kapat
01.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Hayatla son tango

Çivit mavisi badana, henüz rengarenk modern dedikleri duvar kâğıtlarına yenilmemişti. Ortada "Edirne çerçeveli" Paşa Dede'nin resmi bütün haşmetiyle, sanki aileyi gözlüyordu. Sonra gitgide geçmişleri ellerinden alındı, kalabalığın içinde yalnızlaştılar
Ben onlarla yaşadım. Hayata beyaz bir tül aralığından bakarlardı. Umutla güneşin doğuşunu karşılayan ve yarınlara düş yatakları seren onlardı. 60 metrekarelik bir alanda kilometrelerce hatıranın bir hayat galerisi oluşturmasına hayret etmemek mümkün değildi. Odalar ve sofadaki hayat, sadece ailenin geçmişini yansıtmıyordu. Orada ciltler dolusu albümlerde komşuların da fotoğrafları vardı.

BABA YARISI

Kapılar, paylaşılan hayata kilitlenmemişti. İki-üç ailenin barındığı ev ile komşu evlerindeki çocuklar birbirleriyle "kan kardeşi"ydi. Küçükler mahallenin büyüklerini "baba yarısı" olarak bilir ve hürmet ile sevginin ilk derslerini bu mahalleden alırlardı. Duvarlarda henüz slogan ve kan yoktu.

"Ali Ayşe'yi seviyor" gibi saklanması mümkün olmayan ilk çocukluk sevdaları, daha sonra ele tutuşturulan küçük pusula ve mektuplara yansıyacaktı.

Sevginin ilk dersleriydi bunlar.

Büyük kızlar, ablalar ve "teyze" olarak adlandırılan kadınlar, yaşadıklarını yanlışlardan arındırıp, doğruyu getiriyorlardı. Saçların papatya ile nasıl boyanacağı, yüzün yumurta ile nasıl taze tutulacağı ya da saçlara nasıl maşa çekileceği, uygulamalı bir "olgunluk" imtihanıydı. Genç kızları onlar büyütürlerdi. Çeyiz sandıklarını hazırlayıp gelin alayı ile damat evine gönderirken aynı coşkuyu yaşayan yine onlardı. Onlar "elkızı" değildiler ve "elbebek" büyüttükleri bu genç kızların kadınlığa adım atışlarında da "ana yarısı" olacaklardı. Bu çocukların kutu kutu ithal Amerikan mamaları yoktu. Onların en fazla "süt anne"leri olabilirdi.

"Sütü bozuk" değildi bu çocuklar. Henüz, patates karıştırılmış kaşar peyniri, kiremit tozundan kırmızı biber ile makine yağından zeytinyağı yememişlerdi. Sütlerine de su katılmamıştı...

Onların tabancaları ve kılıçları tahtadandı. Çaktırmadan Pekos Bil veya 1001 Roman okurlardı. Ama Tom Savyer, Küçük Prens, Kara Şövalye, Define Adası, Robenson ya da Jules Verne'in tüm kitaplarını devirmişlerdi. Her filmin "Kahraman Şerif"i onlardı. Hepsi birer Tarzan veya Geronimo olarak boy atıyordu.

Aşağı ve yukarı mahalle kavgalarında kar topunun içine taş koymayı da bilmiyorlardı. Topları bezdendi, en fazla lastik topları vardı onların.

Önce kağıttan gemilerin battığını öğreneceklerdi. Çabuk kirleniyorlardı. Arap sabunu, lif devri bitmiş, deterjan ve şampuan köpükleri, yıkandıkları leğenlerden taşmaya başlamıştı. Artık yıkanırken gözleri yanacak ve hamamları, saunaların arasında kaybolacaktı.

İpleri kopmuştu salıncakların. Tahtaravalliler kırılmıştı. Parke taşları sökülmüştü ve asfaltlarda vızır vızır arabalar gidiyordu.

İYİ AİLE ÇOCUĞU

Buldozerler, vinçler, çimentolar, kumlar ve birbiri ardına yükselen apartmanları görünce çok şaşıracaklardı. Küçülen gözlerinde dünya büyüyordu. Kumbaralarından cımbızla para çeker, sonra da o parayla serçe ve Florya kuşlarını satın alıp "Azat" ederlerdi. Onlar "kafese koymak" diye bir sözcüğü hiç duymamışlardı.

Değişim, güçlü ahtapot kolları gibi sarıyordu ailelerin hayatını. "İyi aile çocuğu" olmak vasfını ne yazık ki sonraları büyük devlet adamlarının ağzından başka biçimde duyduklarında şaşkına döneceklerdi.

Her sabah sınıfları doldurur "Türküm, doğruyum, çalışkanım" diye haykırırlardı. "Köşe kapmaca" oynamışlardı ama "Köşe dönmek" gibi bir ilkeleri yoktu. İş sahibi olmayı, aileden öğreniyor" Benim vatandaşım işini bilir" diyen büyüklerini hiç tanımıyorlardı.

Onlar "Yurttaşlık Bilgisi" okumuşlardı. Ama iyi yurttaş olmakla, kötü yurttaşları hayatlarından kovamazlardı.

"Anket Defterleri"nin sayfaları bitmişti. Marketlere yenilen "Bakkal Amca"ları da kayboluyordu.

Aileler giderek dağılıyor, komşuluk bitiyordu. Artık mahalle yoktu. Mahallenin en güzel kızı manken olmuştu ve onları hiç tanımıyordu. Oysa onlar bu kız için ne savaşlar vermiş, ne şiirler yazmışlardı. Mısraları, mektupları bir bir yakacaklar ve duvarlardaki sevda yazılarını sileceklerdi.

Boyunları bükük, kalpleri kırıktı.

Gelincik ve papatya tarlalarında koşmaktan değil, büyümekten yorulmuşlardı.

Geçmişleri zorla ellerinden alınmış, kalabalıktaki yalnızlardı onlar. Hayatla "son tango"yu yapıyorlardı...

ŞEKERE 60, BENZİNE 36 KURUŞ ZAM, DOLAR 15 LİRA...

Yıl 1970'ti ve ihtimal ki hayat o zaman bitmişti. Oysa yaşamaya değer neler olmuyordu? Doktor Bernard, kalpsizlere rağmen ilk kalp ameliyatını gerçekleştirmişti. Ama kalbin dayanamayacağı bir dünya ve Türkiye vardı. Gediz depremi kadar sarsıyordu sosyal patlamalar ülkeyi.

1970'te 11 genç öldürülmüştü ve bu gelecek yılların kanlı zincirine eklenen ilk halkaydı. Amerika Kamboçya'ya, nifak ve husumet ile ihanet de toplumsal hayatımıza girmişti. Haziran'larda yaz güzelliklerinden çok "yakıcı ve öldürücü" mevsimler yaşanıyordu.

Sıkıyönetimler, grevler, lokavtlar toplumu sarıyor, boykotlar birbirini izliyordu. Şekere 60, gaza 35, benzine 36 kuruş zam yapılmıştı.

1 Dolar 15 lira olmuştu.

Pahalı olan hayattı... Can değil...

Duvar diplerinde yatıyorlardı. Doymadıkları bir hayata açıktı gözleri... Sevgilerini yazdıkları, kalplerini çizdikleri duvardı belki de orası... Oysa o yıla kadar bir dal parçası bile koparmamışlardı ağaçlardan...

Ezmemişlerdi çiçekleri ve kırmamışlardı birbirlerini... Ama birbirlerine kırdırılmışlardı. "Sağım solum yok... Ebe" diye "Saklambaç" oynayanların, nasıl tuzağa düşürüldüklerini anlatmak, anlamaktan daha kolay değil...

Ne düşünürlerse düşünsünler neye inanırlarsa inansınlar onlar bizim çocuklarımızdı.

Bizim çocuklarımızdı... Ama üvey evlat gibi öldüler.

Hepsi bu...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır