kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
3 Eylül 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Temel eğitim eksikliği toplumsal yaşamı çığırından çıkartır

Kendi ürettiğini kendi tüketen anlamına gelen "Prosumer" kavramının mucidi Alvin Toffler'dir.
Gerçi McLuhan da, 1970'li yıllarda elektronik teknolojisindeki gelişmelerin tüketiciyi üretici yapacağı öngörüsünde bulunmuştu. Ama Alvin ve Heidi Toffler'ler "production" (üretim) ile "consumer" (tüketici) kelimelerini "Prosumer" kavramı içinde birleştirip, bunu bir sistem içine yerleştirmeyi, 2006'da yayınlanan "Revolutionary Wealth" (Devrimsel Zenginlik) kitabında gerçekleştirdiler.
Örneğin bir ev kadınının mutfağında yaptığı reçelin onun ailesi tarafından tüketilmesi, ulusal ekonomiyi yansıtan rakamlarda görülmez. Oysa bir besin üreticisi şirketin reçel üretip bunu pazarlaması, ekonomiyi yansıtan rakamlarda görülebilir.
Kendi ürettiğini kendi tüketmeye en iyi örnek de "Eğitim"den verilebilir.
Diyelim ki bir şirketin personel müdürü olarak bir mühendisi işe aldınız.
Bu mühendis nasıl yemek yenileceğini, duygularını nasıl kontrol edeceğini, karşıdan karşıya nasıl geçileceğini, tuvalet ihtiyacını nasıl gidereceğini, nezaket, görgü, sağlık ve hijyen kurallarının neler olduğunu bilmiyorsa, mühendislik diplomasının ne değeri vardır?

Temel eğitim kadrosu
İşte bu niteliklere "Temel eğitim"le sahip olunur ve bunlar aile içinde edinilir.
Bu açıdan ana, baba, kardeşler ve çevre, temel eğitimin öğretmen kadrosu içindedirler.
Okullardaki öğrenci sayısı, eğitim için yapılan harcamalar ve ayrılan fonlar ulusal ekonominin rakamlarında görülür.
Oysa aile içinde verilen ve bir tür "Prosuming" olan temel eğitimin ekonomik değeri, istatistiklere yansımaz.
Biz Türkler "Aile değerleri"ni, "Büyüklere saygı"yı, "Kurallara uyma"yı, "Başkalarının haklarına saygı gösterme"yi,
"Görgü"yü ve benzer olguları konuşmalarımızda kutsarız. Ancak gerek ikili ilişkilerimizde, gerekse sosyo-politik yaşamda, bireylerin çocuk yaşlarda aile içinde aldıkları "Temel eğitim "de, bu değerlere ve bilgilere sahip kılınıp kılınmadıklarına pek bakmayız.
Mesela doğruluğu kanıtlanmamış bir iddiayı rakibine yöneltip, bunu da hakaret veya aşağılama biçiminde seslendirmek "açık sözlülük" ya da "medeni cesaret örneği" değildir.. Bu sadece densizliktir, terbiyesizliktir, saldırganlıktır.
İnsanlığın refahını artırmak, bilgiye ulaşmak, hayatı kolaylaştırmak için bulunmuş teknolojik araçları, başka insanların hayatını zorlaştırmak, hakaret etmek, güven ortamını bozmak için kullanmak da, "çağdaşlık" değil, sadece "uyumsuzluk" ve "saldırganlık"tır.

Silahın kötü kullanımı
Vatanı ya da can ve mal güvenliğini sağlamak için kullanıldıkları zaman değerli araçlar olan silahları, bir düğünde, bir şenlikte, bir futbol başarısı ertesinde patlatıp çevredekileri öldürmek ve yaralamak da "Temel eğitim eksikliği"nin sonuçlarındandır.
Kamuoyunu aydınlatmak, çeşitli konuları yorumlamak, okurların düşünce ve bilgi ufuklarını genişletmek yerine, birilerini karalamak, aşağılamak, ayrımcılık yapmak, önyargıları ve saplantıları seslendirmek üzerine köşe yazısı yazmak da, aileden ve çevreden alınan eğitimin eksikliğini göstermez mi?
Bu temel eğitim eksikliklerinin sonunda askerlerin cuntacı, siyasetçilerin rüşvetçi, bürokratların kırtasiyeci, profesörlerin faşist olduklarını sık sık görürüz. Bu temel eğitim eksiklikleri, mutlaka ikili ilişkilere ve aileye de yansır.
Bir siyasi tartışmada karşı tarafın görüşünü dinlemek yerine sadece kendi söylediğini seslendiren bir kişinin, aile içinde diğer fertlerin seslerine kulak vereceğini düşünebilir misiniz? Rakiplerini öldürten, susturan komünist veya faşist bir diktatör, iyi bir aile reisi olabilir mi?

Boşanma nedenleri
Önceki gün ANKA'nın bülteninde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyesi Ömer Uğur Gençcan'ın yazdığı, "Boşanma, Tazminat ve Nafaka Hukuku" adlı kitabından alıntılar vardı.. Gençcan kitabında, Yargıtay içtihatlarına dayanarak nelerin boşanma gerekçesi sayılıp nelerin sayılmadığını da irdelemiş.
İşte Yargıtay'ın boşanma gerekçesi olarak saydığı bazı davranışlar: Hayata kast / Pek kötü ve onur kırıcı davranış / Alay etmek / Aşağılamak/ Küçümsemek / İftira etmek/ Sapık ilişkiyle suçlamak, v.b. Bu tür davranışlar siyasette veya medyada da tekrarlandıkları zaman, iplerin nasıl koptuğunu çok iyi biliyoruz.
Özetle, aile içinde verilen temel eğitim konusunda herkes daha özenli ve daha sorumlu davranmalıdır.
Toplumsal yaşama ve çeşitli mesleklere magandalar yetiştirmekten kaçınmalıyız.