kapat
07.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Galatasaray farkı ve Türkiye!..

İşte Galatasaray'ın Türkiye'yi getirdiği yer.. Dünyanın en iyi üç takımından biri olduğu tartışmasız Barcelona'yı Barcelona'da yenememiş olmanın üzüntüsünü yaşıyor bugün Türkiye.. Düne kadar hayal bile edilmeyen, bayram yaptıracak sonuç, bugün üzüntü kaynağı oluyorsa, bütün Türkiye Galatasaray'a teşekkür etmelidir.

..ve işte Galatasaray farkı..

Ayni sahada, ayni Barcelona'ya karşı Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligindeki ilk, tek, son puanını kazanabilseydi, zil takıp oynayacaktı. Medya öyle hazırlamıştı kamuoyunu.. Rivaldo uzatma dakikalarında bu bayramı fazla gördü, Fener'e..

Ayni dakikalarda hem de 9 kişi oynayarak berabere kalan Galatasaray takımı ise, Teknik Direktöründen, futbolcularına hem de nasıl eleştirildi..

Fenerbahçe'nin saygı değer başkanı ve asbaşkanları, bu farkı fark edebiliyorlar mı?..

Ediyorlar da, telaffuz etmeye dilleri varmıyor.. O zaman farka baksınlar ve hiç değilse, ikide birde Galatasaray'ın hakemler sayesinde gittiği komik iddiasından vazgeçsinler.

..ve asıl önemlisi.. Galatasaray tribünlerinde oturan o bir gurup zeka özürlü taraftar, artık Galatasaray'ın her maçında, Fenerbahçe diye bağırmaktan vazgeçsinler.. Bu aşağılık kompleksinden kurtulsunlar. Galatasaray bir dünya takımı.. Bu dünya takımının futbolcularına "Siz ister UEFA Kupası alın.. İster Süper Kupayı.. İster Şampiyonlar Liginde rekor sayıda oynayıp, dünyaya adınızı kabul ettirin. Tüm listelerde Dünyanın en iyi beş takımı arasına adınızı yazın, bizdeki Fener kompleksini, Fener ezikliğini yenemezsiniz.. Biz siz kazanırken değil, Fener kaybederken, Fener'i geçerken seviniriz ancak" mesajı vermekten vazgeçsinler..

Galatasaray'ın her maçında Fener'i hatırlamak, onları bir türlü akıllarından çıkaramadıklarını göstermek, Galatasaray'ı küçültür, alçaltır.. Aşın artık.. Aşın.. Yeter bu çocukluk.. Büyüyün.. Galatasaray çok büyüdü, siz de biracık büyüyün olmaz mı?..

..Ve Galatasaray yönetimi.. Barcelona maçından sonraki hakem hakkında söylediklerinizle, Beşiktaş maçından sonraki Fener konuşmalarına hak verir duruma düştünüz. Yakışmadı. Hiç yakışmadı.

***
Sevgili Gökmen Özdenak..

Dünkü yazın için alnından öperim.. İşte gerçek Galatasaraylılık bu.. Fenerbahçelilere on yıl bayram yaptıracak bir sonuç üzerine dahi, böylesine gerçekçi eleştiriler korkusuzca yapıldığı için, Galatasaray büyüyor ve yürüyor..

Fener yönetimi ve medyası, kayıplardan sonra, futbolcular dışında herkese (Mustafa Denizli dahil) gözü kara saldırdığı için, futbolcular kendilerini hep kusursuz, hep mükemmel, hep suçsuz sanıyorlar. Bu yüzden de bir adım öteye gidemiyorlar.

Bunları okuyup, bunları dinleyip "Hoca yanlış takım dizmiş, yanlış taktik vermiş.. Hakem bizi yakmış" diye her yenilgiye kendileri dışında kulp bulunduğunu gören futbolcunun düzelme, toparlanma ve daha iyi olma şansı var mı?. Bu futbolcuda sorumluluk duygusu oluşur mu?.

Salkım salkım medya..
Salkım Hanımın Taneleri filmini TRT ekranlarına getiren Yücel Yener'e ve konuyu gündeme oturtan MHP Milletvekili Ahmet Çakar'a bir teşekkür borcum var..

Türk medyasının iç yüzünü bu kadar çıplak ortaya koyamazlardı..

Salkım Hanımın Taneleri, okuyor, dinliyor musunuz, meğer ne rezil, ne vatan haini, ne Türkiye aleyhine komplolar içeren bir filmmiş.. Nasıl rezil, hem de bu defa bizim çektiğimiz "İkinci Gece Yarısı Ekspresi" imiş, de haberimiz yokmuş..

Allah razı olsun Yener ile Çakar'dan.. Sayelerinde gaflet uykusundan uyandık..

Uyandık da.. Benim Sevgili Medyam bugüne kadar nerdeydi?..

Bu film iki sene önce ala yü vala ile ve haftalarca oynamadı mı?.. Antalya Film Festivalinde ödül üstüne ödül kazanmadı mı?.. Türkiye Kültür Bakanlığı sorumluluğu altında kurulan bir komisyon tarafından, Türkiye'yi Oscar yarışmasında temsil etmek üzere Los Angeles'e, hem de tanıtımı devlet kaynakları ile yapılarak gönderilmedi mi?..

Ey benim gaflet, dalalet ve hatta hıyanet (Bu film hıyanetse eğer, dedikleri gibi, iki yıldır bugün yazdıklarını bile bile susanlardan büyük hain olur mu?) içindeki medyam..

İki yıldır aklın nerdeydi ha?.. Nerdeydi?.. Hele siz, sözüm ona entel bozuntuları.. Aklınızı başınıza devşirmeniz için, düne kadar adam yerine koymadığınız, faşist, tu kaka ilan ettiğiniz MHP'nin bir milletvekilinin sizi dürtmesi mi gerekiyordu?..

İnsanda biraz utanma olur..

Sonra "Gazete niye satmıyor bu ülkede?.."

Niye satsın?.. Olayları iki yıl geriden izleyen "Günlük" gazeteyi bu millet niye okusun, efendiler?.

Bir Tavsiye

Gerilimden gerilime fark!..
Önümde iki gerilim kitabı bulunuyor.. 400 sayfalık olanını, nerede ise "soluk soluğa" iki gecede bitirdim.

375 sayfalık olanı ise geceleri başucumda tam iki hafta kaldı. Bitirdiğimde "Ohh...Çok şükür" dedim!..

En sevdiğim roman türlerinden biridir, gerilim!.

Son yıllarda da tam bir furya... Yazan yazana..

***
Bilge Kültür Sanat Yayınları (Tel:0212 520 72 53)'ndan çıkan "Karanlık Suret-Dark Spektre" şöyle takdim ediliyor, okuyucuya:

"Bir İngiliz'in yazdığı en iyi Amerikan Kabusu- New Statesman and Society"

Merakla alıyorsunuz elinize... Polisiye ve gerilim romanlarıyla ödül de kazanmış olan ve halen Amerika'da, kendisi gibi polisiye kitaplar yazan eşiyle beraber yaşayan Michael Dibdin'in böyle takdim edilen eserini..

Okuyun bakalım, okuyabilirseniz; acaba "en iyi amerikan kabusu mu, yoksa en kötü vakit geçirme kabusu mu?"

İlginç olabilecek bir konu.. Kitap da ilk sayfalarında insanı bağlayacak şekilde başlıyor...Amma...Sonrası?...

Önceleri, "Acaba tercümede mi bir gariplik var" diye düşündüm; doğru.. Tercüme, Türkçe olarak da, üslup olarak da vasatın altında..

Ondan öteye... Kitap insanı sarmıyor...Zorlaya zorlaya okuyor ve çok sabırlı iseniz ya da benim gibi yazmak zorundaysanız bitirebiliyorsunuz!.

Amerika'da çok olan yalancı peygamberlerden biri, inanış uğruna müritlerine, seri cinayetler işletiyor!. Öldürülenler de, adeta kur'a çeker gibi tespit edilip, evcek ortadan kaldırılıyor!.

İlginç gibi değil mi?

Daha fazla uzatmayayım.. Paranız çok ve zamanınız da ondan daha çok ise, alıp, ilginç olabilecek bir konunun nasıl başka türlü bir gerilim vesilesi yapıldığını öğrenebilirsiniz!..

***
Robin Cook'un "Vektör-Vector" ü ise, enfes bir gerilim romanı...

Üstelik bugünün gündemindeki en önemli olay ile de ilgili..

Cook, 1999'da yazdığı kitabında, "Şarbon mikrobunun bir biyolojik silah olarak kullanılabileceğini" ve bunun "teröristlerin elinde nasıl öldürücü bir tehdit haline gelebileceğini" anlatıyor!..

Amerika'ya iltica etmiş ama büyük bir hayal kırıklığına uğramış bir Rus göçmenini ve dazlak gençleri kullanan aşırı sağ eğilimli iki militanın yüz binlerce insanı öldürecek bir planı nasıl yaptıklarını ve nasıl uygulamaya koyduklarını büyük bir merakla okuyorsunuz!.

Rusya'da biyolojik silah üretimi ve denemeleri yapılan bir kuruluşta teknisyen olarak çalışan Rus göçmenin, "ülkeyi, zencilere, homoseksüellere, fahişelere, hırsızlara, yahudilere ve yabancılara teslim ettiğini" düşündükleri hükümeti devirmek ve sistemi değiştirmek peşinde olan iki militanla beraber giriştiği "biyolojik terör komplosu" ile, bugün ABD'de olanların bazı yönleriyle benzeştiğini görmek şaşırtıcı!..

Yıkanmış kafaların, hasta beyinlerin, terörle hedeflerine varmaya kalkışmalarındaki önlenilemezlik, sadece Amerika için değil, bütün ülkeler için, insanlık için büyük bir tehdit!.

Cook, usta ve tanınmış olmanın hakkını vermiş!. Ve, Vektör'ü Türkiye'de "Epsilon Yayınları (Tel:0212 252 38 21)" çıkarmış.

Gerilim romanlarından hoşlananların, "ABD'de bu işleri yapmak bu kadar kolay mı?" diye düşünenlerin ve "11 Eylül'de ve sonrasında olanlara şaşıranların" okumaları gereken bir kitap!.

(Bu iki kitabı değerlendiren Öcal Uluç'a ulaşmak için

ocaluluc@beko.net'i tıklayabilirsiniz.)

Bir Ölüm İlanı!..
Ayşe Teyze ölmüş.. Ayşe Nadire Öngör teyze.. 1950'li yılların sonuna doğru, Ankara'da Kolejin yanındaki mahalleye basketbolü getirmiştim. M. Ali Kışlalı ağabey eski bir basket topunu bana hediye edince, Kolej inşaatından demir ve tahta yürüterek bir pota dikmiştik, Sağlık Sokak'taki elektrik direğine ve başlamıştık. Birkaç ay sonra Öngör kardeşler, Birol ve Gürol, paralel Ataç sokakta ikinci potayı kurunca, sokak maçları başladı.. Akın o zaman daha çok küçük.. Ama Erdal (Poyrazoğlu) ve İlker (Esel) o sokağın en as oyuncuları oldular, Öngör kardeşlerle birlikte ve giderek Türk basketbolüne imza attılar.. Ayşe Teyze, Birol/ Gürol kardeşlerin annesiydi.. O zamanın mahalle/ komşuluk ilişkileri içinde birinin annesi, ötekilerin teyzesi olurdu.

Kan ter içinde kaldığımızda, Birollara koşup, buzlu sularını içtiğimizi hatırlıyorum çok kez..

Bu yazıyı yazmamın sebebi, Öngör kardeşlerime baş sağlığı dilemek değil sadece..

Aslan gibi evlatlar yetiştiren ve uzun, mutlu bir hayat yaşıyan Ayşe Teyze'ye rahmet de değil..

Gazetelere verilen ilana dikkati çekmek istedim..

"Ayşe Nadire Öngör (d.1913)" yazıyordu ilanda..

d.1913.. Doğumu 1913.. Yani 88 yaşında ölmüş..

Bu detayı, bizde sayfalar dolusu ilanlar verenler unutur hep.. Dünyanın her ülkesinde, ölüm ilanlarında doğum tarihi mutlak vardır. Hatta ölüm sebebi bile yazılır.. "Uykusunda.. Uzun süren bir hastalıktan sonra.. Kalp krizinden.. Trafik kazansında" diye..

Neden?..

Çünkü gazeteki ölüm ilanı okuyucu için haberdir.. Bir haberde, ölenin yaşını ve ölüm sebebini bildirmek, onun tüm akrabalarının adlarını yazmak kadar önemlidir.

Okuyucu o sayede, kimin nesinin, ne zaman, nerde, nasıl ve kaç yaşında öldüğünü öğrenir.

Ölüm ilanını veren, kardeşlerim. Öngör kardeşleri bu çağdaşlığa öncülük ettikleri için kutlarım.

Yeni Ahmetler için..
Yok ettiler mi? Öyle sansınlar.. Birken, on, yüz, bin, olacaklar.. Ahmet Taner Kışlalılar.. Önce okullarına adını veren kimmiş öğrenecekler.. Sonra misyonunu dört bir yana taşıyacaklar. Her yıl onlarca, yüzlerce Kışlalı yetişecek bu ülkede.. Atatürk'ü, Kemalizm'i anlatacak..

Kırıkkale'de 350 öğrenci kapasiteli bir okul öğretime başladı bu yıl.. Bir tane de İzmir, Tireli'de.. Ahmet Taner Kışlalı İlkokulları.. Kırıkkale'dekini Milli Eğitim Bakanlığı inşa ettirmiş. 350 öğrenci kapasiteli.. Bilgisayar, fen laboratuvarları, resim atölyesi, kütüphanesi, hatta özürlü çocuklar için asansör bile var..

Tireli'dekini ise, halk kendisi yaptırmış.. Kaba inşaatını.. Sonra Milli Eğitim'e başvurup devamı için yardım istemişler.. 300 öğrencilik.. Kütüphanesi, laboratuvarları hazır.. Bir de köylü kadından söz ettiler, kefen parası için ayırdığı üç "sarı lirası"nı okula veren.. Sağolsun!..

SEVDİĞİM LAFLAR
'Her nesil kendisini bir öncekinden daha zeki, bir sonra gelecek olandan daha akıllı sanır.'

George Orwell (Eric Blair)

(1903-1950)

BİZİM DUVAR
Sorun Reha Muhtar'ın alkol alması değil. Asıl sorun Reha Muhtar'ın reyting alması.

Hakan&Utku

TEBESSÜM
Fıkra Yıldırım Tuna'dan

Kadın terapistine gitmiş, "Çok büyük problemim var doktor!" diye.. Yatakta birlikteliğimizde kocam orgazm oluyor, bu arada kulaklarımı parçalarcasına bağırıyor!

"Bir tanem!" demiş terapist, "Bu normal birşey ben problem göremiyorum!" "Problem şurada!" demiş kadın sızlanarak, "Bu ses beni uykumdan uyandırıyor, bir daha da uyku tutmuyor!"



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır