kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Temmuz 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Duvarları yıkmak

Avrupa'dan bir Obama kasırgası geldi geçti. Ardında "Bizde niye böyle politikacılar yok" sorusuna yanıt arayan milyonlarca hayran bırakarak.
Hiç kuşkusuz, Demokrat Parti'nin başkan adayının bu gezisinden en çok Berlin'de bir zamanlar kenti ikiye ayıran duvara pek de uzak olmayan bir yerde yükselen 69 metrelik Zafer Sütunu önünde 200 bin kişiye hitaben yaptığı konuşma hatırlanacak.
Berlin daha önce üç ABD başkanının, John F. Kennedy, Ronald Reagan ve Bill Clinton'un tarihe geçen, hayır, tarih yazan konuşmalarına sahne olmuştu.
Kennedy'nin 26 Haziran 1963'te "Ich bin ein Berliner" (Ben bir Berlinliyim) haykırışı 45 yıl sonra bile kulaklarda ve belleklerde yankılanıyor.
Ama Reagan'ın 12 Haziran 1987'deki ünlü cümlesi onu bile bastırıyor: Zamanın Sovyetler Birliği liderine seslenerek, "Bay Gorbaçov, bu duvarı yıktırmak için ne bekliyorsunuz?" diye sormuştu.
Cevabı 2 yıl sonra geldi: 9 Kasım 1989'u 10 Kasım'a bağlayan gece Berlin Duvarı yıkılıverdi, ve duvarla birlikte Demir Perde de çöktü, 700 milyon kişi özgürlüğe kavuştu. Reagan'ın ifadesiyle, "Tarihin garip ve hüzün verici bir sayfası çevrildi."
43.1 kilometre uzunluğundaki Utanç Duvarı'nın yıkılması, örneğin Francis Fukuyama gibi düşünürlerce "Tarihin Sonu" olarak görüldü. Kimi siyasetçiler, siyaset bilimciler ve filozoflarca ise "Demokrasinin kesin zaferi", insanlar ve uluslararasında engellerin ortadan kalktığı yeni ve mutlu bir çağın başı ilan edildi. İnsanlığın bu altın çağında barış, güven, adalet, refah hüküm sürecekti.
ABD'nin 40'ıncı Başkanı Reagan'ın "Yıkın bu duvarı" çağrısı yapmasının üstünden 21 yıl, çağrısının yerine gelmesinin üstünden 19 yıl geçti. Ve ABD'nin 44'üncü başkan adayı Barack Obama, artık esamisi bile okunmayan Berlin Duvarı'nın yakınlarında yaptığı konuşmada yeni duvarlardan söz ediyor. "Atlantik'in iki yakasındaki müttefikler arasındaki duvarlar"dan, "Zengin ve yoksul ülkeler arasındaki duvarlar"dan, "Irklar arasındaki duvarlar"dan, "Yerli halklar ve göçmenler arasındaki duvarlar"dan, "Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler arasındaki duvarlar"dan.
Ve bu duvarları ören taşları sayıyor: Hoşgörüsüzlük, anlayışsızlık, kin, bencillik, köktencilik...

"Yeni başlangıç" zamanı
Ve artık "Yıkın bu duvarı" diyebileceği Gorbaçov misali somut muhataplar ya da düşmanlar olmadığı için tüm insanlığa sesleniyor: "Gelin, elbirliğiyle bu duvarları yıkalım."
Yani "Yeni bir başlangıç" çağrısı yapıyor.
Aslında dünyayla birlikte, "Mavi Gezegen"in en güzel coğrafyasında yer alan Türkiye'nin de "Yeni bir başlangıç"a ihtiyacı var. Hem de şiddetle ve ivedilikle.
Çünkü dehşetle görüyoruz ki, toplumumuz görünmeyen duvarlarla bölünmüş durumda. Hoşgörüsüzlük, öfke, güvensizlik, kuşku, korku tuğlalarıyla örülen o duvarlar bizi kamplara ayırdı.
Başbakan Erdoğan da, "Sosyal restorasyon"dan, "Toplumsal barışı yeniden kurmak"tan söz ederken, aslında o duvarları işaret ediyor. Ve de o duvarları yıkma çağrısı yapıyor. Çünkü içimizdeki Berlin duvarları durdukça, ne toplumsal barışı yeniden inşa edebiliriz, ne hukuk devletini güçlendirebiliriz, hatta ne de demokrasimizi güvence altına alabiliriz.
Başarabilir miyiz? 200 bin Berlinli, Obama'ya tek ağızdan onun seçim sloganıyla yanıt vermişti: "Yes, we can!" (Evet, yapabiliriz!)
Haydi, biz de inançla, kararlılıkla, bir ağızdan tekrarlayalım: "Evet, yapabiliriz!" Evet, tarihimizin bu garip ve hüzün verici sayfasını çevirebiliriz.