kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Mungan'a göre Diyarbakır surları kentin ayrı ve özel bir tarihi olduğunun kanıtı.

Diyarbakır surları batı ile doğu arasında yükseliyor

MÜJGÂN HALİS
Murathan Mungan arka sokaklarını ve koyu yeşilini sevdiği Diyarbakır'da okurlarıyla buluştu. Yazarın Diyarbakır'ı anlattığı hikâyesindeki gazeteci Aslı'nın hayalini de yanımıza alarak, Türkiye'nin vicdanı olan kenti, Mungan'ın çocukluğunun gölgesinde dinledik..
Murathan Mungan'ın son kitabı Kadından Kentler'de anlattığı 16 kentten biri Diyarbakır. Kitaptaki 'Diyarbakır Surlarında' öyküsü, daha önce defalarca Diyarbakır'a giden, kentin en karanlık yıllarında oraya yerleşmeyi düşünen gazeteci Aslı ile işkenceci bir polisin karısı olan çocukluk arkadaşı Birsen'in, 'Türkiye'nin vicdanı' olan o kentte yıllar sonra karşılaşmalarını anlatır. İçindeki kadın hikâyelerinin gerçekliği bir yana Aslı'nın yaşamıyla neredeyse birebir olan yaşantım nedeniyle, benim için fazladan önemli bir kitap oldu Kadından Kentler. Aslı sanki bendim. O da benim gibi bir gazetenin hafta sonu eklerinde çalışıyordu ve imzasını attığı haberler, 13 yıllık mesleki hayatımın özeti gibiydi. Mungan, Aslı'nın haberciliğe bakışını şöyle anlatıyor: "Faili meçhul cinayetlerden töre cinayeti kurbanlarına, Olağanüstü Hal Bölgesi Valiliği'nin göz yumduğu yolsuzluklardan jandarma-korucu çeteleşmelerinin zulmüne, insan ticaretinden uyuşturucu kaçakçılığına varana dek bölgede birçok haber yaptıktan sonra..." Murathan Mungan'ı Kadından Kentler için yaptığı turnenin İstanbul'dan önceki durağı Diyarbakır'da bu hisle izledim. Onun, kadınların yaşamına dokunan, içine giren ve o iç gözüyle bakan öykülerini, önce okurlarıyla yaptığı söyleşiden, sonra Diyar Galeria'daki imza gününden ve akabinde Diyarbakır'ı onunla yaşayarak anlamaya çalıştım.

SÜRGÜN VE MAHRUMİYET
Çocukluğunun sızılı bir imgesi Diyarbakır. Kente ilişkin belleğine kazınan ilk anı, tren garı ve o gardan sürgüne gönderilen babası. Diyarbakır Hapishanesi'ndeki babasını bir yaz boyu her gün ziyarete gelişini, o yıllarda Mardin ile Diyarbakır arasında çalışan taksileri, taksilerin şoför yanı koltuğunda yüzünü yakacak kadar acı sıcak esen rüzgârı hiç unutmamış: "Çardakta babamı ziyaret ederdik ve sadece ona değil herkese yemek getirirdik." Çocuk ruhuna çizik atan bu ağrılı resimle başlıyor onun için Diyarbakır, sonra daha güzel bir resme doğru yol alıyor. Büyüdüğü ve yaşamının ilk 17 yılını geçirdiği Mardin'e komşuluğu nedeniyle değil sadece, Mungan'ın hep sevdiği bir şehir olmuş Diyarbakır. Kentin taşları dökülmüş ve kitabındaki öyküye de isim olmuş surlar ise onun için bambaşka bir anlam taşıyor. Çünkü bir yerde bir sur varsa, oranın kendi başına bir tarihi olduğu anlamına geliyor ona göre. Bölgenin ve onunla paralel kentin 80'lerde değişen kaderine surlardan bakarak yüklediği anlam ise oldukça derin: "O gün bugündür Türkiye'nin doğusuyla batısı arasında yükselen bir kopukluğun, bir uzaklaşmanın, bir tür metaforu oldu Diyarbakır Surları." Öyküyü yazmadan önce çekmeyi planladığı ve Leydi Macbeth'i şimdiki zamanın korna sesleri arasında Diyarbakır Surları'nın üstünde gezdirmeyi planladığı kısa metraj film ise bu metaforun yansıması. Filmde Leydi Macbeth gece kapıyı açtığında, kapının açılacağı kent ise pek tabii ki Diyarbakır. Murathan Mungan kitabında beklenenin aksine, Diyarbakır'ı bir Kürt kadının gözünden değil, iki yabancı kadının hisleriyle anlatmayı seçmiş. Türkiye'nin batısı için neredeyse Lübnan kadar yabancı bir kent olması bu tercihin en önemli nedeni. Bütün doğuda büyüyenlerin belleğine kazınan 'mahrumiyet bölgesi', 'şark hizmeti' ve 'sürgün yeri' olan coğrafyayı gazeteci Aslı'nın gönüllülüğüyle asil bir yere çekmeye çalışmış. İki ayrı kutupta konumlanmış iki Batılı kadın üzerinden Diyarbakır'ı anlatmak, yabancılığa ve kentin çekirdeğine daha uygun düşer diye düşünmüş. Bir 'karşılaşmalar' kitabı olan Kadından Kentler'de yazarın bu fiile yüklediği anlam oldukça değerli. Her karşılaşmanın kadınlardan birinde ya da ikisinde bir eşik atlamaya, bilinç ışımasına ve aydınlanmaya yol açacağını öngörmüş Mungan. Diyarbakır'ı anlatırken, bir yandan da son yıllarda Güneydoğu'da öne çıkan kadın örgütlenmelerini unutmuyor. Ataerkil yapıya karşı çözüm üreten bu örgütleri ve Kürt kadın milletvekillerini 'erkekleşmeden kadınlığını koruyan, canlı, dişi, etkin kadınlar' olarak niteliyor ve bunu önemli buluyor: "Kimi kadın milletvekillerinde döpiyes askeri üniforma gibi duruyor. Döpiyesi taşıma biçimleri bile 'Allah beni yanlış yaratmış' dercesine."

KASABA İDEOLOJİSİ
Öykülerdeki erkek karakterleri biraz da bilerek, silik-soluk resmetmiş Mungan. Bunu yaparken de erkeklerin baskı yapmadan da, sistemle yaptıkları sözleşme gereği bir engelleyicilik vasıflarının olduğuna vurgu yapmış. Erkeklerin bazen sessizlikleriyle de baskın olabileceğini, sadece şiddet göstermenin bir engel biçimi olmadığını anlatmaya çalışmış. Erkeğin karakterinin, iyi huylu ve uyumlu olmasının meseleyi çözmediğini anlatmanın yolu olarak, öykülerinde daha yüzeysel, sığ tiplerle erkekliği anlatmış. Bunda atmosferi çok iyi tasvir etmesinin de rolü büyük tabii ki. Mardin'de olağanüstü bir mimarinin içinde büyümüş olmayı, oradaki ışık-gölge oyunlarına tanıklık etmeyi, bu anlama parçasının en önemli zemini olarak ileri sürüyor. Çağımızda anlamanın neredeyse sadece bilimsel sahanın bir kavramı, hissetmenin de meczupluk haline getirildiğini söylerken, gerçekte hissetmenin yol gösterici olduğunu vurguluyor. Mungan'la sohbetimiz ilerlerken, 'kitap turnesi' fikrini anlatmasını istiyoruz. Okurların ayağına gitmek, onun için hayatını adadığı yazmak eyleminde, yazı odasından yazdığı mektupların adreslerine bakmak gibi bir şey. Okurunu tanımak, ona dokunmak bütün yazarların yapması gereken bir şeyken, Türkiye'nin asıl vasfının sağcı da olsa solcu da olsa muhafazakârlık olması dolayısıyla bunun ihmal edilen bir görev olduğunu düşünüyor. Ona göre muhafazakârlığı besleyen şeyse, yeni olan her şeye tepki gösteren kasaba ideolojisi. Edebiyat dünyasını İstanbul odaklı olmasına rağmen, 'ruhen kasabalı' olarak nitelendirmekten kaçınmıyor bu yüzden.

UTANGAÇ OKURLAR
Murathan Mungan okurları her kentte böyle midir bilmiyorum ama Diyarbakır'da bir pop ikonu ya da fenomenle karşı karşıyaymışız hissi bırakıyorlar yoğun ilgileriyle. 30 yıllık yazı hayatında Yaz Geçer'i okuyan âşıklar, Mezopotamya Üçlemesi'ni okuyan Kürtler, Yüksek Topuklar'ı okuyan örtülü-örtüsüz kadınlar, asker izinlerini onun imza günlerine denk getiren gençler, doğmamış çocukları için kitap imzalatanlar onun hayatının bütünleyicileri. En samimi cümleler ise "Ne kadar yakışıklısınız," diyen genç kadın okurların dillerinden dökülüyor. Yazarıyla konuşurken mahcubiyetten kızaran, heyecanlanan kadınlı erkekli kitle, Eğitim Kitabevi'nin önünde metrelerce kuyruklar oluştururken, okura duyduğu saygıdan daha bir gün önce manikürünü yaptırdığı parmaklarıyla ve renkli kalemleriyle imzalıyor kitaplarını Mungan. Anadolu'daki insanlarla el sıkışmanın önemini ve yazarların Olimpos zirvesinde yaşayan yarı ilahlar olmadığını göstermek onun için önemli. Daha çok kadın okurların ilgisini ise, "Erkekler okumuyor, okuyanlar da iç sorgulama gerektirmeyen, onaylayan, arıza çıkarmayan şeyler okumak istiyor," diye yorumluyor. Özellikle kimlik meseleleri olan kesimlerin eserlerine ilgi göstermesi Mungan'ın neredeye bir sosyal figür haline geldiğinin kanıtı. Kendisiyle birlikte bir okur yetiştirdiğini biliyor ve o yüzden birçok kentte karşılaştığı farklı okurların sanki eline bir metin verilmiş gibi, "Bende çok emeğiniz var," cümlesini artık şaşırmadan dinliyor. Arka sokaklarını, taş evlerini, dar sokaklarını ve kendine özgü koyu yeşilini sevdiği bu kentin 20 kilometre uzağındaki Çermik'teki türbede çocukluğundan hatırladığı ve her gelişinde bahşiş vermek için durduğu kör ozanın gölgesi hâlâ içinde bir yerlerde yaşıyor Mungan'ın. Ve onun Diyarbakır'la ilgili sözü de, macerası da bitmiş değil. Murathan Mungan içindeki Diyarbakır'ı gelecek yıl yayımlanacak 995 Kilometre adlı romanıyla biraz daha anlatmaya çalışacak. Ama onun en büyük ukdesi bir gün 80'li yılların Diyarbakır Cezaevi'ni insani bir derinlikte ve evrensel bir yapıt olarak yazmak.
Haberin fotoğrafları