kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
13 Eylül 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ERGUN BABAHAN

SABAH, Hıncal Uluç ve ben

Hıncal Uluç'la dünya görüşümüz hiç uyuşmaz. Dün de uyuşmadı, bugün de uyuşmuyor, yarın da uyuşmayacak.
Benim, "Demokrat" dediği çizgim onun için anlaşılmaz bir şey.
Aynı şekilde onun kurumuna karşı zaman zaman hasmane denilebilecek bir boyuta varan tutumunu anlamakta da zorluk çekiyorum.
Buna rağmen ben Hıncal Uluç'u gazetesinin daima bir kazancı olarak, varlığı olarak gördüm ve onun Türk medyasındaki önemini kabul ettim.
Bugüne kadar SABAH'a yönelttiği eleştirileri bu çerçevede değerlendirdim.
Bir kere daha iki uyuşmayan görüşün birbirine saygılı tarafları olarak karşı karşıya gelmiş gibiyiz.
Bugün okuyacağınız yazısındaki görüşlerine katılmasam da virgülüne dokunmadan yayınlıyorum.
Dolayısıyla kendime de görüşlerimi açıklama fırsatını tanıyorum. Belirteceğim görüşler, onun SABAH'la sınırlı tuttuğu iddialarının dışında genel olarak gazetecilik anlayışı ve etiğiyle ilgilidir.
Bugün bütün Türkiye, medya-siyaset-ticaret ilişkisi üçgenini tartışır, temiz bir medya için yeni bir sayfa açma kavgası verirken, Hıncal Uluç SABAH'ın bu tartışmanın dışında durmasını talep ediyor.
Kimin adına, okur adına mı?
O okur, gazete manşetlerinin ardında yatan çıkar ilişkilerinden rahatsızlığını her fırsatta dile getiriyor, unutmasın.
Türkiye'de bir kısım medya elindeki gücü bir silah gibi kullanıp kendisine ticari avantaj sağlamaya çalışıyor.
Ben bunu bugün söylemiyorum, 2002'de sürekli yazdım.
Bu konuda iddia sahibi sadece Tayyip Erdoğan değil; ana muhalefet partisi lideri Deniz Baykal da bu gerçeği dile getirmiş.
Ne zaman?
Bir kısım medyanın, elindeki tüm gazetelerle manipüle edici bir yönlendirme çabasına girdiği CHP Kurultayı sırasında.
İddia ettiğinin tersine, bu yazıyı Yeni Şafak'ta değil, "Nefis" dediği Umur Talu'nun yazısında gördüm ve üstüne gittim.
Türkiye'de insanların hafızası zayıf olduğu için medyasiyasetticaret çatışmasının sadece iktidarla ilgili olmadığının altını çizmek istedim.
Bunun AK Parti veya Erdoğan'la ilgisi yok... Bugün SABAH'ı hedef alan, batırmaya, yok etmeye çalışan bir medya grubu ile siyasi parti liderinin geçmişteki ilişkilerinin yüzünü ortaya koyma ile var.
Hıncal Uluç için medyada etik kavramı en önemli sorunların başında gelmeyebilir ama benim için geliyor.
Gazeteci kimliği ile iş takipçisi kimliğinin birbirinden ayrılması gerektiğini ilk günden beri savunuyorum.
O yüzden bugün sütununda iddia ettiği "kayıkçı kavgası" terimine kesinlikle katılmıyorum.
Bu, Türkiye'de temiz medya mücadelesi.
Bundan sonra kimse elindeki gazeteleri kullanarak özel imar izni, rafineri lisansı peşinde koşmasın, kavgası...
Kimse kendi çıkarı için siyaseti dizayn etmeye kalkışmasın, CHP'ye veya başka bir partiye lider tayin etme girişiminde bulunmasın, kavgası.
Bu, Tayyip Erdoğan'dan yana olmak değil, Türkiye'de gazetecinin gazetecilik dışında yapmaması kavgası.
Hıncal Uluç hoşlansa da, hoşlanmasa da, bu böyle bir kavga...
Son söz: Hıncal Uluç bizlere yönelttiği değerlendirmelerin onda birini SABAH'ı batırmak için çırpınanlara yöneltse eleştirilerini daha anlayışla karşılayacağım.
Çünkü karşı çıktığı bu sayfa Türkiye'deki kirli medya-siyaset ilişkisinin en çarpıcı örneğini veriyordu. Bunu görmemesine açıkçası çok üzüldüm.