kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Temmuz 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Geç Barok Dönemi

11 ay boyunca bugünleri iple çektik: İstanbul'un bedeni, Ankara'nın beyni çürüten ortamından uzakta, Ege'nin sakin bir beldesinde ikiüç hafta geçirmek.
11 ay boyunca bu iki-üç haftaya hazırlandık: Yazılardan arta kalan zamanda deniz kıyısında okuyacağımız kitapları toplayarak.
Yıllar önce kendimize bir kural koyduk: Her yaz bir konuya yoğunlaşacağız. Bu yaz için "Fransız Aydınlanma Çağı" filozofları üstüne son yayınları tercih ettik . Montesquieu'den Voltaire'e, Rousseau'dan Diderot'ya, d'Alembert'e kadar "Otoriteye karşı çıkış", "İnsan hakları", "Erklerin ayrılığı" gibi çağımızın en önemli ilkelerinin kuramlarını geliştiren o ölümsüz düşünürlerle ilgili epey kitap tedarik ettik. Hepsini bir güzelce paketledik.
Heyhat. Bir sabahın köründe kaçar gibi İstanbul'dan yola çıkarken, tatil hazinemizi evde unutmamış mıyız!
( "Le Point" dergisinin son sayısı kahrımızı kamçıladı. Dergi kapak konusu olarak "Voltaire ile Rousseau arasında bitmeyen savaş"ı seçmişti. Birkaç cümle aktaralım: "İkisi de despotluğun amansız düşmanı oldukları için aynı kavgayı verdikleri sanılıyordu. Ama aslında hedefleri farklıydı. Voltaire fanatizme, batıl inançlara, akılamantığa ters önyargılara bayrak açmıştı. Rousseau ise ikiyüzlülüğe, bencilliğe.")
O kahırla zehir olan birkaç günden sonra yazlığımızın kütüphanesinde bir kitap bize göz kırptı. Uzanıp aldık: Dünya edebiyatının aslında büyükler için yazılmışen muhteşem iki çocuk kitabından biri: Norveçli felsefe öğretmeni Jostein Gaarder'in 15 yıl önce yayınlandığı her ülkede en çok satan kitaplar listesinin başına oturan eseri, " Sofi'nin Dünyası." (Not: Öbür ölümsüz "Çocuk" kitabı, Antoine de SaintExupery'nin " Küçük Prens"i.)
"Sofi'nin Dünyası" biliyorsunuz, "Ben kimim" sorusuna yanıt aramak için okurunu insanlığın 3 bin yıllık düşünce tarihinde yolculuğa çıkarıyor. "Çünkü" diyor, önsözünde alıntıladığı Goethe'nin bir deyişiyle, "3 bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan, günübirlik yaşayan insandır."
Kitabı okşadık, "Buna da şükür, hiç değilse bilgilerimizi tazeleriz" diyerek. Ve Milat'tan önce 700 yıllarında Homeros ve Hesiodos'un yazıya döktüğü "Yunan mitleri" -ile kimbilir kaç yıl sonra yeniden-yolculuğa başladık.

"Günü yakala" ve "Ölümü hatırla"
Epey yüzyıl, epey çağ katettikten sonra 16'ncı yüzyılın ikinci yarısı ile 17'nci yüzyılın ilk yarısını kapsayan Barok dönemine geldik. Romanın en önemli karakterlerinden olan felsefe öğretmeni Alberto o dönemin özelliklerini Sofi'ye şöyle özetliyordu:
"17'nci yüzyıla damgasını vuran şey, uzlaşmaz karşıtlıklar arasındaki gerilimdi. Bir yandan Rönesans'ın sonsuz yaşam sevinci sürüp giderken, öte yandan dünyasal zevkleri reddeden dinsel içedönüklük güncellik kazanıyordu. Barok döneminin en ünlü deyişleri 'Carpe diem', yani 'Günü yakala' ve 'Memento mori', yani 'Öleceğini hatırla'ydı."
Kitabı kapattık. İç çekerek, günümüzü ve gündemimizi tutsak alan iki davayla ilgili yorumlara damgasını vuran kalıpları anımsadık: "Modernite ile dine dayalı gelenek arasındaki keskin hesaplaşma" gibi.
Ve kendimize sorduk: "Türkiye Geç Barok Dönemi'ni mi yaşıyor?"
Sonra biraz teselli bulduk: "Barok Dönemi'nin ardından Aydınlanma Yüzyılı geldi."
Ama bir soru daha beynimize çengel attı: "Hani Jön Türkler'le başlayan Aydınlanma hareketi Atatürk ile modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi olmuştu? Şimdi geriye mi gidilmiş oluyor?"
Ona da kendimizce yanıt bulduk: "O girişim, 'Halka rağmen halk için' anlayışına dayanıyordu. Tarihin mantığı ve akışının kaçınılmaz sonucu olarak yeniden Aydınlanma Çağı'na girdiğimizde, bu kez herhalde, hayır mutlaka, 'Halkla birlikte halk için' veya 'Halk tarafından halk için' ilkesiyle yola çıkacağız."
Yanıtlarımızdan tatmin olmanın rahatlığıyla umutlandık veya teselli bulduk: "İyi ki tatil hazinemizi İstanbul'da unutmuşuz. Suları durulmuş, taşları oturmuş, iç hesaplaşmasını tamamlamış 2009 Türkiye'sinin yazında Fransız Aydınlanmacıları'nı okumak daha anlamlı ve yararlı olabilir."

Belki de Aydınlanma'nın sloganını başlığa çıkaran yazılar kaleme alabiliriz o zaman: "Sapere Aude!" (Anlamı: Öğrenmeye cesaret et. Yani, aklını kullan.)