kapat
10.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Başarı tutku işidir

"Vakko ile ben aynı kişiyiz. Benim hayat öyküm Vakko'nun, Vakko'nun varoluş öyküsü ise benim hayatımdan başka bir şey değil" diyen Vitali Hakko'ya göre başarı, tutku işi...
Vitali Hakko 89 yaşında ve hâlâ dimdik işinin başında. Her gün ofise mutlaka gidiyor. Hâlâ ilk günkü kadar profesyonel. Türkiye'nin en başarılı isimlerinden biri olan Hakko ile hayatını, yani Vakko'yu konuştuk. Siz her zaman, 'Benim hayatım Vakko'dur' dersiniz... Evet. Yarım yüzyılı aşkın süre, benim meslek hayatımın hemen hemen tümüdür. Hayatımı anlatırken Vakko'nun geçmişini de anlatmış oluyorum. Zira benim hayatım, Vakko'yla özdeşleşmiştir. Nerede olursam olayım, herkes beni Bay Vakko olarak görür.

* Bay Vakko'yu anlatır mısınız?

1913 yılında Yedikule'de bir ahşap evde dünyaya geldim. Babam demiryolu şirketinde çalışıyordu, annem ise benimle ve kardeşlerimle ilgileniyordu. Eğitimimin temellerini Kumkapı'daki Fransız Frereler'in okulunda attım. Frereler din adamlarıdır. Altı yıl okudum ama sonra devam edemedim. Çünkü babam işsiz kalmıştı. Babam marangozluk yapmaya başlamıştı, ben de ona çıraklık.

* İlk iş deneyiminiz marangoz çıraklığı mı?

Hayır. Öncesi de var. Yedi yaşındaydım. Yedikule'de oyun oynadığımız karanlık ve büyük bir mekanı sinema haline getirdim. Küçük bir film makinem vardı. Açılış gününü hala dün gibi hatırlarım. Ablam çıktı bir konuşma yaptı. Konuşma bittiğinde ben makineyi harekete geçirmek için yöneldim. Elimde bir gaz lambası vardı. Heyecandan lambayı düşürdüm ve filmler alev aldı. Bağırış, çağırış, korku ve heyecan... Bu başarısızlığım sonucu o kadar utandım ki bir hafta sokağa çıkamadım.

* Bu başarısızlık size neler kazandırdı?

Bir anda büyütmüştü beni. Sanki onur, kişilik, güven, akıl, dürüstlük, başarı ve başarısızlık kavramlarını bu küçük olay, bir anda bana öğretmişti.

* Marangoz çıraklığından sonra ne yaptınız?

Mahmutpaşa'da kendime bir iş buldum. Bir dükkanın önünde durup "içeri buyrun" diye bağıracaktım. "İş, iştir" dedim ve başladım. Ben işe başladıktan kısa süre sonra babam Ayancık'a yerleşti. Bir iş bulmuştu. Gidiş o gidiş...

SIFIRIN ALTINDAN BAŞLADIM
* Ve yıllar geçti, siz yine Mahmutpaşa'da şapka üretmeye başladınız...

Genç Cumhuriyet'in ilk kuşağıydık. Bize hız veren Atatürk devrimleriydi. Şapka devrimi, kıyafet devrimi olmasaydı, kuşkusuz bugün Vakko da olmazdı. Çünkü Vakko'nun temelleri 1934'te "Şen Şapka" adlı bir şapka firmasıyla atıldı. Çok zor günlerdi. İkinci Dünya Savaşı... Kıtlık, karaborsa... İlk Vakko Mısır Çarşısı'nda kuruldu. İlk emprime atölyesi ise Kurtuluş'ta.

* Beyoğlu mağazasını ne zaman açtınız?

İmkansız bir aşkta mutlu son gibi. Beyoğlu'na gelmek kolay değildir. 1962'de açtık. Vakko hem sükseli, hem bereketliydi. Merter'deki fabrikayı ve diğer mağazaları onun sayesinde kurduk.

* Vakko ismini açıklar mısınız?

Kardeşim Alber'in ve benim isimlerimizin baş harflerini ve Hakko soyadının 'kko' kısmını birleştirerek oluşturduk.

* Hayattaki en büyük sermayeniz nedir?

Eleman. Yirmi yıl öncesine kadar, bir genç, öğrenimini yaptıktan, bir iş bulup çalışmaya başladıktan bir süre sonra o işten ayrılıp kendi işini kurardı. Bölünerek çoğalma dönemiydi o yıllar. Bugün daha çok bunun tersi görülüyor. Öğrenimini yapmış bir genç, kendi dalında bilgili ve yetenekliyse, çalışacağı kuruluşu kendi seçiyor. Eğer seçtiği kuruluş ondan, o da çalıştığı kuruluştan memnunsa, mutlu ve verimli bir birliktelik başlıyor. Bunun sürmesi iki taraf için de yararlı oluyor.

* Siz Türkiye'de modaya yön veren bir markanın yaratıcısısınız. Hangi kaynaktan besleniyorsunuz?

Ben resim yapamam. Şiir yazamam. Ama, insanlara renklerle, desenlerle ortaya koyacağım ve onları mutlu kılacağına inandığım bir eşarp, bir kravat, bir giysi seçip, onu gerçekleştirebilirim. Güzel sözlerle onların gönlünü alabilir, mutlu anlar yaşatabilirim. Biz eskiler bunları, gençlere anlatmakta güçlük çekeriz. Onlar da anlamakta güçlük çekerler. Bana çevremdeki gençler, oğlum dahil, sık sık, "devir değişiyor" derler. Haklıdırlar. Ne var ki, devir ilk defa değişmiyor. Ben hayatım boyunca, bu devir denen şeyin birçok defa değiştiğini gördüm. Ama güzelliğin sadece biçimi değişiyor, özü değişmiyor.

* Sizce başarı nedir?

Zaman ayrılıp üzerinde çalışılan ne olursa olsun sonucun maddi ve manevi yönden fayda sağlamış olması başarıdır. Bazen sadece ticari, bazen sadece manevi bir başarı da olabilir.

* Sizce başarı için eğitim ne kadar önemli?

Bizler gibi işadamları dönemi kapanmıştır. Artık teori ile pratiği, bilgi ile tecrübeyi birleştiren, bilgisayarın nimetlerinden, iletişimin imkanlarından yararlanan gençlerimiz bizim eserlerimizi çok daha ötelere götüreceklerdir.

* Başarmak bir tutku mudur?

İnsanı başarıya götüren tek şey, başarmak tutkusudur. Diğer faktörler bunu kolaylaştırabilir. Ama hiçbir şey elinizden aklınızı, yeteneğinizi, deneyimlerinizi, tutkularınızı alamaz.

"Sporcunun rakibi kendisidir"
* Siz hayatınızın bir döneminde sporla profesyonel anlamda ilgilendiniz. Bir anlamda spor yaparak başarılı olmayı ve rekabeti öğrendiniz diyebilir miyiz?

Ondört yaşındaydım. Spor benim için o zamanlar bir saplantıydı. Yaşıma, boyuma bosuma rağmen başarmam gerekiyordu. Ama nasıl? Spora jimnastikle başladım. Tabii yanlış bir seçim yapmıştım. Aletli cimnastik kasları güçlendirir, ama boyun uzamasına yardımcı olmaz. Oysa ben kısa boyluydum. Dolayısıyla atletizm ya da voleybol, basketbol ile başlamam daha doğru olurdu. Ama bu konularda bilgi sahibi olmadığım gibi, beni uyaran biri de çıkmadı. Bir süre sonra, aletli jimnastiği bırakıp atletizme yöneldim. Orada hocam tarafından hafife alındığım vehmiyle kendimi ispat etmek için rekor denemesi yaptım. Rekor 40 saniyeydi ve 18 yaşındaki Fintzi adlı bir atlete aitti. Ben ise 14 yaşıma rağmen 42 saniyeyi yakalamıştım. Hocadan aferin beklerken oralı bile olmamıştı. Ama 'Hiç değilse tebrik edebilirdiniz' deyince hiçbir zaman hafızamdan silinmeyecek şu cümleyi söyledi. "Şunu hiçbir zaman unutma, sporcunun rakibi, başkaları değil, kendisidir."

dSibel ARNA



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır