kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Eylül 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

İçinden muhteşem dansçılar geçen akşam

Aman Allahım! Zaman nasıl akıp geçmiş!
Açık Hava Tiyatrosu'nun sıralarından birinde tatlı bir şaşkınlıkla öyle kalakaldığım akşamı dünmüş gibi hatırlıyorum. Oysa 1977'deymiş!
5. İstanbul Festivali'ydi. Alvin Ailey'in siyahi dansçıları hepimizi büyülemişti. O kadar ki, yerimizden kalkıp çıkış kapısına yönelmek içimizden gelmiyordu.
Kadıköy'e dönmek üzere son vapura binmiştim.
Bir köşeye sızmış sarhoşlar, gece vardiyasına kalanlar, yorgunlar, bıkkınlar, evine dönen kırgın aşıklarla doluydu vapur.
Kafamın içindeyse dans eden insanlar vardı, hatta müthiş bir dans arzusu uyanmaktaydı. Kendimi tutmasam, gece vapurunu birbirine katabilirdim. Gençlik İşte!
Galiba o akşam kavramıştım Maurice Bejart'ın şu sözünü: "Sözcükler her şeyi arapsaçına döndürüyor. İnsanlar birbirini en iyi dansla anlayabilir!"
Ama o uyuşmuş, bastırılmış, korkuyla terbiye edilmiş bedenleri havada uçmaya, eğilmeye, bükülmeye, sarılmaya çağırmak kolay mıydı!
Geçen akşam Lütfi Kırdar'daydım.
Tam 31yıl sonra bir kez daha Alvin Ailey Dans Tiyatrosu'nu İstanbul'da seyretme imkanını buldum.
Gerçi aradan geçen zamanda dans tiyatrosu alanında kalbimi çalan Pina Bausch olmuştu. (İKSV yöneticilerinden, Bausch'un 2010'da tekrar İstanbul'da olacağı müjdesini aldım.)
Ama Alvin Ailey'in 1989'daki ölümünden sonra kurduğu topluluğun geldiği yeri görebilmek de az şey değildi hani!
Sonuç?
O akşam yalnız ben değil, sanırım salondakilerin tamamı mest olduk!
Herkes gösterinin ayrı bir parçasına hayran kaldı.
Gençler hip hop kültüründen esinlenen bölümü çılgınca alkışladı.
Dansı "cool" bir estetik ve olağanüstü bir beceri olarak kavrayanlar üç dansçının gerçekleştirdiği " solo " bölümünü sevdi.
Son bölüm, yani Alvin Ailey'in 1960'larda yaptığı ve o günün Amerikası'nda ortalığı ayağa kaldıran koreografi başka güzeldi!
Salondan çıktığımızda hava iyice serinlemişti. Mangalının dumanları tüten kestaneciden bir kesekağıdı doldurduk.
Bir yandan kestanelerimizi atıştırırken bir yandan da Alvin Ailey'in dansı yaşayan, dansla eğlenen dansçılarını konuştuk.
Dansı "yaşayarak" değil de bir "görev" olarak icra ettiği hissi veren bizim dansçıları çekiştirdik biraz!
Sonra eve geldim.
Kapıdan içeri girdiğimde...
Ve Maurice Bejart'ın pek sık vurguladığım bir başka sözünü hatırladım yine: "Beden asla hiç dans edemeyecek kadar tutuk değildir. Ama zihnimizde bu tutukluğa yol açan yasaklar vardır, onlarla baş etmemiz zordur!"
Yok! Haklıydı üstat! Çok haklıydı!
Bu "yasaklarla" baş edilemiyordu!
En iyisi vurup kafayı uyumaktı!
En azından rüyamda Alvin Ailey Dans Tiyatrosu'nda dans etme ihtimalim vardı!