kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
25 Ekim 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
Cumartesi SABAH  
REFİK DURBAŞ

Sınırsız düşleriyle Dali

Sakıp Sabancı Müzesi, Picasso ve Rodin'den sonra şimdi de Dali'ye ev sahipliği yapıyor. 'İstanbul'da Bir Sürrealist: Salvador Dali' sergisi, öncekilerde olduğu gibi, gerçekten de bir büyük sanatçıyı bütün yönleriyle tanımanın ipuçlarını taşıyor. Büyük sanatçıların çekim alanları, çağdaşlıkta akranı olduğu sanatçıların ışığıyla aydınlanır; bu aydınlık ile de kişilikleri ve yapıtları bir anlam kazanır. Örnek mi? İşte Dali'nin yönetmen Luis Bunuel ve şair Federico Lorca ile dostluğu... Bunuel, Dali ile arkadaşlığına oldukça geniş yer verdiği Son Nefesim başlıklı anılarında tanışmalarını şöyle anlatır: "Katalonya'da, Figueras noterinin oğlu olan Salvador Dali, üniversiteye benden üç yıl sonra geldi. Güzel Sanatlara girmeye hazırlanan Dali'yi nedense 'Çekoslovak Ressam' diye çağırırdık." (Afa Yayınları, 1986)

İKİ DÜŞÜN BULUŞMASI
Bunuel, bir akşam okulun koridorlarını geçerken Dali'nin oda kapısının açık olduğunu görür. Dali, bir portreyi bitirmek üzeredir. Hemen Lorca'yı çağırır. Bunuel ile Lorca, resmin güzelliğine hayran kalacaklar, bu olay da üçünün ayrılmaz arkadaşlıklarına vesile olacaktır. Bunuel, 1920'li yıllarda Dali'nin portresini de şöyle çiziyor: "Mahcup bir gençti. Kalın, boğuk bir sesi, daha sonra kestirdiği upuzun saçları vardı. Yaşamın getirdiği günlük olaylardan rahatsız olur ve çok garip giyinirdi. Geniş bir şapkası, müthiş bir boyunbağı, dizlerine kadar inen bir ceketi, bir de beline doladığı kuşağı vardı." Dali ile Bunuel, sonraki yıllarda Endülüs Köpeği filminin senaryo yazımında birlikte çalışacaklar; filmin gösterimi sonrasında da kendilerini Aragon, Max Ernst, Andre Breton, Paul Eluard, Tristan Tzara, Rene Char gibi gerçeküstücüler arasında bulacaklardır. "İki düşün bir araya gelmesinden ortaya çıktı bu film," diyor Bunuel. Bunuel, bir gün Figueras'a, Dali'yi görmeye gider ve kısa bir süre önce gördüğü düşü anlatır. Rüyasında Ay'ı kesen, ince uzun bir bulut ile bir gözü yaran ustura görmüştür. Dali'nin rüyasını ise karıncalar ile dolu bir el süslemektedir. Ve iki haftadan kısa bir sürede, birlikte senaryoyu yazarlar. İspanya Savaşı sırasında Dali, faşistlere yakınlık gösterince Bunuel ile araları açılır. Çünkü Dali, Falanjistlere tuhaf bir anıt da önermiştir: Bunun için savaşta ölenlerin kemikleri eritilecek; yol bolunca her kilometrede bir, 50 kadar heykel altlığı, bunların üzerine de gerçek kemiklerden yapılma iskeletler yerleştirilecektir. Fakat bu önerisi gerçeğe dönüşmez.

10 BİN DOLARLIK ROL OLMADI
Dali, 60'lı yıllarda New York'tadır. Senaryosunu Carlos Fuentes'in yazdığı filmde, Dali'den istenen şudur: Her gün gittiği bara, altın bir zincirin ucundaki tasmasından tuttuğu küçük bir panter ya da leopar ile girip her zamanki masasına oturması... Karısı Gala, 10 bin dolar isteyince bu iş de suya düşer. Bunuel, Dali'nin 'aşırı gösterişçiliğini, bir alçak gibi Franko yandaşı olmasını ve özellikle de dostluğu hiçe saymasını' asla bağışlamaz. Buna rağmen, yine de ölmeden önce Dali ile bir kadeh şampanya içmek istemektedir. Dali'nin yanıtı ise şöyledir: "Ben de isterdim, ama artık içmiyorum." Bütün bunlara rağmen Bunuel'in, Dali için söylediği "Gerçek bir dahi, bir yazar, bir konuşmacı ve eşsiz bir düşünür," sözleri, Sakıp Sabancı Müzesi'ndeki sergisi için bir referans olabilir.