kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
8 Eylül 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ÖMER TAŞPINAR

Tarihi ziyaret

WASHİNGTON

AK Parti'nin en başarılı yılları hiç kuşku yok ki 2003-2005 dönemiydi. Ne vardı bu başarının arkasında? Hiç tereddüt etmeden söyleyebiliriz: Erdoğan-Gül ikilisinin azim ve cesaretle izlediği Kıbrıs ve AB politikası. "Hep bir adım önde olacağız" söyleminin getirdiği yapıcı dış politika ve içerdeki reformlar Türkiye'nin o dönem önünü açtı. Bu stratejik vizyon ve demokratik kazanımlar sayesinde Ankara AB ile tam üyelik müzakerelerine başladı. Ama nasıl olduysa 2006-2007 arasında bir "rehavet ve duraklama" dönemi geldi. Temmuz 2007 seçim zaferine rağmen, 2008 yazında hükümet uçurumun eşiğinden döndü.
Şimdi gözler 2009'da. Eğer AK Parti hükümeti, 2003-2005 performansını tekrar yakalamak istiyorsa Abdullah Gül'ün Erivan ziyaretini çok iyi değerlendirmeli. Ermenistan konusunda da "hep bir adım önde" olmalı. Kıbrıs konusunda gösterilen cesaret Ermenistan konusunda da gösterilmeli. Bu konuda cesur davranacak bir AK Parti hükümeti, hem içerde, hem de dışarıda büyük puan toplayacaktır. Sonuçta kazanan Türkiye olacaktır. Zira Ermenistan, tıpkı Kıbrıs gibi Türkiye için bir siyasi olgunluk sınavı teşkil ediyor. Çözüme doğru adım atan Türkiye, kendine güvenen, demokratik ve AB taraftarı bir ülke durumuna gelecektir. AK Parti unutmamalı ki 2003-2004 döneminde Kıbrıs ve AB konusunda attığı adımlar sayesinde Batılı gözlemcilerin gözünde "İslamcı" kimliğinden sıyrılıp reformcu bir imaj kazandı. Sonraki "rehavet ve duraklama" döneminde bu dönemki başarısının hatırına AK Parti'ye Batı'dan hep destek geldi.
Evet, bugün AK Parti kendini savunurken "Biz durmadık, Avrupa frene bastı" diyebilir. Hatta bunda haklı da olabilir. Ancak 2007 ve 2008'de yaşanan rejim krizlerinin ortaya çıkardığı çok açık bir gerçek var: AB rotasından uzaklaşan bir Türkiye'de demokrasi hemen tehlikeye giriyor. O halde AK Parti için öncelik gene reform ve gene AB olmalı. İşte Ermenistan ziyareti bu nedenle önemli. Bu ziyaret hem reform, hem de AB sürecine yeni bir heyecan kazandırmalı.

Kendimize arabulucu olalım
Sonuçta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Erivan'a giderek bir taşla üç kuş vurmuş oldu . Birinci ve en önemli kazanım Türkiye'nin kendine güvenen, medeni, ve diyaloga açık bir ülke olduğunu kanıtlaması. İkinci önemli unsur Türk dış politikasının inandırıcılık kazanması oldu. Türkiye'nin bu inandırıcılığa tahmin edildiğinden fazla ihtiyacı var. Nedeni basit. Türk dış politikası çelişkili bir durum yaşıyor. Ankara, dünyada ne kadar çetrefil konu varsa hepsinde arabuluculuğa soyunuyor. Örnekler ortada: İsrail-Suriye; İran-Amerika; Rusya-Gürcistan; Pakistan-Afganistan. Hep bu ülkeler arasında köprü olmak, sorunlara çözüm üretmek istiyoruz. Utanmasak Kuzey Kore meselesine de el atacağız.
Mars'tan Türkiye'ye bakan biri herhalde bu ülke kendi dış politika sorunlarını bütünüyle çözdü ve artık dünya sorunlarıyla ilgileniyor zanneder . Oysa durum ortada. En önemli üç bölgesel sorunumuz halen çözüm bekliyor: Kuzey Irak, Kıbrıs ve Ermenistan. Keşke bu alanlarda kendi kendimize biraz arabuluculuk oynasak. İşte inandırıcılık dediğim şey bu. Sürekli Şam'a, Tahran'a, Tel Aviv'e, Moskova'ya, İslamabad'a giden Türkiye biraz da artık Erivan'a, Erbil'e, Güney Kıbrıs'a gidebilmeli. Aksi takdirde kimse bizim arabuluculuğumuzu ciddiye almaz.
Gül'ün Erivan seferinin getirdiği bir diğer önemli kazanım ise ABD ile ilgili. Bu ziyaret sayesinde olası bir Obama yönetiminin "Ermeni soykırımı" yasa tasarısı yönünde adım atması zorlaştı. Şunu unutmayalım: Ankara Erivan ile siyasi diyaloga girdikçe Ermeni diasporasının Erivan üzerindeki tekeli kırılacaktır. Türkiye yıllardır Ermenistan ile sınırını kapalı tutarak zaman kaybediyor. Bu tutum Dağlık Karabağ konusunda da hiçbir çözüm getirmiyor. Ermenistan ile masaya oturan bir Türkiye, Dağlık Karabağ konusunda daha etkili olacaktır. Artık Azerbaycan'ın da bu durumu anlayarak Ankara'ya köstek değil destek olması gerekiyor. Sonuç olarak Abdullah Gül tarihi bir ziyaret gerçekleştirdi. AK Parti, Türkiye'nin önünü açacak bu fırsatı iyi değerlendirmeli. 2003-2005 arasında yakalanan hava tekrar yakalanmalı.