kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
13 Eylül 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Ölmek için yaşamak

Dr. Muzaffer Kuşhan'ın "kliniğinde" 19 yaşında bir kız çok acı bir biçimde ölünce ortalık karıştı. Türkiye bir anda Kuşhan'ı tartışmaya başladı. Ardından da klinik denilen yer kapatıldı.
Yakın çevremdeki bazı dostlarım zaman zaman o kliniğe gitti. Amaçları kilo vermekti. Kimisi aradığı şifayı buldu, kimisi pek de o kadar memnun kalmadan geri döndü. Kimisi kilo verdi kimisi verdiği kiloları kısa bir süre sonra geri aldı. Bu arada etraftaki doktor eş dost orada uygulanan yöntemin yetersiz ya da yanlış olduğunu söylerdi. Söylerdi ama meşhur "Osmanlı söylemez söylenir" tabiri uyarınca kimse herhangi bir yaptırım için somut ve yasal girişimde bulunmadı.

Evdeki Kuşhan
Beni şaşırtan şu: çok yakın bir tarihe kadar Muzaffer Kuşhan herkesin evinden birisi gibiydi. Neredeyse her akşam bir televizyon kanalında boy gösteriyordu. Kendisini bugüne kadar bir kez olsun kulak verip dinlemedim. Belki çok yanlış bir şey söylüyor ve yazıyorum ama bende güven uyandırmadı hiç. Daha çok sansasyonel, magazinel bir şeymiş gibi geldi bana yaptıkları da kliniği de... Hele kendisini bir kez televizyonda "Kadının çıkıntıları değil ama kıvrımları olmalıdır" derken duyduktan sonra zaten bendeniz için söylenecek bir şey kalmamıştı. Bir defasında da doktoru "Afroditimiz" Banu Alkan'la tartışırken gördüm. Doğrusu ciddiye alınacak bir yanı yoktu işin.
Buna rağmen Kuşhan, dediğim gibi, televizyonların ve diyet konularının "tartışılmaz" ismi olmayı sürdürdü. Ardından da yıllar yılı açık olan kimsenin yasal ilgisini, dikkatini çekmemiş, hiçbir kurumun incelemesine, takibatına uğramamış kliniği kapatıldı.

Şimdi kime kızalım?
Evet kime kızalım, Kuşhan'a mı kendimize mi? İşte beni bu soru ilgilendiriyor.
Türkiye, bir konuyu ele alıp irdelemek için mutlaka trajik bir şeyin olmasını bekliyor. Kuşhan ortada, kliniği yıllardır açık, her sene yüzlerce insan oraya girip çıkıyor, arayan soran yok. Ne zaman ki, birisi ölüyor, apar topar bir incelemeyle kurum kapatılıyor. Aynı şey Tuzla tersanelerinde yaşanmadı mı?
Bütün bunlar şunu gösteriyor. Şu modernleşme dediğimiz şey Türkiye'de ne yazık ki, bir boş laf, kendi tabiriyle söyleyecek olursak bir "boş gösteren" yani, herkesin kullandığı bir referans kavramı ama kimse anlamını bilmiyor. Herkes modern olmaktan, modernleşmekten söz ediyor ama kimse onun gereklerini yerine getirmiyor. Oysa gerçek anlamda modern toplum demek kurumların ilkelere göre çalıştığı, aklın tesadüflere karşı tedbir alması demek olan planlamayla yani öngörüyle hareket ettiği bir toplum veya düzen demektir. Öyle bir toplumda trajedi beklenmez, her şey önceden yapılır, trajediye yer bırakılmaz. Ama biz ağıt toplumuyuz. Acıdan zevk alıyoruz. Bizi harekete ancak ölümün katılığı felaketin çıkmazı geçiriyor.
Bugüne kadar Kuşhan kliniği faal iken niye herhangi bir bilimsel kurum, hekimler, mesela Tabipler Odası harekete geçip orada neler yapıldığını incelemedi? Kaldı ki, neresi ve ne olursa olsun önemli olan bir kurumu yıkmak değil, onu yol göstererek katkı sağlayarak geliştirmektir. Bugün Kuşhan'da kriz çıktı, yarın bütün büyük şehirleri sarmış olan özel hastanelerde kim bilir neler yaşanacak?
Birileri yaşasın diye birileri ölmeye mecbur mudur?