kapat
27.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Yıl sonuna doğru sabah düşünceleri...

Sabah saat 7 sularında; ortalık henüz aydınlanmamışken; hava da iyice sisli pusluysa...

İnsanın içine bir bıkkınlık çöküyor sanki..

Geçen akşam, sınıf arkadaşım da olan, eski Başbakan Yardımcısı İsmail Hakkı Birler'le konuştuk telefonda...

46 yıllık eşini kaybetmiş 3 hafta önce...

Öyle donup kaldım bir süre...

Bizim kuşağın nüfusa oranı artık yüzde 5-6 dolaylarında...

Yılbaşları da, yaklaşmakta olan bir infazın habercisi gibi sanki...

Ne yapalım, hayatın çizimi böyle...

TV kanalları, İstanbul da dahil, çeşitli kentlerde sellerin yarattığı perişanlığı gösteriyor...

Çocukluğumu düşünüyorum. Çocukluğumda da karlar, yağmurlar yağardı. Ama ne resmi radyo söz ederdi nerelerde kimlerin zora düştüğünden; ne gazeteler...

Kimse ne yaşanan aksaklıkları ön plana çıkarmaya cesaret edebilirdi, ne de insanların çektiği kahırları...

Ankara'da ayağı çıplak birkaç köylü, kazara yeni yapılan bulvarlara çıkarsa; askeri inzibatlar onları:

- Hadi bakalım hemşerim arka sokağa, diye asfaltlardan uzaklaştırırlardı.

Vitrin gayet özenli ve modern gibiydi...

Ama bir de çoğunluğun yaşadığı, görünmeyen bir yoksulluk ve sefalet ardiyesi vardı...

Asla sözünün edilmesi istenmeyen köylü yığınları...

Mareşal Fevzi Çakmak, kara yollarının yapılmasına karşıydı. Gerekçe olarak da, Yunan ve Bulgar tehlikesini öne sürerdi. Herhangi bir savaş durumunda, düşmanların içeri girmesini kolaylaştırmamak gerekirdi.

Ama asıl amaç, köylülerin kentlere akıp dolmasını engellemekti.

1947'de ABD başlattı Türkiye'de kara yolları seferberliğini... Bir bakıma hem araba, hem de petrol harcamalarını artırmak için..

Bu aynı zamanda, başta İstanbul olmak üzere, büyük kentlerde gecekondu yağmasının da hızlanmasına yol açtı...

Ve taa Tanzimat'dan uzanıp gelen İstanbul Dükalığı, sonunda çok daha talancı bir taşra egemenliğinin altına girdi...

1945'de ancak 22 milyon olan nüfus da, üç katına çıktı.

2000'li yılların henüz yarım yüz yıl uzakta olduğu dönemlerde; Türkiye'nin ekonomisi tam anlamıyla dört dörtlük bir sırdı.

Ne kimsenin "adam başına düşen ulusal gelir birimi"nden haberi vardı; ne "ithalat-ihracat" dengelerinden; ne de Bütçe'de Adalet Bakanlığı'na ne kadar pay ayrıldığından...

İktidar yöneticileriyle üst düzey bürokratlar en payeli kesimdi.

Gerisi ise kul yığınlarıydı.

Siyasal demagojilerin arkasındaki gerçekleri kurcalamaya kalkanların, başları belaya girerdi. Hemen andıçlanırlar ve genel bir çürütme salvosunun ortak hedefi yapılırlardı.

Her şey, Hazine'den geçinmeli oligarşik bir üst düzey bürokrasinin çıkarlarına göre ayarlanmış, "kabuk bir devlet" görünümündeydi. Halk kitlelerine yeterli servisleri vermeye dönük, "teknik bir devlet"e geçme umuduyla olanağı da yok gibiydi.

Yaşı 30'dan küçük 40 milyon genç var bugün Türkiye'de...

2050'li yıllara kadar nelerden geçip, nasıl yaşayacaklarını kestirme olanağı yok...

Ancak ne saydamlaşma süreci durdurulabilir, ne de küreselleşme süreci...

Gitgide siyasal demagojilerin daha da aşınacağı ve Dünya'nın daha da küçüleceği dönemlerde yaşayacak onlar...

Değişimlere uyum sağladıkları ölçüde, eski kuşaklardan çok daha güvenceli, mutlu ve renkli yaşayacaklar...

İnsanlık kötüye gitmez. Türkiye de gitmez. Enseyi karartmayın...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır