kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Mayıs 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Nejat İşler'in başrol oynadığı Yumurta filmi hem Türkiye'de hem de başka ülkelerde çok sayıda ödül aldı.

Kadınlar neden bu adama bayılıyor?

ECEVİT KILIÇ
ECEVİT KILIÇ
Son dönemde hem sinemanın hem dizilerin hem de reklam dünyasının en popüler ismi hiç kuşkusuz Nejat İşler. İyi bir oyuncu olması tartışma götürmez olan İşler'in popüler olmasının sırrı ise kadınların kendisine ilgisi. İşler, daha 18'inde Nişantaşı'nda tişört satarken kadınlar arasında efsane haline gelen işportacıdır..
Bazı hikâyeleri sadece onu anlatabilecek olanlar yaşar ve sanırım Nejat İşler'in de kader çizgisi daha başında sıra dışı bir hikâye olarak çizildi. Fabrikaların, göçün ve yapılaşmanın altüst ettiği Eyüp'te 12 Mart darbesini izleyen, İstanbul'un sokak sokak arandığı günlerde hayli politik bir işçi ailesinin oğlu olarak dünyaya geldi. Nejat İşler ailedeki hâkim politik kültür sayesinde okumayı çok erken yaşlarda öğrendi. Daha beş yaşında gazete sayfalarını çeviriyordu... Ablalardan, teyzelerden oluşan bir kadın kalabalığının içinde, el üstünde tutularak büyüdü. Belki önünden gelip geçtiği Kasımpaşa'daki deniz üssünün, beyaz kıyafetli çakı gibi bahriye subaylarının etkisiyle deniz subayı olmayı hayal ediyordu. Askeri okulu da kazanması, geçim sıkıntısı çeken ailenin biraz rahatlamasına yol açtı. Ancak Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nin hocaları bu yetenekli çocuğun sadece parasızlık yüzünden askeri okula gitmesini istemediler, "Masraflarını biz karşılayalım," dediler ve askeri okul faslı kapandı.

EFSANE İŞPORTACI

Lisenin son yıllarında herkes üniversiteye hazırlanırken o sadece futbol oynadı. Aslında üniversite onun için çok önemliydi, siyasal bilgiler okumak istiyordu, ama hem sınav sistemine hem de sistemin kendisine muhalifti... Hiçbir yeri kazanamadı. Ailesiyle arası bu yüzden açıldı ve Nejat evden, İstanbul sokaklarındaki belirsiz bir geleceğe doğru ayrıldı. Henüz 20 yaşında bile değildi. Çeşitli işlere girip çıktı, işportacılık yaptı, Mahmutpaşa'dan aldığı tişörtleri Nişantaşı'nda sattı. Sonra aşina olduğu şeyleri, dergileri, plakları ve ikinci el kitapları satmaya başladı. Uzun saçları ve iri halka küpeleriyle Nişantaşı'nın kadınları arasında efsaneye dönüşen bir işportacı oluverdi. Tezgâhının önünde, kitap almasalar da kadınlar hiç eksik olmuyordu. Hele hele yaşıtları, Marmara Üniversitesi öğrencisi genç kızlar, sadece onun tezgâhından alışveriş yapıyorlardı. Fakat onun derdi kadınlardan çok, kitaplarla hayal edebildiği bir dünyaydı. Tezgâhındaki kitapların büyük bölümünü okuyordu. Tezgâhta olmadığı zaman, çoğu kez 90'lı yılların cinselliğini tek gecelik ilişkileri, rock'ı ve birayı keşfeden Taksim gecelerinde geziniyordu. Aslında tam bir karar aşamasındaydı. Ya üniversite veya düzgün bir iş seçecek ya da sokakta yatıp kalkacaktı.

ŞÖHRETİ YAKALADI
O sahipsiz mayın gibi dolaştığı günlerden birinde Dünya Tiyatrolar Günü nedeniyle bedava gösterilen Danton'un Ölümü adlı oyun, hayatının yeni döneminin başlangıcı olacaktı. Oyun bitip, perde indiğinde kesin kararını vermişti. Oyuncu olacaktı, hem de hayatının sonuna kadar... Hayalinin peşinden Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuvarı'na gitti. Üniversite harçlığını kazanması için artık işportacılık yapmıyor, oyunlarda, küçük rollere çıkıyordu. Dizi furyası ufuktayken 1994'te Gurur dizisiyle sektöre giriş yaptı, ardından Şehnaz Tango geldi. "Şehnaz Tango'da oynayan çocuk değil mi?" sorusu daha sık sorulmaya başladığında şöhretin ilk basamaklarını çıkmıştı. Okulu bitirince sadece para kazanmanın bir aracı olarak gördüğü dizileri bırakıp, tam anlamıyla tiyatroya döndü. 'Arkadaş çetesi'yle birlikte, hayallerini gerçekleştirmek için Kahramanlar ve Soytarılar Tiyatrosu'nu kurdu. Fakat para sıkıntısı yüzünden yeniden dizi sektörüne döndü; Aşk ve Gurur, Gülbeyaz ve Aliye. Ama dizilerle arası hiç iyi olmadı, hiçbir zaman başrol istemedi: "Parayı toplayınca diziden çıkıyorum. Başrollerde olunca, bırakıp gidemezsin. Seninle beraber 100 kişi ekmek yiyor o diziden." Dizilerde oynamayı 'konsomasyona çıkmak' diye nitelendirdiği de oldu. Konsomasyona alışmak için alkol denizinde bir balık olmayı da denedi. Dizilerle para kazansa da gerçek bir aktör gibi asıl yolunu tiyatroda, sinemada, sessiz sedasız çizmeyi tercih ediyordu. Mustafa Hakkında Herşey'de, taksi şoförü rolüyle sadece kadınların içini gıcıklayan popüler bir şöhret değil, çok iyi bir oyuncu olduğunu da kanıtladı. Dizi sektörüyle bu kadar acıklı ve zalimane ilişki kurmasına karşın Aliye'deki romantik doktor rolü 'kadınların' iç geçirişlerini daha da artırdı. Fikret Kuşkan gibi ağır oyuncularla rol aldığı Bıçak Sırtı ise popüler dizi sınırlarını aşıp, gerçek bir 'Nejat İşler' klasiğine dönüştü. Serdar Akar'ın Barda filminde şiddet uygulayan kötü adam olarak karşımıza çıktı. Yönetmenliğini Semih Kaptanoğlu'nun yaptığı Yumurta hâlâ çok konuşuluyor.

SORUNU SİSTEMLE
Nejat İşler çok para kazansa da görünen o ki hiç de içine sindiremediği bu popülerlikle boğuşmanın yollarını arıyor. Onun meselesi kendi deyimiyle "Televizyondan öte, sistemle." Okan Bayülgen'in Makina programına ayakta duramayacak kadar körkütük sarhoş çıktığında da, sonrasında verdiği röportajda ne programı ne de sarhoşluğu hatırlamadığını söylediğinde de samimiydi: "Bir arkadaşıma bir işle ilgili 'hayır' demem gerekiyordu. O akşama denk geldi. Ona 'hayır' diyebilmek için önüme ne geldiyse içtim. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Evde açtım gözlerimi, sabahtı... Sonra Youtube'da seyrettim. 'Vay' dedim 'ya bu hale mi gelmişiz, vay anasını'. Ama gerçekten merak ediyorum, o halde beni niye çıkardılar oraya." Nejat İşler'inki arabesk bir kadercilikle sarmalanmış, buram buram sahtekârlık kokan bir tevazu değil. Samimi bir sistem karşıtı olduğu için parayla ilgili soruları da yüksek sesle soruyor ve yanıtlarını yüksek sesle veriyor. Magazinciler bunu "Parayı değerlendiremiyor," diye yorumlasa da o adeta feryat eder gibi anlatıyor: "Normal gelmiyor bana, beceremiyorum. Zaten rahatsız edici bir durum. Mümkün olduğunca alçakgönüllü yaşamak gerekiyor. Gösteriş yapmadan. Yok, çünkü kimsede. Herif benden 15 saat ve 40 yıl daha fazla çalışıyor ama yok." Beyoğlu'nda eski arkadaşlarıyla birlikte açtığı hem sahaf hem rock bar olan Tezgah da böyle bir tevazunun ve hayalin ürünü. Peki Nejat İşler'i istemediği halde bu kadar popüler hale getiren, kadınların gözdesi yapan ne? O kadar yakışıklı, zengin aktör varken, kadınlar neden Nejat İşler'e tapıyorlar? Bu sorunun pek çok cevabı var, ancak bütün cevapların ortak noktasında aşağı yukarı aynı şey var; samimiyet. Kitap tezgâhının başında da, kameranın karşısında da samimi bir adam var ve bu herkesi büyülüyor. Kör kütük sarhoş olduğunda, zengin olduğunda, yoksul olduğunda, itiraz ettiğinde, şımardığında değişmeyen tek şey bu. Yine bu yüzden Range Rover'lı, cipli, Mercedes'li jönlerden, risottolu kahvaltılardan, Etiler barlarından, mankenlerin dünyasından kesin olarak ayrılıyor... Sınırları genellikle "Ay inanmıyorum"lu, "şaka gibi"li televole cümleleriyle çizilen o dünyada, televizyon dizilerinin konaklı, mafyalı, kurtlu atmosferinde her zaman bir sürgün, bir direnişçi olarak yer alıyor. Ve her fırsatta ait olduğunu düşündüğü asıl dünyaya, Eyüp'ten başlayıp Nişantaşı'na uzanan sokaklara, biraya, rock'n roll'a, gece yarılarına, arkadaş çetesi geyiklerine, tiyatro hayallerine, tozlu sahaf raflarına kaçıp gidiyor. Sanki ete kemiğe bürünmüş bir Antonioni karakteri, The Passenger'ın muhabiri David Locke gibi, hep peşinde, mesela dikiz aynasında, görmediği ama varlıklarını hep hissettiği birilerinden kaçıp duruyor....