kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Eylül 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ÖMER TAŞPINAR

ABD finans krizinin anatomisi

WASHİNGTON

Her ne kadar Türkiye kendine özgü yerel gündemiyle yaşamayı tercih etse de, dünyanın gündemindeki asıl konu ABD'nin yaşadığı finansal kriz. Geçen hafta tam anlamıyla "panik" boyutunu kazanan bu krizin temelinde ne yatıyor peki? Genelde herkes krizin anatomisini konut kredisi, yani "mortgage" sistemine bağlasa da sorun aslında daha derinlerde. Amerikan ekonomisindeki yapısal sorunlar devam ettikçe, Amerikan Hazinesi'nin son kurtarma planından mucize beklemek hayalperestlik olacak.
Zira emlak ve finans piyasasında yaşananlar ülkenin bozuk makroekonomik dengelerinden kaynaklanıyor.
ABD ekonomisinde uzun süredir devam eden bazı yapısal sorunlar var. Mesela astronomik bütçe ve ticaret açıkları. Bu yapısal sorunlara rağmen devam eden düşük faiz, yüksek tüketim, aşırı borçlanma sarmalı birçok sektörde yapay balonlar yarattı. Şimdi bu balonlar sönüyor. Burada şaşırtıcı olan ekonominin kriz geçirmesi değil. Asıl şaşırtıcı olan krizin bu kadar geç ortaya çıkması. Zira Amerika devam ettirilmesi son derece zor bir finansal denge üzerinde yürüyordu.

Krizin anatomisi
Düşük faizle yüksek borçlanma Amerika için bir hayat biçimi. Zaten emlak piyasasındaki balon da bu nedenle oluştu. Normalde borç alamaması gerekenler rahatça konut kredisi alarak borçlandı. Faizlerin aşırı derecede düşük oluşu riskli bir şekilde borçlanmayı kolaylaştırdı. Peki neden faizler bu kadar düşüktü son on yıldır? Cevap üç harften oluşuyor: Çin. Bu ilginç döngü nasıl çalışıyor anlatmaya çalışalım.
ABD'nin astronomik bütçe ve ticaret açıkları herkesin malumu. Çin ise özellikle Amerika'ya yaptığı ihracat sayesinde devasa bir ticaret fazlasına sahip. Yani Amerika harcıyor ve Çin sürekli olarak rezervlerini artırıyor. Peki Çin kendi ülkesine akan bu parayı ne yapıyor?İşte burası çok önemli: Pekin kazandığının büyük kısmını tekrar Amerikan ekonomisine ve tahvillerine yönlendiriyor.
Böylece ABD ekonomisi astronomik bütçe ve ticaret açıkları verirken, devasa bir ticaret fazlasına sahip olan Çin sürekli olarak Amerika'nın rahatça borçlanmasını sağladı. Zira ABD ekonomisindeki yüksek kalkınma, tüketim ve borçlanma dengesi Çin'in kendi kalkınma hızı ve istihdam yaratma politikası açısından çok önemliydi. Bu nedenle yaklaşık 20 yıldır yüzde 10 ortalamayla büyüyen Çin, rekor oranda dış yatırım ve sermayeyi kendine çekerken bu kazancının büyük kısmını Amerikan tahvillerine yatırdı.

Rekor bütçe açığı
Düşük faizler, teknolojik ilerleme ve artan verimlilik sayesinde ABD 1994-2000 yıllarında tarihindeki en hızlı büyüme dönemlerinden birini yaşadı. Özellikle internet ve iletişim teknolojisi üzerine kurulu bir üretim ve tüketim patlaması yaşayan Amerika bu yıllarda sağlıklı bir görünüm sergiliyordu. Evet, ticaret açığı hep devam etti. Fakat yüksek büyüme oranı sayesinde artan vergi gelirleri ekonominin bütçe fazlası vermesini sağlıyordu. Clinton-Greenspan yıllarının bu tedbirli para ve bütçe politikaları toplam altı yıl sürdü. 2000 yılının başlarında fazlaca şişen NASDAQ balonu patladı. Aynı yıl seçimleri kazanan George W. Bush ekonomideki durgunluğu gidermek için vergileri düşürünce bütçe açıkları ciddi şekilde büyümeye başladı.
İşin içine bir de 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak savaş harcamaları girince bütçe açığı rekor kırmaya başladı. Ancak bütün bunlara rağmen Çin ve Doğu Asya'nın Amerikan tahvilleri satın alması sayesinde faizler düşük kaldı ve Amerikan ekonomisi yüksek borçlanma hızını korudu.
Bu sayede faizler son derece düşük seyretti ve emlak fiyatları sürekli arttı. Her yıl ortalama yüzde 10 artan emlak fiyatları piyasada ciddi bir şişkinlik olduğunun göstergesiydi. Ama düşük faiz cazibesi nedeniyle, hem bankalar hem de tüketiciler gözü kara davrandı ve fazla risk aldılar. Yüksek fiyatlı ev alarak borçlanan düşük gelirli kesim aldığı ev kredisi borcunu ödeyemez hale geldi. Sonuç olarak konut kredisi sistemindeki kriz 2008'de finans sektörünü etkilemeye başlayınca bugünkü panik noktasına geldik. Zira kriz maalesef artık küresel bir boyut kazanmış durumda.