kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
25 Ekim 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Geçmişte, kalenin etrafını saran hendek suyla doluymuş. Açılır kapanır eski ahşap köprünün yerinde şimdi kemerler üzerinde duran şık bir taş köprü uzanıyor.

Beyaz şehir: Halep

TÜLİN KOZİKOĞLU
24.10.2008
Suriye'nin tarihi ve turistik kenti Halep, 'popüler tatil rotalar' arasında yer almasa da mistik görüntüsü, Osmanlı mirası mimari yapıları, kendine has lezzetleri ve eğlence tarzıyla giderseniz pişman olmayacağınız yerler arasında.....
10 bin 500 yıllık şehir, Halep. İsmini 6 bin yıl önce Asurlular koymuş. Beyaz anlamına gelen 'Halebe' kelimesi zaman içinde 'Halep'e dönüşmüş. Şehir uzakta görününce ismi hemen anlamlandırabiliyorsunuz.
Çünkü tüm şehir aslında beyaz olan, ama zaman içinde sararan Halep taşından (kayşani) inşa edilmiş. Sapsarı bir şehir.
Belki biraz yeşil olsa bu sarılık kırılacak.
Ama şehrin tam ortasında Central Park misali uzanan, dev ağaçlarla kaplı Halep Genel Parkı'nı saymazsak, pek yeşil de yok bu şehirde. Binalar en fazla dört katlı. Bunun bir sebebi şehrin 1. kuşak deprem bölgesinde kurulmuş olması. Diğer sebebi ise şehrin minarelerden, yani Allah'ın sesinden, aşağıda olması gerekliliği.

ŞEHİR TURU
Şehre Halep-i Cedide, yani Yeni Halep'ten giriyorsunuz. Burası şehrin zenginlerinin oturduğu, Endülüs'teki Emevi mimarisini hatırlatan oymalı taş işlemeciliğiyle süslenmiş, apartman görüntüsünde villlarla dolu bir semt. Üç-beş katlı, 8-10 balkonlu villalar kış dolayısıyla terk edilmiş yazlık evleri hatırlatıyor. Çünkü pencerelerinin kepenkleri sonuna kadar kapalı.
Müslüman bölüme gitmeden önce şehirde muhakkak görülmesi gereken iki bölüm yer alıyor: Hıristiyanların yaşadığı Aziziye ve Hafız Esad'tan sonra başa geçen oğlu Beşar Esad'ın çıkışları serbest bırakmadan, yani Museviler ülkeyi terk etmeden önce Musevi bölgesi olarak anılan Celiliye. Müslüman bölgesine geçince ilk görülmesi gereken eserler camiiler. Bu tarihi şehirde çok sayıda camii var ama, muhakkak görülmesi gerekenler: Mimar Sinan'ın ilk yapıtı olarak kabul edilen Hüsreviye Cami ve yine Sinan'a ait Adiliye Cami ile Emevi halife Abdülmalik tarafından yaptırılan şehrin en eski camisi Zekeriya Cami.
Camilerden sonra görülmesi gereken mekânlardan biri de Bimeristan Akıl Hastanesi. 1354'te inşa edilen hastanenin girişindeki duvarda yer alan Hacivat-Karagöz silüeti Osmanlı'nın damgası niteliğinde.
Batı'da akıl hastalarının yakıldığı veya mahsenlere kapatıldığı bir dönemden bahsediyoruz. Osmanlı ise onları bugün sağlık müzesi olarak kullanılan bu hastanede müzik ve su ile tedavi ediyormuş.
Son olarak Halep'te gezilmesi şart olan mekân Halep Kalesi. Kalenin üç adet 'en' özelliği var: 1) 5 bin yıllık tarihiyle en eski kale, 2) 11 bin kişiyi barındırabilme özelliğiyle en büyük kale, 3) Hiçbir zaman askeri güçle alınamamış tek kale, yani fethetmesi en güç kale. Osmanlı'nın da kaleyi savaşarak almasına gerek kalmamış.
Anahtar doğrudan Osmanlı padişahına teslim edilmiş. 1517'den 1920'ye kadar da Osmanlı idaresi bu şehirde hüküm sürmüş.
Kale, şehirden 50 metre yüksekte bir tepeye kurulmuş. Etrafını saran derin hendeği aşmak için inşa edilen şık taş köprüyü geçtikten sonra kalenin kapısından iç bölgeye ulaşmak için yılankavi bir tünelden geçiyorsunuz. Bu tünelin tavanında gördüğünüz delikler içeri girmeye çalışan düşman askerlerine kızgın yağ dökmek için yapılmış.
Kızgın yağ tehlikesini sağ salim aşınca karşınıza yeni bir kapı çıkıyor. Bu kapının ardında ise bir şehir sizi bekliyor.
Hamamları, mutfakları, zindanları, camileri, kiliseleri, sokakları ve muhteşem bir ağırlama salonuna sahip sarayı ile gerçekten çok etkileyici.

ALIŞVERİŞ ZAMANI
Tarihi mekanlar gezildikten sonra sıra alışverişte. Alışveriş saatini ayarlarken, Halep halkının Akdeniz geleneklerine uygun olarak, 2.5 saat süren bir siesta yaptığını unutmayın. Eski şehirde çok sayıda turistik restoran var. Ama en keyiflisi Beit Wakil isimli butik otelin içinde.
Yemekten sonra alışverişin ilk durağı kalenin yanındaki Kapalıçarşı. Bizimkinin yanında çok hafif; hem mimari hem de satılan ürünler açısından. Ama ortamı görmek keyifli. Çünkü bir anda yanınızdan sırtına biraz önce kesilmiş ve postu yüzülmüş bir koyunu sırtına yüklemiş biri geçebiliyor.
Kapalıçarşı'dan sonra sırada Ermeni Çarşısı olarak da bilinen Tilel Çarşısı var.
Burada da 'Diarbakerli' veya 'Estanbuol' gibi isimleri olan dükkânlarla karşılaşıyorsunuz.
Ama burada da alışveriş için ilginizi çekecek dükkân bulmak güç. Belki birkaç antikacı.
Çarşılar gezildi, alışveriş tamam. Pek alacak bir şey bulamadınız. Baharat, kilim, dokuma, altın tümü bizde de var. Ama Halep'ten almadan asla Türkiye'ye dönmemeniz gereken iki yiyecek var: Baklava ve lokum. "Baklavanın ve lokumun alası bizde," demeyin. Böylesini yememişsinizdir.
Tüm tarihi mekanları gezip alışverişi de tamamladıktan sonra, akşam yemeğinden önce bir-iki saatiniz var. Çünkü Halepliler, tıpkı İspanyollar gibi, akşam yemeğine 22:30'dan önce çıkmıyorlar.
Yemekten önce içki içmek için en iyi adres Baron Otel. 1911'de inşa edilen otel Ermeni bir aileye ait. Otel müşteri listesinde Agatha Christie ve Atatürk var. Gayet keyifli bir barı olan otelin resepsiyon görevlisi, isterseniz sizin için Atatürk'ün kaldığı odaya bir mini-tur düzenliyor.
Ve akşam yemeği! Halep'te akşam yemeğinde muhakkak eğlence var.
Halepliler akşam çıkacaklarsa şarkılıtürkülü- göbekli olsun istiyorlar. Öğle yemeği yediğiniz mekanlarda, bu tarz eğlenceli akşam yemekleri de mümkün. Ancak tavsiyemiz ne yapın edin ve size Halep Şehir Kulübü'nde rezervasyon yaptırabilecek, kulübe üye bir tanıdık bulun. İki sebeple: Birincisi mekanı görmek için, çünkü muhteşem bir tarihi yapı. İkincisi Halep'in kaymak tabakasının nasıl eğlendiğini görmek için, çünkü onları seyrederek iki kat eğleniyorsunuz.
Hanımlar standart bir cumartesi eğlencesine düğüne gider gibi süslenerek gidiyorlar. Sarı boyalı topuzlu saçlar, pırlantalar, yüksek topuklu ayakkabılar, balık eti vücutlarına yapışan daracık döpiyeslerle göbek atıyorlar. Karşılarında da kocaları, nişanlıları, sevgilileri. Göbek dansı belli ki hayatlarının önemli bir parçası.
Pistte bu eğlence dönerken masalarda da şaşırtıcı bir sahne var. O şık hanımlar, kimisi 20'lerinde kimisi 70'lerinde, tüm akşam boyunca sandalyelerinin kenarına yerleştirilmiş nargileleri tüttürüyorlar.
Nargile hayatlarının o kadar içinde ki, ertesi sabah bir karı kocayı, iki çocuğuyla birlikte otelin kahvaltı salonunda oturmuş, bir yandan yumurtalarını afiyetle yerken bir yandan da nargile içerken görürseniz şaşırmayın!
Haberin fotoğrafları