kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Bilgi Üniversitesi Sosyalist Düşünce Kulübü üyesi gençler, 1 Mayıs gösterilerine de birlikte katılmış.

O beni özel üniversitede öğrenci sanıyor

Müjgân HALİS, Kaya GENÇ
Devrimcilik, Marx'ın deyişiyle "Zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayanların" davasıydı önceleri. Sonra her şey para oldu; eğitim de, kültür de, sağlık da paralıydı artık. Ve Türkiye yeni bir kurumla tanıştı: Özel üniversite! Buraya gelen öğrenciler arasında farklı görüşten gençler vardı. Onlardan bazıları bazen aileden, bazen okudukları bir kitaptan, 'devrimci' mücadelenin içine girdi. Özel üniversitelerin devrimcileriyle okullarında buluştuk, mikrofonu onların dertlerine ve ütopyalarına uzattık

Özel üniversite güzel de, keşke paralı olmasa
Türkiye'nin önde gelen özel üniversitelerinden Bilgi Üniversitesi'nin sosyalist öğrencileri, üniversitenin sağladığı örgütlenme özgürlüğünden faydalanıyor, ama iyi bir eğitimi sadece paralı gençlerin değil, herkesin hak ettiğini de vurguluyorlar

Bilgi Üniversitesi'nde Sosyalist Düşünce Kulübü çevresinde toplanmış hukuk ve işletme fakültesinden genç öğrenciler. Bu kulübün üyeleri okulun en marjinal gruplarından biri olarak algılanıyorlar. Ergin, Emre, İdil, Akın, Tuna ve Doğa'nın hayata bakışları arkadaşlarından epey farklı. Bunun sebebi Bilgi Üniversitesi'nin ve belki de genel olarak vakıf üniversitelerinin yapısı. Türkiye'de liberal düşüncenin önde gelen entelektüellerine ev sahipliği yapan Bilgi Üniversitesi, bugüne dek hep özgürlükçü yapısını ön plana çıkardı. Üniversitenin sosyalist öğrencileri ise bu uyum ve dayanışma modelinin yanıltıcı olduğu görüşünde. Uyum öneren bir ideolojinin uyumsuzları onlar. Ama bundan zevk aldıkları da belli.

DEVLET ÜNİVERSİTESİNDEN İYİ
Kimi öğrenciler YÖK'ün ve lise öğretim programlarının kitaplarından, dayatmalarından kurtulup onlara İngiliz tarzı bir eğitim veren yeni okullarında gayet mutlu olurken, genç sosyalistler daha hazırlık sınıfından itibaren kendilerini rahatsız eden durumlarla karşılaşıyor: "Vietnam'la ilgili bir yazı oluyor, baştan sonra Amerikalıları mağdur gösterme çabasıyla yazıldığını insan hemen görüyor," diyorlar. Amerikan kültürü aynı zamanda 'eritme potası' ideolojisi, yani farklılıkların bir ortak anlayış altında birlikte varolabileceklerini söylüyor. Türkiye Komünist Partisi'nin gençlik kolu Yurtsever Gençlik'e üye öğrenciler, solcuların her yerde örgütlenebileceği görüşündeler. 1 Mayıs gösterilerine birlikte gidiyor, parti için birlikte çalışıyorlar. Üniversitede saygınlık uyandırıyorlar, çünkü okula girişte kadın işçilerin çantalarının aranması gibi uygulamalara karşı çıkıyorlar.

GERÇEK DEMOKRASİ
Asıl istekleri, yaşadıkları özgürlüğün daha da artması, genel olarak toplumun her tarafına sinmiş mülkiyet ve sahiplenme duygularının ortadan kalkması ve kendilerine sunulan olanakların parası olsun olmasın, herkesçe paylaşılabilmesi. Peki Türkiye bu tür hizmetleri sağlayabilecek kadar zengin bir ülke mi? "Bu ülke en fazla parayı silah sanayiine harcıyor. Buna rağmen parası yok bu ülkenin diyorsanız bu harcamaları da meşrulaştırmış oluyorsunuz." Ülkedeki gelir adaletsizliğinin, birileri yüz binlerce dolar kazanırken ayda 400- 500 YTL'ye yaşamaya çalışanlara sadaka verdiğinde çözüleceğini düşünenleri saflıkla suçluyorlar. "Bir de fakirlerin minnettar kalmasını bekliyorlar, bu akıl almaz bir şey." Yabancı şirketlerin ve siyasetçilerin Türkiye'yle ilişkilerindeki tavır karşısında korumacı bir söyleme başvuruyorlar. Komplike düşüncelerle saflığını yitirmemiş, iddialı cümlelerinde çekici ve ürkütücü bir yan da olan gençlerin bazıları tam burslu okuyor. Ancak bunun düşünceleriyle ilişkilendirilmesini hiç istemiyorlar. Daha sonra konuştuğumuz, anarşizme yakın görüşlü öğrencilerin aksine, siyaseti üniversite dışında yapılacak bir şey olarak görmüyorlar.

'68 KUŞAĞI YORUMU
Siyaset onlara göre yaşamın ta kendisi. Daha önce solcu bir gazetenin görüşlerini çarpıtmış olmasından ise şikâyet ediyorlar. "İngilizce eğitim hakkında ne düşündüğümüzü sordular. Biz de taraftar olmadığımızı, kötü sonuçları olan bir uygulama olduğunu söyledik. Sonra görüşlerimizi 'İnternet hakkında ne düşünüyorsunuz?' sorusunun altına bastılar." Bir başka gazete ise fotoğraflarını basıp "Üniversitedeki provokatörler" başlığını kullanmış. Bu tür şeylere sinirlenmekle birlikte, belli ki kara koyun olmaktan ince bir zevk de alıyorlar. Bahçede siyasi sohbetler sürerken bir 'abilerinin', '68 kuşağının önde gelen devrimcilerinden Fahri Aral'ın odasına uğruyor, genç solcular hakkında ne düşündüğünü soruyoruz. Daha önce İletişim Yayınları'nın yayın yönetmenliğini yapan, şu anda Bilgi Üniversitesi Yayınları'nın başında olan Fahri Aral'ın Dolapdere kampusündeki odasının dışında ufak bir köprü var. Okulun iki binasını birbirine bağlayan köprü, bir gecekondunun önünden geçiyor; öyle ki, gecekondunun camından çıkıp okula girmek hiç de zor görünmüyor. Fahri Aral'a göre, tam da bu yüzden, solcuların özel veya devlet üniversitesinde faaliyet göstermelerinin çok bir önemi yok. "Özel ya da devlet üniversitelerindeki solcular" gibi tanımlamaları 'yakıştırma' olarak tanımlayan Aral, "Sorunu ideolojik bir kimlik tanımlaması şeklinde alırsak, solcu her yerde solcudur," diyor. "Bunu dile getirme tarzında kendini gösteren farklılıklar için ayrıca 'yer' tanımlamaları gerekmez. Savunulan şeyler her ortamda dile getirilmelidir." Bugünün sosyal koşulları içinde bu tür muhalif örgütlenmelerin özel üniversitelerde görülmesi güzel bir durum olmakla birlikte, devlet üniversitelerinin birçoğunda çok zor şartlar altında benzer bir ortamı sağlayan gençler de olduğunu hatırlatıyor Aral: "Şimdi şartlar çok değişik, gençlik bu anlamda bizim gibilerin kafalarındaki kalıplara uymuyor. Ama ben kendi payıma bu gençlikten çok umutluyum." Aral'a göre yeni solcu gençler, özgür ama şiddetin meşrulaşmadığı bir ortam istiyorlar, ideolojik donanımlarını ise daha güzel bir dünya özlemlerini şablonlaşmaya değil, yaratıcı ve dönüştürücü olma yönünde kullanmak istiyorlar. Onları '68 kuşağından farklı kılan özellikleri de bu. "Burada örgütlenmiş solcu arkadaşlar var, bazılarını da tanıyorum. İyi işler de yapıyorlar. Ama genel olarak eğitim sistemine, üniversiteye yönelik bir şeylerini görmedim. Yaşanan toplumsal gerçekliği ve değişimi hep eskiyle bağlantı kurarak değerlendiriyorlar sanki..." Aral son olarak çok ilginç bir anekdot aktarıyor: "Geçenlerde Deniz Gezmiş'le ilgili olarak katıldığım bir televizyon programının ertesinde, kantinde tanıştığım bir genç arkadaş, 'Evet, Deniz'i tanıyan biri olarak iyi şeyler söylediniz... Ama sonunda onun bir arkadaşı olarak, nasıl AB'den yana olduğunuzu söylersiniz!" demez mi..." Belli ki Deniz Gezmiş devrimciliği ve AB projesi, en son bir gazetede '68 kuşağının ulusalcı olduğunu ve eski MHP'lilerin pekala ideal Türk devrimcileri de olabileceğini söyleyen bir yazının açtığı tartışmanın da gösterdiği gibi, kimileri için benzeşen, kimileri içinse asla yanyana gelemeyecek düşünceleri temsil ediyor.

ÇALIŞANLAR İŞÇİ SINIFINDAN
Ertesi gün, yine Dolapdere kampusunda, bu sefer kendilerine Random adını takmış olan bir grupla buluşuyoruz. Özel güvenlik görevlilerinin koruduğu kapıdan bizi içeri alırlarken, çalışanlarla aralarının çok iyi olduğu fark ediliyor. Grubun en eski üyelerinden Caner, "Mesela ben onları iktidarın sembolü olarak görmüyorum, işçi sınıfı olarak görüyorum, okulda çalışanlarla kurduğumuz ilişki de böyle," diyor. Koridorlarda yürürken selamlaştığı insanlara bakınca herkes Caner'in dostuymuş gibi geliyor; muhalif öğrencilerin çok geniş arkadaş çevreleri var. Ve bu arkadaşları belli bir ekonomik sınıfa ve dış görünüşe indirgenemeyecek denli büyük bir çeşitliliğe sahip.

DİLEKÇE BİLE YAZAMIYORLAR
Bahçede Caner'in arkadaşları Anda, Uğur ve Elif'le tanışıyoruz. Hepsi değişik bölümlerde okuyor (Matematik, Sinema Televizyon, Hukuk...) ve gruplarının çıkış yeri olarak Dolapdere kampusuna işaret ediyorlar. Onları bir araya getiren çok daha pratik bir sebepmiş aslında: Okulun öğrenci birliği seçimlerini kazanıp yönetime geçmeyi istiyorlarmış. Bağdaş kurmuş halde, "Birilerinin bunlara, şu anki öğrenci birliği yöneticilerine bir şey demesi gerek diye düşündük. Öğrenciler için değil, kendileri için çalışıyorlar," diyerek, hukuk bölümünden Anda, öğrenci birliğini eleştiriyor. Anda'ya ailelerinin solcu bir geçmişten gelip gelmediğini sorduğumuzda, "Bazılarımızın anne babaları 20 yıl önce devrimci hareketler içinde bulunmuş insanlar. Ama sonra herkesin bildiği gibi insanlar köşelerine çekiliyor, köşeyazılarından, kitaplardan takip edip evde büyük laflar etmekle yetiniyorlar," şeklinde cevap veriyor. Bilgisayar bölümünde okuyan Caner ise okulda genel olarak öğrencilerin örgütlenme konusundaki beceriksizliğinden yakınıyor. Eski devrimci kuşakların aksine, günümüz gençliği Caner'e göre en basit bir dilekçeyi imzalamak konusunda dahi çekingen davranıyor. Bunun sebebi olarak ise öğrencilerin maddi endişelerini gösteriyor. Solcu olarak fişlenmemek için öğrenciler pasif davranıyor. Random üyeleri, herhangi bir ideolojiyle ilişkilendirilmek istemiyor. Eğer Sosyalist Düşünce Kulübü okulun uyumsuzlarıysa, onlar daha çok yaramaz çocukları havasında. Hazırladıkları afişler ve eylemleri daha çok Beşiktaş Çarşı ekibinin otoriteye hareket çeken tavrını akla getiriyor. Ama bir dönemin isyankâr punk akımı kadar sert olmadıkları da açık. Afişlerinde kullandıkları sloganlar ve genel olarak sola yaklaşımları, Random ekibinin bağımsızlık isteğinin onları çok fazla kendi başlarına bıraktığını da gösteriyor. Örneğin devrimci bir ailenin çocuğu olan Caner, Türk soluna eleştirilerini yöneltirken devrimciliği tamamen reddeden bir tavra girebiliyor. Sosyalist kültür dergisi Birikim'in her sayısını yalayıp yutmuş, eleştirel literatüre hakim bu gençler arasında en belirgin özellik, devrimcilik karşıtlığı olarak göze çarpıyor. Gençliğin durumunu Can Yücel'in şiirine uyarlayarak, "Bizim halimiz ülkenin hali / boğazımıza kadar bok içindeyiz!" diyen Random üyeleri bir yandan da örgütlü, politize olmuş gençler yerine Türkiye'de artık sadece mutsuz gençler olduğunu söylüyorlar. Ütopya deyince akıllarına Ursula LeGuin'in Mülksüzler'i geliyor. Kara Prens kitaplarını ve anarşist düşünür Kropotkin'i sevmekle birlikte, bu ideolojiyle özdeşleştirilmemek istediklerini de hemen belirtiyor Caner. ...

VE ÜLKÜCÜLER
Peki geçmişte olduğu gibi bugünkü üniversitelerde de solcuların karşısına çıkan ülkücü gruplar var mı? Devlet üniversitelerinde cevabı belli olan bu soru, özel üniversiteler söz konusu olduğunda da olumlu bir cevaba sahip. Random ekibi, Büyük Anadolu Kulübü ismiyle takılan Alperenler'den hafif ürkerek bahsediyor. Sinema-Televizyon bölümünde Elif, genel olarak kültür dünyasına egemen olan postmodernizmden şikâyetçi. Her şeye genel bir alaycılıkla yaklaşıldığından dert yanıyor. O zaman neden Fransa 1968'inin öncü yönetmenlerinden Jean-Luc Godard ve Yeni Dalga akımının yönetmenleri gibi harekete geçmediklerini sorduğumuzda ise, bizi gerçeklere davet ediyorlar. Okulların sinema bölümleri artık piyasaya kameraman yetiştiren yerler. Genel olarak piyasanın gereksinimleri bütün değerlerin önüne geçmiş durumda. Buna karşı gerçekten örgütlenmek ve değişim yaratabilmek için ise, paradoksal biçimde, bir ideolojiye gönül verebilmek ve bazı konularda daha az eleştirel olabilmek gerekiyor sanki. Yani solun reçetesi, kendine daha çok inanmaktan geçiyor ve özel üniversite gençleri arasında bunun eksikliğini fark etmek için doktor olmak gerekmiyor.
Haberin fotoğrafları