiri yazanların hiçbiri bence (araştırmayı) okumadı. İçeriğe pek kimse giremiyor. Emre Aköz, 'Doğrulatmak için özel yapılmış bir çalışma' demiş. El insaf, bana bunu diyemezsiniz." (28 Aralık)
Ben de Binnaz Hanım'a " el insaf " demek zorundayım. Çünkü o yazıdan önce araştırmayı okudum.
Gelelim 'doğrulatma' konusuna.
Yazdığım tam olarak şudur:
"Prof. Şerif Mardin'in ortaya attığı 'mahalle baskısı' lafını 'doğrulamak' üzere yola çıkmışlar. Halbuki bilimsel araştırma, bir 'iddiayı doğrulamak' için değil, bir ' hipotezi sınamak' için yapılır." (Sabah, 23 Aralık)
Binnaz Hanım bu iki cümlenin ne anlama geldiğini, bilhassa "iddiayı doğrulama" çabasının bir sosyal bilimciyi raydan çıkaracağını çok iyi bilir.
Türkiye'deki birçok toplumsal gruba çeşitli baskılar yapıldığını ben de biliyorum.
Kadınlar,
gayrimüslimler,
Aleviler,
eşcinseller bunların başında gelir. Bu konulara değinen sürüyle yazı yazdım.
Binnaz Hanım konuyu saptırmasın: Araştırmayı eleştirmek "Ülkemizde tutucu, ırkçı, etnik, dinsel, vs. baskılar yoktur" anlamına gelmez. Ben araştırmayı, "
bilimsel " bulmadığım için eleştiriyorum.
Araştırmada Binnaz Toprak, kullandığını iddia ettiği yöntemin gereklerine bizzat kendisi uymamıştır. Şöyle:
"Yüz yüze yapılan derinlemesine mülakat" yöntemi, deneklerle "
en az bir saat " konuşmayı gerektirir.
Niye? Çünkü deneklerin anlam dünyası, ancak uzun bir sohbetle ve "
çapraz sorularla" ortaya çıkarılabilir.
Mesela bir denek, "
Ben karıma fiske dahi vurmam " diyorsa, araştırmacı "Ah ne de çağdaş erkek" diye düşünmemeli, bu iddianın sağlamasını yapmalıdır.
Böylece (belki de) adamın "çağdaşlıktan" filan değil, "
aşiret reisi kayınpederinden " korktuğu için karısını dövmediği ortaya çıkacaktır.
Rapor, araştırmacıların denekleri
sorgulamadığını apaçık gösteriyor. "Baskı öyküsünü" anlattığı an, denekle işleri bitmiş. (Çünkü "derinlemesine mülakat" değil, "röportaj" yapmışlar.)
Ayrıca, çeşitli baskı biçimlerinin, deneklerin hayatında "
hangi sıklıkla " yer aldığı dahi ortaya konmamış: Anlatılan baskı öyküsü, bir '
hatıra' mı, yoksa her gün çekilen bir '
çile' mi? Yıllar geçtikçe
artıyor mu,
azalıyor mu?
Özetle: Binnaz Hanım'ın da gayet iyi bildiği gibi, bunları saptamayan bir araştırmaya "bilimsel" denmez. Olsa olsa "yazı dizisi" adı verilir.
Yayın tarihi: 1 Ocak 2009, Perşembe
Web adresi: http://www.sabah.com.tr/2009/01/01//akoz.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.