kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Ölümcül Oyunlar, Haneke'nin 1997 tarihli aynı adlı filminin yeniden çekimi.

Bir Haneke, bir de Kaftancıoğlu filmi

Yeşim TABAK
Michael Haneke, Ölümcül Oyunlar'da hem seyirciyi şiddetin 'seyir zevki' ve tüketimi konusunda sorgulayıp hem de gerçekle kurmacanın belirsiz ilişkisinden bahsediyor. Kara komedi Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi ise, seyirciyi bu belirsizlik üzerine sadece düşündürmek yerine, onu bizzat yaşatıyor..
Ölümcül Oyunlar'ın sadist kahramanları Peter ve Paul, evlerine sızdıkları üst sınıf yazlıkçıları işkenceden geçirdikten sonra, kendi aralarında gerçekle kurmaca üzerine tartışıyorlar. İkilinin beyni gibi görünen Paul'ün, "Filmde görebildiğine göre, gerçeğin kendisi kadar gerçektir," gibisinden argümanları var. Haneke film boyunca, bir sahnede Paul'ü seyirciye hitaben objektife doğru konuşturmak, veya önce seyirciye 'istediğini' veren bir sahneyi az sonra görüntülü olarak geriye sarıp olan biteni değiştirmek gibi (günümüzde az bayat kaçan) numaralarla, filmsel gerçeklikle oynayıp duruyor zaten. Tüm bunlar, filmlerde izlediklerimizin gerçekliği üzerine, güncel sanat eseri tadında, entelektüel beyin jimnastiği. Haneke'nin tek derdi, gerçekle kurmaca arasındaki ilişki değil gerçi. Sinema dahil tüm bir görsel medyadaki şiddetin, seyircinin eğlence iştahıyla beslendiğini hatırlatmak, masumiyeti, burjuva konformizmini ve insanın vahşetten aldığı zevki sorgulamak gibi daha belirgin dertleri de var. Gösterip göstermedikleri konusundaki seçiciliğini ise, seyircinin sinirini bozmakla yetinip, gerilimin gerçek anlamda boşalmasına, vahşet görüntülerinin tüketilmesine izin vermemek üzerine kurmuş durumda.

GÜNAHI BÖLÜŞTÜRÜYOR
Gelelim, Ölümcül Oyunlar'a pek de benzemeyen, fakat yer yer benzer temaları akla getiren kara komedi Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi'ne. Emre Akay ile Hasan Yalaz'ın birlikte yönettiği film, görsel sadizm konusunda, işin içine bizzat sinemacıların iştahını ve oyuncuların teşhirciliğini de katıyor (Haneke'den farklı olarak günahı herkese bölüştürüyor kısacası). Üstelik gerçekle kurmacanın kesişme ve ayrışma noktaları üzerine, Ölümcül Oyunlar gibi entelektüel önermeler sunmak yerine, seyirciye bu geçişkenliği birebir yaşatıyor. Bu konuda, Blair Cadısı ve Çığlık serisi gibi parlak örneklerin bile bir adım ötesine geçiyor hatta. Tabii ki tanınmayan bir ekip tarafından üretilmiş, prodüksiyon açısından küçük ölçekli bir film olmanın avantajını da kullanarak. Beş yıl gecikmeyle gösterime giren filmi, bahsettiğim temaların henüz suyu çıkmamışken, Tuğra Kaftancıoğlu'nu Türev'de izlememişken ve de film hakkında hiçbir şey bilmiyorken vasat bir video kopyasından gördüğüm için, bu avantaj bende sonuna kadar işlemişti. Şimdi filmi vizyonda izleyecek seyircinin konumu biraz daha farklı. Yine de, Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi'ni şiddetle tavsiyem sabittir. Tat kaçıracak detaylar vermeyeceğim, ama şu özeti geçeyim: Film, Emre'nin bir kasting işi almasıyla başlıyor. Mehmet (Mehmet Demirtaş) tarafından işe alınan amatör sinemacı, bir filmin başrolü için kadın oyuncu bulacak. Ondan istenen, görüşme yaptığı oyuncu adaylarını video'ya alması.

ABSÜRD BİR KOMEDİ
Son birkaç yılda çeşitli 'star' yarışmalarında karşımıza çıkan ve niye şöhret olması gerektiğini kendisi bile bilemeyen onca çaresiz insanı düşünün; filmde nice benzerleri karşımıza çıkıyor ve onların filmin içindeki filmin mi, yoksa bu filmin mi kurbanı olduklarını kestirmek çok güç. Zaten Emre için de durum çok karışık. Planın tamamından onun ne kadar haberdar olduğu da belirsiz. Doğru oyuncu (Gülüm Baltacıgil) bulunduktan sonra, olaylar hepten çığrından çıkıyor ve bizi Tuğra Kaftancıoğlu denen, sapkın, teatral ve grotesk kişiliğe götürüyor. (Kendisine gıcık, tanıştığınıza memnun olacaksınız.) Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi'nin büyük kısmı, son derece amatör ruhta video kamera görüntülerinden oluşuyor. Dolayısıyla, şık bir seyirlik beklemeyiniz. Fakat omuz kamerasıyla 'salaş' bir görsellik sunan birçok bağımsız yapımdan farklı olarak, burada bu 'amatör göz' röntgenciliğinin, hikâyenin içinde hakiki bir işlevi var, hatta neredeyse hikayenin ta kendisi. Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi, kısmen zalim bir gerilim; daha da çok, akıl fikir sahibi, absürd bir komedi. Adından başlayarak kocaman bir şaka olduğu da söylenebilir. Maganda taklidi komikliğinden ötesinin pek kabul görmediği bir yerde, böyle soğukkanlı bir oyunbazlık nasıl karşılanacak, merak ediyorum.
Haberin fotoğrafları