kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 30 Temmuz 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Barış mı, savaş mı?

Türkiye'nin arabuluculuğuyla sürdürülen Suriye-İsrail dolaylı barış görüşmelerinin dördüncü turunun Ankara'da yapıldığı gün Dışişleri Bakanı Ali Babacan da Tahran'a gitti.
Ziyaretin gerekçesi: Bağlantısızlar Hareketi Bakanlar Konferansı. Ama asıl neden İran nükleer programı.
Türkiye, Suriye-İsrail diyalogunda olduğu gibi, İran ile 6'lar (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin ve Almanya) arasındaki pazarlıkta da müzakerelere katılmadan "Kolaylaştırıcılık" rolü üstlendi. Bu misyon çerçevesinde son haftalarda yoğun temaslar yapıldı: İran Dışişleri Bakanı Manuşehr Mottaki'nin Ankara ziyareti, İran'ın nükleer müzakerecisi Seyid Celili'nin 19 Temmuz'da Cenevre'de 6'larla randevusunun dönüşünde İstanbul'da Babacan'la görüşmesi, Babacan'ın ABD gezisi gibi. Ankara'nın bu girişimleri ikircikli bir dikkatle izleniyor.
Örneğin ABD'nin etkin ve Beyaz Saray'a yakın düşünce kuruluşlarından "Washington Enstitüsü" geçenlerde Soner Çağaptay'ın imzasıyla yayınladığı analizde, Türkiye'nin Irak savaşı öncesi uyguladığı taktiği yeniden ısıttığını iddia etti. Analize göre, Türkiye, 2003 başında olduğu gibi iki tarafla da diyalogu sürdürerek sonunda "Hiçbir şey yapmadan aradan sıyrılmak" hesabını yapıyor.
Aynı şekilde, Kremlin'e uzak sayılamayacak Rus Novosti ajansı da Türkiye'nin çok zor bir misyon üstlendiğini yazdı, "Tarafların bir uzlaşma formülünde buluşmaları" çabalarının işe yaramasının Tahran'a bağlı olduğunu, sadece İran'ın zaman kazanmasıyla sonuçlanması durumunda, Ankara'nın sıkıntılarla karşılaşabileceğini ima etti.

Zamana karşı yarış
Satır aralarına gözdağının serpiştirildiği bu yorumlara katılmıyoruz. Çünkü Suriye-İsrail müzakerelerinin aksine İran sorununda Türkiye doğrudan müdahil değil. Sadece kapımızda yeni bir krizi önlemek için, bölgesel güç olmanın yüklediği sorumlulukla, taraflar arasında bir tür "Postacılık" işlevi görüyor. Bunda hiç kuşkusuz İran ile 6'lar arasındaki pazarlıkların kesilmesi ya da sonuçsuz kalması durumunda "Taraf seçmek" zorunluluğuyla karşı karşıya kalmak gibi bir "Vebal"in ürkütücü ağırlığı da rol oynuyor.
Üstelik o karar veya tercih anı pek uzak da olmayabilir: 6'ların İran'a Cenevre'de verdikleri ültimatomun süresi 2 Ağustos'ta doluyor.
Birkaç ay önce Suriye ve İsrail iki olasılığa da hazırlanıyorlardı: "Bu yaz ya savaş alanında ya masada karşılaşacağız!" Sonunda Türkiye'nin çabalarıyla "Masa" seçeneği kazandı.
Şimdi de hem ABD -ve İsrail-, hem de İran iki olasılığa hazırlanıyorlar: "Bu güz ya çatışacağız, ya uzlaşacağız!"
Babacan dileriz Tahran'dan yine ikinci seçeneğin kazanmasına katkıda bulunacak sonuçla döner.