kapat
01.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Bir güzel gece, bir güzel film..

"Bu geceye gelmelisin, Hıncal Ağabey" dedi, Muzaffer (Nupera) Yıldırım.. Muzo.. Ritz'de harika sinemaları var..

Amerika'da yaparlar.. Filmin piyasaya çıkmasından önce galalar.. Normal bilet fiatlarının üstündedir.. Herkesten önce görmek, "Ben gördüm bile" demek isteyenler giderler genelde..

Onu deniyorlarmış.. Torpilliyiz ya.. Bize bir loca ayrılmış.. Ünal, Özcan, ben gittik.. Kulisteki barda karşıladılar.. Bilet fiatları katlanmış, ama bir ağırlama konmuş, sponsorlar aracılığı ile.. O zaman normalden ucuza geliyor.. Bir dünya güzeli yaklaşıyor yanınıza "Bir Johnny Walker Black Label tadar mısınız" diyor.. Ben içmem.. Ünal'ın da viski içtiğini görmedim.. Ümit'le Özcan'a bakıyoruz.. "Dün geceki maç bana bir şişe devirtti. Bugün perhizdeyim" demez mi?..

Sarafin şarapları ve Miller biraları da ikram.. Ama bizde kola ve sudan başka niyet yok.. Antraktta da, Muzaffer'in ikramı başladı. Minik pizzalar ve krepler.. Bir değişik, bir güzel gece anlayacağınız.. Ritz sinemalarının bu özel galalarını izleyin derim, parası bol olanlara.. Gerçekten güzel oluyor..

Ama asıl güzellik filmde..

A Beautiful Mind.. Bir Güzel Beyin.. Bir güzel film.. Bir enfes film.. Bir muhteşem film..

..Ve de Russel Crowe.. Böyle mi oynanır bir rol..

Aklımda Gladyatör var.. Maço.. Vurdu mu deviren.. Seyreden tüm kadınlara iç çektiren.. Ve bu şizofren matematikçi.. Korkak, titrek, şaşkın.. Birbiri ile bu kadar taban tabana zıt iki rolün ikisini de Oscarlık oynamak..

Herkesin hayatında Oscarlık oynayacağı bir rol vardır mutlak.. Kalıbına uyan.. İnsanı sanatçı yapmaz bu.. Her rolü oynuyorsan eğer, hepsinin altından kalkıyorsan, o zaman sanat olur işte..

Dr. Kimble, David Jansen televizyonda efsane oldu, sinemada sıfır.. Larry Hagman, TV'de Jeyar yaratmıştı. Sinemada yok.. Neden.. Onlar sadece Kimble ve Jeyardılar da ondan.. Rol yapmamışlardı. Onlara uygun rol bulunmuştu..

Russel Crowe öyle değil.. Her rolü oynuyor.. Büyülüyor seyirciyi.. Ve de Ünal'ın çok doğru teşhisi ile.. Rol kesmeye çok uygun bir rolü, hem de nasıl sade oynayarak.. Vıcık vıcık olabilirdi etraf..

Film, içine kapanık ve "Yaban" yaradılışı yüzünden herkesten uzak yaşayan bir adamın öyküsü.. Muhteşem bir matematik kafası olan adamın, bir dehanın öyküsü..

Yalnızlık duyusunu yenmek için, hayali dostlar yaratmaya başlıyor beyin.. Özel ve iş yaşamında.. Tıpta bunun adı şizofreni..

Deha ile şizofreni ve doğal sonuç paranoya paralel gelişiyor filmde.. Ve film, ağır ağır başlayan film, yokuş aşağı inen, indikçe büyüyen, indikçe hızlanan bir çığ gibi basıyor sizi, sonunda..

Adım başı harika laflar var.. Ve de enfes bir müzik.. Hele finaldeki o muhteşem Oscarlık şarkı..

İnsanlarımıza şaşıyorum.. Bir güzelliği içlerine sindirme diye bir şey yok çoğunda..

Daha "Son" yazacağını hissederken, yangın var gibi fırlıyorlar yerlerinden. Bir telaş.. Nereye bu acele..

Koltuğuna yaslan.. Hatta gözlerini kapa, şu harika şarkının eşliğinde, filmi bir özümle ne olur?..

Hayatın hem de ne tatlarını, anlamsız bir telaş ve telaşlılara uyma telaşı yüzünden nasıl kaçırıyoruz..

Bozuk paralarımız ne oldu?..
Kurban Bayramı'nda çok sevdiğim bir aile geldi sabah ziyaretime.. Öpüşmeler, bayramlaşmalar.. Bir de oğulları var, ilkokul ikide.. El öptü.. Biz bayramın gereğini yaptık tabii.. 20 milyon lira verdim..

Gittiler.. Düşündüm birden..

Bayram harçlığı diye bir ilkokul çocuğuna verdiğim 20 milyon lira, Türkiye'nin en büyük kağıt parası.. Ve normal karşılanan bir harçlık..

Çocukluğum aklıma geldi.. Bizde kağıt para harçlık olmazdı. En büyük madeni parayı verirdi babam, hergün için bir tane.. Bir lira..

Bir bayram Paşa Dayım bizdeydi.. Kağıt para verdi bize.. Bana 2.5 lira.. İlk kağıt param, ilkokul birde.. Ağabeyime 10 lira.. Ağabeyim o zaman ilk üçte.. On lirayı görünce dili tutuldu.. O gün bugün her bayramda yüzüne vurulan şaşkın lafı etti:

"Hiç olmazsa yarısını verin.." dedi, Paşa Dayımın elini iterken.

10 lira en büyük Türk kağıt parası değildi o zaman.. Büyük kağıt para bile değildi. 50 lira vardı.. 100 lira vardı.. 500 lira vardı.. 1000 lira vardı..

1940'larda en büyük kağıt paramızın yüzde biri, 8 yaşındaki çocuğun dudağını uçuklatıyor. 2002 yılında, en büyük kağıt paranın kendisi, normal bir harçlık.. Buyrun bakalım!..

Bin lirayı duyardık ama görmezdik.. Mor derlerdi adına.. Mebus maaşı imiş.. Mebuslar nasıl harcarlardı bu kadar parayı hep merak ederdim.. En büyük Türk kağıt parasını görmek için 18 yaşına girmem ve gazeteci olmam gerekti. 40 lira maaşla çalışıyoruz. Bir gece bir hareket içerde.. Elden ele bir şey dolaşıyor.. "Marilyn Monroe'nun çıplak resmi herhalde" dedim içimden.. O zaman bir tek çıplak resim biliyoruz, o da o.. Değilmiş.. Daha meraklı bir şeymiş.. 1000 lira.. Sıraya girip ben de aldım elime.. Baktım, baktım, geri verdim..

1000 lirayı 18 yaşımda gördüm ama, 10 parayı da kullandım.. Bugünün çocukları, gençleri kuruşu bilmez.. Ben "Para" kullandım. Liranın yüzde biri kuruş, kuruşun kırkta biri para..

Van'da 5 yaşında iken bir 10 param vardı.. Tükenmez.. Bakkala gider, 10 para verir, şeker alırdım. Bitince tekrar gider "Ver paramı geri" derdim. Verirdi.. Ertesi gün ayni on para ile gene şeker alırdım.. Sonra parayı geri.. Yediğim şekerlerin veresiye defterine yazıldığı ve babamın bunları her ay ödediğini, bana çok sonraları anlattılar..

Şimdi bunları niye anlatıyorum..

Mesele enflasyon değil..

Mesele, para politikamız.. Yaşam tarzımız değişti.. Paramızın, elimizdeki paramızın değeri küçüldü.. Küçük boy bir kağıt para, 10 lira ile on kişi sinemaya giderken, şimdi en büyük kağıt paramız iki bilete yetmiyor.

Enflasyon tamam da. enflasyona paralel para çıkaramıyoruz..

Biz üniversitede, sinema ve taksi paralarını bozuk para ile öderdik. Bozuk para cüzdanlarımız vardı.

Şimdi bozuk para yok.. Niye yok?.. Bozuk cüzdanı da yok.. Yurt dışına giderken tedbirli değilsek, adamların avuçla bozuk parasını koyacak yer bulamıyoruz.

Çocukluk ve gençlik yıllarımın satın alma gücü ile mukayese ederseniz, bugün 10 milyon lira dahil, hatta 20 milyon bozuk, madeni para olmalı.. Cüzdana girecek paralar, 50 milyon liradan başlamalı.. 100 milyon, 200, 500 milyon ve 1 milyar liralık banknotlar basılmalı..

En büyük kağıt paranı çıkar ver, sana 15 dolar versinler.. Bir on, bir de beş dolar.. Oysa 50, 100, 1000 dolarlık kağıt paralar var, 1000 dolar piyasada görülmese de..

Bugün kullandığımız en küçük kağıt para, nasıl oluyor hala kağıt, anlamak mümkün değil.. 250 bin lira, 15 sent falan.. 15 cent artık kendi ülkesinde bile pek hesaba alınmayan bir para.. Bizde kağıt.. Bahşiş bile olmaz. Verin dayak yersiniz. Olacak şey mi?..

Peki bu komikliği niye sürdürüyoruz?..

Bakın "0 atın" falan demiyorum.. O ayrı bir politika..

Bozuk parayı niye fiilen yok ettiniz, en büyük kağıt paramız niye bu kadar ufak, onu soruyorum.. Artık Maliye Bakanı mı izah eder, Darphane Müdürü mü, yoksa Hazine Müsteşarı mı?.. Ama bir açıklaması olmalı..

Yoksa bunu da mı Kemal Derviş'e sormamız gerek?.

Futbolu seviyor muyuz!..
Futbolu gerçekten seviyor musunuz?.. Yoksa sevdiğiniz, popüler de değil, maganda kültürü içinde sadece sonuçla ilgilenmek ve maça gidince, takımı bırakıp, sövecek birini aramak mı?.

İşte size bir test..

Radikal Futbol diye bir dergi var, Salı günleri çıkıyor.. Bu dergiden haberiniz yoksa eğer, hiç duymamış, hiç görmemiş, hiç almamış, hiç okumamışsanız, büyük olasılıkla ikinci guruptasınız demektir..

Daha eskisini bilmem, ama benim spor dergileri okumaya başladığım 1957'den bu yana, çıkmış, çıkacak en harika futbol dergisi bu..

Nasıl okunmaya layık yazılar.. Nasıl her sayfaya ayrı ayrı dalıyor, nasıl son sayfaya geldiğinizde üzülüyorsunuz bitiyor diye..

Futbol okumanın dayanılmaz güzelliği var bu dergide ve kimsenin haberi yok. Olmadığı tirajından belli..

Bir yazar kadrosu var, olmaz böyle şey.. Yepyeni şeyler söyleyen, spor medyası için yepyeni isimler bunlar..

Tanıl Bora.. Haftanın analizini yapıyor.. Analiz dediğin nasıl yapılır, her hafta göstererek.. Her Salı, gazetelerde benzeri yazanlar, Tanıl'ı bir okumayı denesinler de kendi köşelerini nasıl ziyan ettiklerini görsünler.

Erkan Goloğlu.. Sporu bu kadar mizah duyusu içinde yazmak için insanın sadece bilgisi yetmez, sanatı da olmalı.. Bana da batırıyor ara ara.. İnanın, mazoşist bir keyif içinde okuyorum, beni..

Semih Gümüş.. Bizim Haşmet gibi.. Derin bir kültür adamı aslında.. Sporu bu kültür içinde özümlüyerek yazıyor.. O da benim baş eleştirmenlerimden.. İki günde bir bana söverek, fikir savaşıyaptıklarını sananlar da bir Semih'i denesinler, fikir yazısı nasıl yazılır, hem de nasıl lezzetli yazılır?.

Kıvanç Koçak.. Fotoğrafına bakarsanız genç.. Pek genç.. Ama nasıl dolu, nasıl olgun yazılar yazıyor..

Tele Pazar'da her Pazar öğleden sonra yorumlarını bayılarak izlediğim Mehmet Demirkol, dünya futbolunu enfes yazılarla getiren Ahmet Çiğdem, Tayfun Öneş.. Ara ara tüm spor yazarlarını kıskandıracak spor yazıları çıkaran Sevin Okyay.. Evet, ünlü sinema, sanat yazarı Sevin..

Size bir şey diyeyim mi?.. Bu Futbol dergisi sadece alınıp okunmaz. Biriktirilir, ciltlettirilir ve saklanır..

Geminin kaptanı Yiğiter Uluğ..

Gazeteciliğe Erkekçe'de başlayan Yiğiter.

Gurur duyduğum Yiğiter!..

BİZİM DUVAR
R.T. Erdoğan partiye yeni slogan da bulmuş;
"Belinizi korkak alıştırmayın. Hakan&Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
Sevgi, acımak insanlık huyudur, öfkeyle istekse hayvanlık huyları! Mevlana

TEBESSÜM
Soru: Bir Çinli ne zaman "Günaydın" der?

Cevap: Türkçe'yi öğrendiği zaman!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır