kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Tuğba Özay'ın cezaevi günlerini anlattığı Bedel adlı kitabı geçen hafta çıktı.

Adaletin yeni meleği

ECEVİT KILIÇ
ECEVİT KILIÇ
Cezaevinden bir süre önce tahliye olan Tuğba Özay, yeniden medyanın gözdesi. Özay; siyasetin de, ahlakın da, suçun da sadece 'gösteride ön sıralarda olmak' için seferber edilebildiği dünyanın gerçek 'yıldızlarından' biri. Bu dünya için gazetelerin birinci sayfasında dekupe edilerek aşağıya doğru sarkıtılmış uzun bacakları, iç gıcıklayan kıyafetleriyle yer almak yeterli. Özay da bu dünyada sicili kabardıkça efsaneleşen bir 'tanrıça'..
30 yıl sonra magazin sayfalarında adeta bir efsane haline dönüşecek hikâye, 1978 yılında başladı. Tuğba Özay, ders kitapları yazarı bir babanın ve öğretmen bir annenin kızı olarak dünyaya geldi. Aslında Tuğba tam bir 'kuzey' ve 'güney' karışımı; baba Trabzonlu anne ise Antalyalı. Tuğba Özay'ın özellikle magazin sayfalarındaki yükselişinde bu iki kültürün de izini görmek mümkün. Uzun boyuyla daha ortaokul yıllarında "Manken gibi kız," diye anılıyordu. Fenerbahçe Lisesi'nde okurken onun da aklında güzellik yarışmaları ve mankenlik vardı. Bir yandan da kendini spora vermişti. Okulun en iyi yüzücülerinden biriydi. Bunun yanında motosiklet ve yelken tutkusu vardı. Ama asla vazgeçemeyeceği spor dalı voleyboldu. Tam beş yıl lisanslı olarak voleybol oynadı. Lise biter bitmez de voleybolculuk yerine mankenliği seçti. İlk işi de Vakko'nun 1994 defilesiydi. Çok değil, bir yıl sonra Türkiye'nin en iyi mankeni seçildi. Ardından Miss Model of the World yarışmasında ikinci oldu. Bu ödüllerden sonra kariyerli bir model olmak için Paris'e gitti ama kısa süre sonra geri döndü. Yurtdışındaki kariyeri yarıda kalmıştı ama burada üniversite eğitimine başladı. Haliç Üniversitesi Konservatuar ve Tiyatro Bölümü'ne girdi. Diğer taraftan popüler bir manken olarak televizyon dünyasının kapıları da kendisine açıldı. Hemşerim, Çiçek Taksi, Zehirli Çiçek, Bizim Otel gibi çok izlenen ama kalitenin pek önemsenmediği dizilerde oynadı.

MAFYA AŞKI
Mankenlik kariyerinin zirvesine çıktığında, Türkiye'de mankenlik altın çağını yaşıyordu. Tuğba Özay'la birlikte Deniz Akkaya, Şenay Akay, Tülin Şahin, Asuman Krause, Cansu Dere ve Çağla Şikel en bilinen mankenlerdi. Magazin haberlerinin başrolünde olan bu isimler bir mankenden çok, bir yıldız gibi belki politikacılardan, işadamlarından daha çok tanınıyordu. Bu popülaritenin ilk nedeni yaşadıkları aşklardı. Her birinin komedyen, oyuncu, şarkıcı, futbolcu ya da işadamı sevgilileri vardı. Hayatları 'dizi film' senaryolarını andırıyordu. Ne iş yaptığı pek de belli olmayan işadamları, genellikle orman arazisinden yağmalanmış bölgelerde seçkin villalar, iri siyah cipler, incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler... Yine de 'tanınırlığın' ölçüsü haline gelmişlerdi ve onlardan biriyle adı anılmayan bir erkeğin 'ünü' de 'başarısı' da tartışılırdı. Tuğba Özay bu 'first class' mankenler liginde, Deniz Akkaya'dan sonra en çok konuşulan isim oldu. Portföyü genellikle işadamlarından oluşuyordu ancak bir süre sonra yeraltı dünyasının isimleriyle de anılır oldu. Bir polis operasyonunda ülkücülüğüyle de tanınan babalardan Kürşat Yılmaz, Özay'ın evinde yakalandı. Sahte piyango biletleriyle yeraltına adım atan Yılmaz, ünlü kaçakçılardan Osman Ayanoğlu'nun ve Kuşadası Belediye Başkanı Lütfi Suyolcu'nun öldürülmesi gibi olayların azmettiricisi olarak cezaevinde yatmış, dört kez de firar etmişti. Tuğba Özay yeraltı dünyasının konforuna çabuk alıştı. Bir aşk yaşamasa da kendisinden ayrılmak istemeyen sevgilisi Özay Büyükoğlu'ndan kurtulmak için, Susurluk Çetesi'nin önemli isimlerinden Yaşar Öz'den yardım istedi. Kumarhanesinde kısa süre önce kameralara kaydedilen bir çatışma yaşamış olan Yaşar Öz'ün adamlarıyla "Ona 4 milyon dolar verdim, ayrılamaz," diyen Büyükoğlu arasında Akmerkez'de çıkan çatışmada yaralananlar Öz'ün adamları oldu. Tuğba Özay bu olay için ifade vermeye geldiği emniyetten 'elleri kelepçeli' olarak çıktı ve tutuklanarak cezaevine kondu. Elbette haber bültenlerinde 'flaş' olarak ilk sıradaydı.

YABANCILAR KOĞUŞU
Özay, CHP ile olan ilişkileriyle de konuşuldu. Ağzından CHP'yi hiç düşürmüyordu. CHP Gençlik Kolları'nda görev aldı, CHP'yle ilgili tartışma programına çağrılmaya başlandı. CHP'ye ilgisinin kaynağı sorulduğunda "Dedem, annem, babam siyasetin içinde olan insanlardı. CHP'lilerdi," diyordu. Zaten cezaevine girmeden önce de CHP'den parti meclisine girmek hatta milletvekili seçilmek istiyordu. Hem mafya hem de siyasetle olan ilişkileri nedeniyle cezaevinde de basının Tuğba Özay'a ilgisi azalmadı. Yattığı Paşakapısı Cezaevi'nde röportajlar hatta televizyon programları yapıldı. Özay, cezaevinde yabancılar koğuşunda kalıyordu. Koğuşun tamamı neredeyse fuhuş ve uyuşturucudan tutuklanan Özbek, Ukraynalı ve Rus vatandaşı kadınlardan oluşuyordu. Özay, güzelliği ve magazin gücü sayesinde bu olayda 'mağdur' olmayı becerdi. Aslında bir 'tedbir' olan tutuklama sanki bir cezaydı ve bu güzeller güzeli mankenimiz bu cezayı asla ve asla hak etmemişti. Özay, beş buçuk ay sonra dışarı çıktı. Hem de duymayı en çok beklediğimiz cümleyle: "Güçlendim. Cezaevi bana 'beni' kazandırdı." Tuğba Özay henüz beraat etmedi, yargılanıyor. Hem de çeteye yardım ve yataklık ile tehdit suçunu azmettirmekle. İstenen ceza ise dokuz buçuk yıl... Her ne kadar medya mahkeme kararını beklemeden bu güzel mankeni aklamış olsa da Özay, kamuoyu vicdanında durumun pek de böyle olmadığını biliyor. Kendini aklayacak yöntemi ya da imge de hazır: "Türklük, Türkçülük". Özay, bu sihirli kavramların suç için mükemmel bir dokunulmazlık sağladığını fark etmiş olmalı. Artık en güzel milliyetçi duygularla milletvekilliği için CHP yerine MHP'yi işaret ediyor. Aslına bakılırsa Özay'dan çok, kamuoyu, işadamları, magazin dünyası 'suçla' anılan ünden iç de rahatsız değil. Özay'ın önü cezaevinden çıktıktan sonra hem mankenlik hem de televizyon dünyasında iyice açıldı. Cezaevinin patlattığı reytingden yararlanmak isteyen firmalar, defileye çıkması için önüne büyük rakamlar koydu. Televizyon ve film önerileri de cabası. Özay şimdilik sadece Gani Rüzgar Şavata'nın çektiği Saddam'ın Askerleri adlı filmde bir peşmerge kızını oynuyor.

NEYİN BEDELİ?
Özay, cezaevinde yaşadıklarını Bedel adlı kitapta anlattı. Kitap Özay'ın cezaevi avlusunda nasıl voleybol oynadığı, banyo yaptığı hatta güneşlendiği ve günlerinin nasıl geçtiğini anlatıyor. Elbette nasıl 'mağdur' olduğunu da... Anlatmadığı tek şey ise içinde bulunduğu, bazen suç üstü yakalandığı ilişkiler. Ve bu ilişkilere rağmen 'ünün' tadını çıkarmaya devam ediyor olması.... Hadi derin devletin çirkin tekliflerini reddettiği için cezaevine konan Kürşat Yılmaz'ı bir yana bırakalım. Susurluk Çetesi'nin bir üyesi ve uyuşturucu taciri olarak hüküm giymiş Yaşar Öz'le ilişkisi? 50'lerde ayakkabısından şampanya içmek için dönemin sayılı karaborsacılarının sıraya girdiği, sigarasının ünlü 'mor binliklerle' yakıldığı rivayet edilen ve büyük bir yoksulluk içinde ölen Cahide Sonku çoktan unutuldu. Ancak 'Cahide'nin yarattığı sefahat dünyası (ki adı tuhaf biçimde bir gece kulübüne verildi) yıldızlarından hiçbir şey yitirmeden sürüyor. İşte Tuğba Özay, siyasetin de, başarının da, ahlakın da, suçun da, haksızlığın da sadece 'gösteride ön sıralarda olmak' için seferber edilebildiği, "edeb yahu" vecizesinin sadece duvarlarda kaldığı bu dünyanın gerçek 'yıldızlarından' biri. Bu dünyada gazetelerin birinci sayfasında dekupe edilerek aşağıya doğru sarkıtılmış uzun bacakları, iç gıcıklayan kıyafetleriyle yer almak yeterli. Bu gösteride Tuğba Özay sicili kabardıkça efsaneleşen bir tanrıça. Belki de Themis'in, hani o bir elinde güç için kılıç, bir elinde de denge için terazi tutan, tarafsızlık için gözleri bağlanan adalet meleğinin heykellerini yıkıp, Tuğba Özay'ın heykelini dikmeliyiz. Gözlerinde koyu renk D&G gözlükler, yakada altı ok, sağında bir Kurt, bir elinde Louis Vuitton çanta, diğer elinde de "Uzi"... Adaletsizliği, haklıdan değil güçlüden yana olanı, paranın kayıtsız şartsız egemenliğini, yasadışılığı anlatmak için...
Haberin fotoğrafları