kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 30 Temmuz 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Tüm silahların seri numarası taşlanarak silinmişti!

Geçenlerde "Kışlalı suikastı" üstüne burada (ve başka yerlerde) "hatırlatma" yazıları çıktı.
Bu yazılar üstüne, o dönemde bu olayın da incelenmesinde görev yapmış eski bir "Jandarma mensubu"nun arkadaşlarıyla paylaştığı bilgi, hatıra, görüş, kuşku ve soruları aktaracağım.
Tabii ki adı olmayacak.
Minicik çocukların, annelerin, babaların, evlatların katledildiği bir saldırının ertesinde... Ne acısı ne dosyası kapanabilecek kıyımlardan 9 yıl önceki biri üstüne tanıklık belki azıcık ufkumuzu açabilir veya kafamızı biraz daha karıştırabilir diye.
Harekât merkezinde görevli Astsubay arayıp Ahmet Taner Kışlalı'ya ait araç patlamış ve yanmış ihbarı aldıklarını bildirdi. On dakika içinde olay yerine intikal ettim.
Çayyolu karakol komutanı yeterli personelle intikal edip aracın çevresinden meraklı vatandaşları uzaklaştırmış, emniyet altına almış, görgü tanıkları tespit etmekteydi.
İl Jandarma Komutan Yardımcısı Yarbay Ali Öz, Çankaya İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı ve İl Jandarma Komutanı benden sonra geldiler. Can Dündar'ın yazdığı, Umur Talu'nun ima ettiği gibi, delil karartmak için Öz aracı yıkatmadı.
Deliller, Jandarma Kriminal Laboratuvarı tarafından saatler süren çalışmayla onlarca gazeteci önünde toplandı. Bir subay, "Deliller toplandı, şimdi olay yerini süpüreceğiz, süpürülenleri de laboratuvara götürüp onlardan delil arayacağız, dünyanın her yerinde bu böyle yapılır, Mumcu suikastından sonra polise yaptığınız gibi delilleri süpürdüler diye yazmayın" dedi. Laboratuvar komutanının emriyle araç Jandarma çekicisine yüklenip Anıttepe'deki laboratuvara götürüldü.
Olay yeri ne Ali Öz tarafından incelenmiş, ne de araba hemen oradan çekilmiştir. Olay yeri incelemesi teknik iştir, Öz' de bu teknik bilgi yoktur ve Jandarma Kriminal Laboratuvarı doğrudan Jandarma Genel Komutanlığı'na bağlıdır.
İddia ediyorum, o güne kadar en kapsamlı, en ciddi olay yeri incelemesi bu olayda yapıldı. Jandarma Kriminal Laboratuvarı'nda delil incelemeleri polis uzmanları ile müşterek yapıldı, bombadaki patlayıcı cinsi, düzenekte kullanılan bira kutusu markası, çelik bilyeler, kablolar, zaman ayar düzeneğinde kullanılan saatin markası (Serkisof), tüm ayrıntılar tespit edildi.
Bomba hem zaman ayarlı hem harekete duyarlı idi. Zaman ayarı bombayı yerine koyacak kişinin güvenliği için, harekete duyarlılığı ise paketi yerinden kıpırdatan kişiyi öldürmek için. Çok profesyonelce bir düzenek idi.
Faillerin araştırması ve ilk sorgular Jandarma, Emniyet ve MİT tarafından Jandarma sorgu odasında müşterek yapıldı.
Netice? Maalesef yok... Öldürülmesi için bir sebep bile bulamadık... Yakın geçmişte trafik kazasında eşini kaybetmiş, kazaya karışan aracı ve ilk eşiyle oturduğu evi satmış, yeni evlilik yapmış, kısa süre önce çocuğu olmuş, Cumhuriyet'te köşesi olan, son derece demokrat, fakültede kapalı kızların, farklı görüşteki öğrencilerin bile sevdiği, MGK tarafından yurtdışı konferanslara gönderilen Kışlalı'nın ne maksatla ve kimler tarafından hedef seçildiğini anlayamadık... Bunca yıla rağmen de.
Sonradan Ankara polisinin bulduğu failler tamamen Emniyet çalışması sonucu. Adı bu olayla duyulan ve bir daha duyulmayan, "Selam Kudüs" örgütü bana inandırıcı gelmedi. Ankara'da o güne kadar meydana gelmiş tüm faili meçhul cinayetleri Emniyet'te üstleniyorlardı, fakat ifadeleri inandırıcı değildi.
Bombayı koyduğu söylenenin de bombayı koyan gerçek kişi olduğuna inanmıyorum. Kışlalı'nın evi önünde tatbikat yaptırılırken de oradaydım. Sanık, "Ev, araba ve plaka tespitleri önceden başkası tarafından yapılmıştı, ben geldim, TV'de Galatasaray maçı oynanırken bombayı sileceklerin üzerine koydum" dedi.
Polisin bilmediği bir konu vardı: Maç akşamı Kışlalı'nın evinde kardeşi misafirdi. Maçı beraber seyrettiler. İki kardeşin arabaları aynı marka, aynı renk, gri Passat idi. Sadece plakaları farklı ve biri dizel diğeri benzinli, ama görüntüleri tıpa tıp. Araçlar, site önündeki yol kenarında kafa kafaya park edilmişti. Saat 24'ten sonra maç bitince misafir kardeş arabasına binip gidiyor. Bana anlattığında, "farlar yandığında kardeşinizin arabasının silecekleri üzerinde paket var mıydı" diye sordum. "Hayır, görmedim. Olsaydı kesinlikle görürdüm" dedi.
Sanık, saat 24'ten önce bomba koyduğunu söylüyor fakat aynı renk, aynı marka iki arabadan bahsetmiyordu, çünkü bilmiyordu. Ya bombayı o koymamıştı veya 24'ten sonra koymuş olmalıydı.
Esasen sanıkların yakalanmaları da ilginçti,. Sincan'da silah ve cephaneler tarlada bulunduğunda, bazı mermi veya susturuculara ait silahlar yoktu. Bazı silahlar vardı, bunlara ait mermiler yoktu. Devamı var diye düşündük. İlk partinin bulunduğu bölgede arama yaptıysak da o gün bir şey bulamadık.
Geniş çaplı arama için ertesi gün komandolar bölgeye gitti, bir şey bulamadılar. Sonra arama bölgesine bir polis ekibi geliyor, onlar kalan kısmı da buluyor! Sincan'da ikinci parti silah bulunduğu akşam, Emniyet, "Sivaslı Necdet'i arıyoruz" diye, Jandarma'nın yol araması yapmasını istedi. İki saat sonra, "Aramayı kaldırabilirsiniz, Sivaslı Necdet'i Etimesgut'ta yakaladık" dediler. Bir gün sonra "Kışlalı'nın katili" dediler. Suç yeri Jandarma bölgesi olduğundan, sorgusuna girmek istedik, Emniyet kabul etmedi
Sincan'da bulunan silah ve cephane çok önemlidir. Maalesef üzerinde durulmadı. Basın da üzerinde durmadı. Tüm silahların marka ve seri numaraları taşlanarak silinmişti. Hem de kısa süre önce. Bir hafta önce silinselerdi, menevişi giden yerler paslanmaya başlardı. Bulduğumuzda taşlanan marka ve numaraların yerleri parlıyordu, muhtemelen oraya atılmadan bir gün önce taşlanmıştı.
Hangi illegal örgüt kullandığı silahın marka ve seri numaralarını siler? Tek sebebi olabilir: Silahlar legal yollardan alınmış olmalı ki, kaynağına ulaşılamaması için marka ve numaralar silinmişti.
Bazı örgüt mensupları ifadelerinde, yedi ile on gün arasında İran'da patlayıcı kursu gördüklerini söyledi. Diğer olayları bilemem ama bu kadar kursla Kışlalı suikastındaki bomba düzeneğini bu adamlar yapmış olamaz.
O günlerdeki düşüncelerim, silahların (yerli veya yabancı) bir servis veya kuruma ait olduğu şeklindeydi, tabii suikastın da. Bugün de aynı düşünüyorum.