kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
8 Eylül 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

İktidar yalakalığı da patron yalakalığı da mesleği yozlaştırır

Köşe yazarlarının birbirlerini karalamasıyla başlayan ve basın sermayelerinin birbirlerini yerin dibine batırması ile devam eden öncü medya depremleri, sonunda AK Parti iktidarı ile Doğan Medyası arasındaki 9 şiddetindeki boşalmaya dayandı.
Bir okur, bir seçmen veya bir vatandaş kimliğiyle tribünlerde oturup, gerginliklere uzaktan bakarak "O haklı bu haksız" demek ayrıcalığına sahip değiliz.
Neticede hem siyasi yorum yazıyoruz, hem de basın mensubuyuz.
Bu bakımdan gözlemleyebildiğimiz bazı gerçekleri yazmak zorundayız:
1-Köşe yazarlarının birbirleriyle polemiğe girmesi veya medya sermayelerinin birbirlerini karalama kampanyaları açması, biz gazeteciler için çok fazla ikilemler yaratmaz.
Neticede aynı gazetenin veya aynı grubun içindeki yazarlar da birbirinin canına okumak özgürlüğüne sahiptir. Veya medya grupları arasındaki kavgalar sırasında, kavgaya seyirci de kalabilirsiniz.
Ama eğer gazete sermayesiyle siyasi iktidar arasında kavga koptuysa, bu noktada çekimser kalmak kolay değildir.
Bu son durumda da, Doğan Grubu'ndan bir yazarın "Ama Başbakan Erdoğan da Aydın Doğan'a kızmakta haksız değil" benzeri bir cümle kurması, bir nevi imkânsızdır.

Ne tür yalakalık
Demek ki iktidarların da, medya patronlarının da, gazetecileri böyle zor durumlarda bırakan gerginliklerden kaçınmaları, en azından medya mensuplarının ruh sağlığı açısından doğru olur.
2-Gazetecilerin ve özellikle köşe yazarlarının meslektaşları hakkında "İktidar yalakası" veya "Devlet gazetecisi" benzeri tanımlamalar yapmaları doğru değildir.
Çünkü basında en kalıcı yalakalık "Patron yalakalığı" dır. İktidarlar değişir, siyasetçiler gelir gider, ama patron hep patrondur.
"Devlet gazetecisi" olmak ise göreceli bir olgudur. Çünkü devlet çok başlıdır.
Örneğin siyasi iktidarı hep haklı bulan gazeteci kadar, Genelkurmay'ın veya Anayasa Mahkemesi'nin her siyasi beyanını haklı bulan gazeteci de "Devlet gazetecisi"dir.
Türkiye benzeri ülkelerde genellikle siyasi iktidarı eleştirmek, Derin Devlet'i eleştirmekten çok daha zordur.
3-Bizim meslekte en kötü konum, "Tetikçilik"tir. Bazen patron, bazen siyasi iktidar veya muhalefet, bazen de Derin Devlet adına tetikçilik yapanlar, basın özgürlüğünü yozlaştırırlar.
Basında özgür, özerk, bağlantısız ve bağımsız olmak, en büyük erdemdir.
Bir yazar hakkında "Bu sadece düşündüğünü yazıyor" deniyorsa, o yazar kendisini amacına ulaşmış saymalıdır.

Hep o çevre
4-Aydın Doğan dahil geçmiş ve gelecek medya patronları, bilerek ve isteyerek, şahsen siyasi iktidarlarla açık kavgalara girmezler. Onları çalışanları bu kavgalara sürükler.
Patronlarının egolarını cilalayarak "Herkes haksız, sadece siz haklısınız" şarkılarını söyleyen yöneticilerinin pompalarına gelmeyen patronlar pek azdır.
Bu ego pompalamaları sonucunda medya patronları, diğer vatandaşların da önlerine çıkan her engelin, sadece kendileri için söz konusu olduğunu sanırlar. Sanki normal bir girişimci ile, medya sahibi bir girişimci, farklı yasalara, farklı bürokrasiye ve farklı bir güce sahip olmuştur.
5-Siyasi iktidarların patronlarının da, medya patronlarından fazla farklı bir çevreleri yoktur.
Onlara da ego cilalaması yapan çevreleri, her eleştirinin arkasında kötü niyetler, gizli parmaklar olduğunu söylerler. Yolsuzluk iddiaları araştırılmak yerine, düşmanca kampanyalar çerçevesinde ele alınır ve soruşturulmaz.

Kim kazanır?
Bu yazdıklarımız, bize göre "Genel Gerçekler" arasında.
Erdoğan-Doğan çatışmasına gelince. Bu ilk değil. Turgut Özal'la Erol Simavi, Tansu Çiller'le yine Aydın Doğan böyle karşı karşıya gelmemişler miydi?
Veya son olarak "28 Şubat post modern darbesi" sürecinde "Kartel Medyası", Erbakan'ın tasfiyesi ve DYP'nin bölünüp, Çiller'in de tasfiyesi sürecinde aktif rol almamışlar mıydı?
Bu geçmiş örneklerde kimler galip geldi diye hesap yapmak doğru değildir.
Erol Simavi basın ve ülke dışına düştü. Dinç Bilgin hapse bile girdi.
Erbakan ve Çiller aktif siyasetten dışlandılar ama, bu arada merkez partileri de (ANAP ve DYP) tasfiye oldular.
Şimdi Doğan Grubu medyada adeta rakip tanımayan bir ağırlıkta ama AK Parti de siyasette rakibi olmayan bir iktidar partisi.
Özetle siyaset basına, basın da siyasete özen göstermeli.
Tabii bu düşünce çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi isteyenler için söz konusudur.