kapat
01.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Merak etme Koca Adam Marmara yaşayacak

Sıra bana geldiğinde alaca karanlık çökmek üzereydi. Caddebostan'daki köşkün açıklarında 12 metrede tüp alıp, bırakma eğitimi yapıyorduk. 60'lı yılların sonları. Şimdiki adı "Caddebostan olan" Türk Balıkadamlar Kulubü"nün o zamanlar da şimdiki gibi, çok ciddi ve ağır bir eğitim programı vardı. Yalnız süre biraz uzundu. Brövemizi ancak üç yılda alabiliyorduk.

Tüpü kuşandım, sandaldaki hocamız "Niyazi Sağcan" Nono'nun işaretiyle dibe daldım. Dipte yine hocalarımızdan Selçuk Köşklü bekliyordu. Her ikisinin de kulakları çınlasın. Selçuk benim üniversiteden de sınıf arkadaşım olduğu için onunla bir başka dostluğumuz vardı. Aşağıya indim. Selçuk'un yanında tüpü çıkartıp, regülatörüyle birlikte dibe bıraktım.

Ciğerlerde basınçlı hava olduğu için bu çalışmada yukarıya çıkışın ayrı bir önemi vardır "free escape" dedikleri iş...

Neyse onu da gayet serin kanlı bir şekilde hallettim. Yüzeye çıktıktan sonra bir iki kulaç atıp elimle diğer öğrencilerin ve hocamızın bulunduğu sandala tutundum. Hem tekrar dalmak için soluklanacağım, hem de Nono'nun talimatını bekliyorum...

Birden "Nono'nun senin ne işin var yukarıda?" diye bağırışını duydum.

Ne olduğunu anlayabilmek için elimi bırakıp sandalın öbür tarafına döndüm, ne göreyim; Bizim Selçuk da peşimden yukarıya çıkmamış mı?..

Anlaşılan tüpünde hava kalmamış. Be mübarek adam madem havan bitiyordu, neden benim dalışımı bekledin?..

İki hoca birbirlerine bağırıyorlar. Bu arada da rüzgarın tesiriyle sandal hafif hafif sürükleniyor. Bir yandan da karanlık giderek çökmekte...

Onların didişmelerinin sonunu beklemeden daldım. Dipte bir-iki metre ötesini göremiyorsun. Döndüm dolaştım yok. Tekrar yukarıya çıktım. Üç beş sefer daha daldım yok, yok, yok...

Bir yandan da sırtındaki tüpü sandala vermiş Selçuk dalıyor. Nafile...

Nono, Selçuk'u bıraktı bana bağırmaya başladı. "Sen o tüp nasıl alındı haberin var mı?" diyor ağzından başka laf çıkmıyor...

Bağırış, çağırış "Dip akıntısıyla sürüklenmiş olduğuna karar verip", kulüpten başka bir tüp almaya gittiler. Ben suda kaldım...

O zamanlar kulüpte bin türlü hokkabazlıkla alınabilmiş üç-dört adet tüpümüz var. Öylesine kıymetli...

Dalıp çıkıyor, sinir bir yandan, ne yaparım, nasıl öderim korkusu bir yandan resmen tir-tir titriyorum...

10-12 metre derinlik de öyle aşağıda mahalle gezisi yapacak kadar kolay değil. Üstelik sinirden mi neden bilmem nefesim daha kolay tükenir oldu. Kıyıya doğru gidip daireler çizerek aramaya başladım. Kaçıncı seferdi bilmiyorum tam nefesim tükenmek üzeriyken dipte yatan tüpü gördüm.

Nasıl yanına gittiğimi ve nasıl yukarıya çıktığımı hatırlamıyorum bile... Kulübe doğru yüzmeye başladım.

Ben vardığımda dolu tüp bulamadıkları için hala koşuşturup duruyorlardı... İskelenin dibinde bir el uzanıp sırtımdaki tüpü yakaladı, aldı. Döndüp baktım, kalın camlı gözlügünün arkasından o sevecen babayani bakışlarıyla Nurdoğan Özkaya. Hocalara duyurmadan hafif bir sesle; "Bulamayacaksınız diye ömrüm gitti. Senden çok üzüldüm ve de çok korktum. Bu karanlıkta nasıl bulabildin Allah aşkına? Haydi gel bir sıcak çay iç, kendine gel..."

***

Denizciler Sivil Toplum İnisiyatifi İletişim Grubu'nun toplantısını yapıyorduk Caddebostan Balıkadamlar Kulübü'nde. Aşağı salonda toplantı olduğu için bize dalış komitesinin odasını açmışlardı. Arkadaşlar konuşuyorlardı ama benim aklım başka yerlerdeydi. Çünkü o kalın gözlüklerinin arkasından yine bana sevecen sevecen bakan Nurdoğan'la gözgözeydik. Rahmetlinin kocaman bir resmini oturduğum yerin tam karşısına dolabın üzerine koymuşlardı...

Birdenbire "Biliyor musunuz" dedim, "bu resimdeki kişi benim en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Kurstan onunla birlikte mezun olmuştuk. Çok önemli biriydi. Çok yazık oldu..."

Çocuklar biraz şaşkın halde bana baktılar. Birşeyler söylediler. Samimi söyleyeyim aslında söylediklerini duymadım bile. Dedim ya kafam başka yerlerdeydi...

Kurstan birlikte mezun olmuştuk. Ailece görüşür, denize, seyahatlere çıkardık. Öylesine hayat dolu öylesine örnek bir insandı ki!..

Yaşamının her döneminde ülkesi, çevresi ve arkadaşları için birşeyler yaptı. Türkiye Mimarlar Odası Başkanlığı yaptı, onlarca balıkadam yetiştirdi...

Nurdoğan'ın Marmara ve diğer denizlerimizin kirlenmemesi için verdiği çabaları, sualtı fotoğrafçısı olarak yaptığı çekimlerle bunları ispatlama gayretlerini düşünüyordum.

Tıpkı hastasının başında doktorlara yalvaran biri gibiydi. Menhus hastalıkla uğraşırken bile son nefesine kadar "Kirlenmeyi durdurabilsek kurtulacak" diyor, başka bir şey söylemiyordu...

Adım gibi eminim, eğer sağ olsaydı Denizciler Sivil Toplum İnisiyatifi'nin de en çok koşturan gönüllülerinden biri olurdu.

Ama şimdi aramızdaki genç arkadaşlardaki bilince, hırsa ve sevgiye bakıyorum da, "Merak etme Koca Adam diyorum, bu bilinç arttıkça Marmara yaşayacak".

Senin ve senin gibilerin adı da onunla birlikte elbette...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır