kapat
07.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

MERCAN DEDE

- Bursa'dan kalkıp Kanada'ya uzanan ilginç bir yaşamın var. Müzik eğitimi almadın ama dünyanın pek çok köşesinde insanlar seni hem bir neyzen olarak, hem bir besteci olarak hem de parlak bir DJ olarak tanıyor. Müziğin tasavvufla birlikte anılıyor. Hayat hikayen didik didik yazıldı. Ben iç dünyanı merak ediyorum. Tasavvuf, senin müziğini akıtacak orijinal bir kanal olmanın dışında sana hangi sorumlulukları yüklüyor? İnancının özünü, hangi ritüellerin kılıfında sakladığını anlat bana.

- Kılıf güzel bir söz aslında. Aslında müzik, dans, edebiyat, yazı, fotoğraf onların hepsi bahaneler. Önemli olan ne söylemek istediğimiz. Benim için tasavvuf insanın kendini, gönlünü keşfetmesi için ona sunulan bir metodoloji.

- Gönül yani keşfedilecek olan nihai şey ne?

- Gönül var edenin yansıdığı aynanın adı.

- Ama aradığın şey yine de gölge değil, aslı değil mi?

- Kesinlikle aslı. Ama mesela ben Kanada'dan Türkiye'ye geldiğim zaman elektronik aletleri kullanmak için bir transformer kullanıyorum.

Çünkü bizim oradaki voltajımız 110, burada 220. Aradaki prizleri yanlış taktığımız zaman birçok şey yanabiliyor. O zaman ne müzik, ne de söz icrası mümkün değil.

Kelamın ortaya çıkabilmesi için çok önemli transformerlara ihtiyaç

var.

Güneş çok geldiği için gözlük takıyoruz. Güneşi sevmediğimizden değil.

Oradaki ayna da o şekilde. Deryadan suyu elimizdeki kovanın hacminde alıyoruz. O kova sürekli büyüyen belki de küçülen bir şey. O yüzden o ayna onu anlatıyor. Tasavvuf o anlamıyla gerçekten kendimizi bulma ya da o aynanın üzerindeki tozu silmeye yönelik bir disiplin olduğu için ben hala hayatımda o disiplini uygulamaya çalışan, böyle bebek aşamasında, ilkokul aşamasında bile değil, emekleyen bir öğrenciyim.

- Sen bu inancı nasıl koruyorsun, sen bir su olarak hangi kaba doluyorsun?

- Benim yaşadığım tek şey aşk, çünkü o her şeyde var olabilen, aslında kapları da eriten bir şey. Mevlana'nın dediği gibi; ateşten bir mum yakıyorsun. Kırmızı kocaman bir mum. Ondan küçük beyaz bir mum, ondan büyük bir mum, bakıyorsun binlerce mum var odanın içerisinde. Halbuki ateşin aslı bir ve tek. Kapların da aslı bir. Aşk dediğimiz şey bütün bu kapların içinde ve dışında olan, onu eriten, yok eden bir şey. Testinin içine istediğin kadar su koy, hacmi kadar su taşıyor halbuki denizin içerisine daldırdığın zaman o testi denizle bir oluyor. Aşk o kapların hepsini yok edebilen ya da hepsine gerçek anlamını verebilen bir şey.

- Aşklarını bir iktidar mücadelesi olarak değil de, sevgilinin yüzünde, onun aslının, asıl sahibinin yansımalarını görerek mi yaşıyorsun?

- Ben aşkı aynanın üzerindeki tozu silme süreci olarak yaşıyorum. tozun arınmasıyla gördüğümüz görüntü olarak addediyorum. Aşkları bir egemenlik vasıtası olarak kullanmaksa tamamen hiçbir tozla toprakla uğraşmaksızın, değişik aynalara sahip olma arzusuna tekabül ediyor. Ben ona doymazlık diyorum. Öncelikle insanın kendi aynasının ne olduğunu keşfetmesi çok önemli. Benim için sevgilinin yüzünde bir şeyler görebilmek, bir sinema perdesinde bir film seyretmek gibi.

- Sevgili dediğimiz, tek tek hayatımızdaki kişiler diyelim o anlamda aslında bir sinema perdesi yani.

- Evet. Bazı insanlara çok komik gelebilecek ama benim inanılmaz derecede hüzünlendiğim bir olay var. İlk defa bir film oynatılıyor Güneydoğu Anadolu'da. Filmin bir sahnesinde kötü adam kızı alıp kaçıracak.

Seyredenler tabanca çekip ateş ediyorlar adama ve perde filan yırtılıyor. Aslında hepimiz gerçek zannettiğimiz hayallere sarılıyoruz. Ben şu anda sevgilim dediğim kişilerin aslında sinema perdeleri olduğunun farkındayım, o yüzden ben o sinema perdelerine sarılmıyorum. Yine de benim özellikle çok sevdiğim perdelerim var. Bu, o perdelerde inanılmaz güzellikte filmlerin oynamasından kaynaklanıyor. Perdenin şahsına ait bir şey değil. Benim peşinde olduğum, o filmin kendisini var eden ve perde üzerinde gösteren.

-Kendi dahil herkesin birer perdeden ibaret olduğunu keşfeden insan, onu her türlü felaket duygusundan kurtaracak bir özgürleşme sürecini başlatır, doğru mu?

- Kendini özgürleştirme süreci, doğru. Aynı zamanda belli sorumlulukların üzerine gelmesi. Mesela derviş kelimesi bildiğiniz gibi esas anlamında eşik taşı, basamak taşı. O taş hangi kapının önünde duruyor o çok önemli.

Mevcut olan tek kapı, sizin insanların üzerinize basıp geçmesi için derviş gibi orada durduğunuz kapı. Herkesin kendi gönlüne açılan kapı. Orada bir sorumluluğunuz var tabii, mümkün olduğunca sizin taşınızı düz yapmaya çalışıyorsunuz. İnsanlar bastığında kaymasın istiyorsunuz.

- Yunus boşa mı düzgün odun taşıdı Taptuk' a?

- Değil mi, niye odunu düz taşıyor? Ne gerek var? Odun yanacak sonuçta.

Değil, odunun düz taşınması gerekiyor, biri alırken eline batmasın ve yani o anlamda bir sorumluluk söz konusu ama o sorumluluğun farkına vardığınız anda inanılmaz bir özgürleştirme söz konusu. Çünkü hakikaten öteki anlamda basamak taşı çok sade bir şeydir. Üzerinde ne bir süs, ne bir renk vardır. Ne halifleks kaplanır, ne de kırmızı bir yolluk serilir biri geçecek diye.

Kendi halinde durur orada. Bu etiketlerden sıyrılma süreci...

- Senin altı ismin, altı da sıfatın var değil mi?

- Daha çok var.

- Allen Soyadı nereden geliyor?

- Kanada'da evlenip ayrıldığım eşimin soyadını aldım. ben DJ'likle tanınmaya başlayınca Allen olarak kaldı.

- Şimdi isimlerini sayalım; Arkın Allen, Arkın Ilıcalı, Mercan Dede, Blue Man,

- Pound- maker, bir kızılderili adı. Power-Point var; altı oldu.

Kimseye söylemediklerim var bir de. Çünkü onların altında yayınladığım müzikler var ve en yakın dostlarım bile onların ben olduğumu bilmiyorlar. Çok keyifleniyorum.

- Bir sürü de sıfatın var; neyzen, DJ, ebrucu, fotoğrafçı, öğretim üyesi, hoca, besteci... Bağımsız kalmak, yolculuğunu açık uçlu yapmak ve yapıp ettiklerinin sana şöhret olarak dönmesini engellemek, mesajına, sözüne ağırlık vermek gibi bir anlam çıkıyor bundan. Doğru okudum mu?

- Çok doğru okudun.

- Dolayısıyla hayatının sonuna doğru bu isimlerin ve sıfatların yüze çıkabilir.

- Çok doğru bir kısmı farkında olmadan çıkıyor. Yaklaşık 20-22 tane var şu anda. Hakikaten birkaç en yakın arkadaşımın bile bilmediği isimler var.

Fakat hiç önemli değil o isimler sıfatlar. Yani evin içine bir bakıyorsunuz bir gün; aman Allahım ben bu evin içerisini ne kadar sıkış tepiş yaptım. Bir kısmı insanların getirdiği hediyeler, bir kısmı çocukluğunuzdan itibaren okul, aile, eğitim, din olarak yığılan şeyler ve bir anda bakıyorsunuz ki yok bu benim evim değil. Ben kendi evimi yapmak istiyorum. O anda yapacağınız şey tek tek gereksiz olanları kapının önüne koymak. İşte bu benim kapının önüne koyduğum şeylerim. Fakat garip bir şekilde insanlar dışarıdan bakıp a bu mobilya deyip sanki benim mobilyayla aramda çok büyük bir bağlantı olduğu gibi bir yanılsama içindeler. Halbuki bu benim mobilyadan kurtuluş sürecim, onun tam tersine bir ifade söz konusu.

- Çocuğun var mı?

- Hayır ama çocuklarım var her yerde. Taksim'deki bütün tinerci çocuklar benim mesela. Ben serseri ruhlu bir adamım. Benim için hayat yolculuğu her şeyden çok daha önemli. Pek çok insan için sıcak bir ev ve televizyon çok şey ifade ediyor. Yaptığım yolculukta bazen çok yorulduğumda güzel bir yere oturuyorsun, güzel insanlar var etrafında ve bir anda tamam sen geldin yanılsamasına kapılıyorsun. Bu kadar da çok acı çektin uğraştın, burada kal bir süre. Halbuki nefs denilen olgu, o duygu. Benim için aslında hayatı anlamlı kılan tek şey o söz konusu yolda mümkün olduğunca devam edebilmek çünkü o yolda karşılaştığım tek tek insanların güzelliklerinin, çiçeklerin böceklerin aslında o yolun tamamının bir parçası olduklarını biliyorum.

Halbuki herhangi bir şeyi sahiplenmeye çalışmak onu, o parçadan ayırmak anlamına geliyor. Ben ayırmaktan ziyade bütünleştirmeye meyilli olan bir insanım.

- Belki de kendini kandırıyorsun. Sorumluluk almak istemiyorsun, sorumsuzluğuna felsefi kılıf giydirmeye çalışıyorsun? Belki de her çiçekten bal almak istiyorsun?

- Tabii kesinlikle bal olabilmesi için her çiçeğe konmanız lazım.

- Erginleşmemişsin belki de

- Tabii çok çocuk bir insanım. Evlilik, çok ilgimi çeken bir müessese değil.

İçerisinde çok büyük tutarsızlıkları olan, sahiplenmeye ilişkin çok gereksiz bencillikleri olan bir müessese. Evliliğin içerisinde bir sahiplenme duygusu var. Sahip olduğum her şeyden vazgeçmek ve hiçbir şeyi sahiplenmemek istiyorum. Bazen düşünüyorum evim yansa, yanıma ne alır kaçarım diye?

- Onun için mi çocuk sahibi olmayı istemedin?

- Çocuk sahibi olmayı hiçbir zaman istemedim çünkü dünya üzerinde her on beş saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor. İnanılmaz sayıda çocuk var ve anne-babayı bir yana bırakın birazcık saçlarını okşayacak insandan mahrumlar. O anlamda yeni çocuklar bu dünyaya getirmenin çok sorumsuz bir hareket olacağını düşünüyorum ben.

- Kolay kalıba giren biri değilsin.

- Beni takip etmeye çalışan insanlarla öyle bir problem yaşıyoruz aslında.

Herkes beni belli bir kalıba koymaya çalışıyor. Benim bir web sitem var. Bu sene 9 bin kişi girmiş, mesaj bırakmış. Ben oradan anlıyorum. Halbuki ben bu ayrılıklardan, etiketlerden, sıfatlardan o kadar sıkılmış bir insanım ki.

Yapbozları tek tek kareler halinde değil de bir bütün olarak görmeye çalışıyorum. Bazı özel anlar oluyor. Aynamızda görüntünün çok güzel yansıdığı anla. Onlar ne müzikle, ne dini bir şeyle bağlantılı değil. o

bizim direk olarak gönül dediğimiz yerden, esas kaynaktan oraya gelen yansımanın direk bağlantısı. Tanrı'yla kul arasındaki perde kalkar.

Hakikaten öyle bir an var, o anı yakaladığınız zaman ve semada da olan bir şey o, dönmeye başlıyorsunuz

- Sen yapıyor musun sema?

- Yapmaya çalışıyorum. En son mesela çok hüzünlendiğim bir gece evde yaptım.

Kocaman yüksek tavanlı, tek bir odada yaşıyorum. Biraz Galata Mevlevihanesi'ne benziyor. Layık olmadığım derecede güzel bir tennurem var.

Bana bir şekilde hocam tarafından verildi. Onu giydim ve kendi kendime sema ettim. İnanılmaz güzellikte bir şeydi ama tamamen çok özel. Hayatımda hiçbir

zaman başka bir yerde yapmayacağım bir şeydir, çünkü zaten onu yapma hakkım olduğunu düşünmem ama öylesine kendime yakın olabildiğim bir zaman ki onu herhangi bir dış dünyayla paylaşmak söz konusu değil çünkü o an dış dünya yok. Semanın içerisinde belli bir süre sonra sağ-sol-orta kalmıyor, ışık kalmıyor ve tam bir yokluk yaşıyorsunuz ve o yokluğun içerisine her şey sığıyor.

İşte ben bu farkındalık sürecini mümkün olduğunca hayatımın daha uzun bir süresine yaymaya çalışan bir insanım.

- "Beni kategorize etmeye çalışıyorlar, kalıba sokmaya çalışıyorlar" dedin.

Diğer söyleşilerinde hayatında olan tek şeyin "inanç" olduğunu söylüyorsun.

İnancına dokunmasınlar diye mi özünü bu kabuğa soktun, bu saçlar, bu küpeler dokunulmamak için mi?

- Yok, aslında bu görünüşüm iç dünyamın yansıması. İnsanlar fazla ciddiye alıyorlar onu. Dostlarım "Dikkat et biraz" diye beni uyarıyorlar. Hiç umursamıyorum. Zaten hiç giyinmesini bilmem. Kılık kıyafet de almam.

Arkadaşlarım benim halime üzülüp benim kıyafetlerimi alırlar. Bak en güzel örneği şunu caz festivalinde pozitifçiler hediye etti. Ayağımdaki pantolonu yolculukta rahat olsun diye bir arkadaşım Kanada'dan aldı.

Ayakkabılarımı bir başka müzisyen arkadaşım aldı. Küpelerim Kızılderili bir çocuğun hediyesi. Onun dışında başka da bir şey kalmadı aslında. Aynen iç dünyamın yansıması.

- Tek odalı evde yaşaman, kendini lüksten korumak için mi yoksa bir çeşit ana rahmi özlemin mi?

- İkisi de olabilir. Tek odalı bir evin en büyük avantajı odayı herhangi bir şekilde değiştirebiliyorsunuz. Mesela odanın bir köşesinde mutfağınız var öteki köşesinde camla çevrilmiş bir banyo, ortasında eski bir küvet var. Oda isterseniz bir anda ebru stüdyosu oluyor. Her şeyi kenara çekiyorsunuz ve ebru tekneleri kurabiliyorsunuz. İsterseniz tamamen kayıt yapılabilecek bir hale geliyor. Küçük camdan başka bir oda yaptım, onun içinde müzik kaydı yapabiliyorsunuz. İsterseniz sedirlere oturabiliyorsunuz, bir dergah olabiliyor. Yani doğulu insan her şeyi bizim semadaki gibi dönme şekliyle, daire halinde görüyor. Batılı insansa hep bir çizgi halinde görüyor.

Halbuki tabiatta fiziksel olarak düz çizgi yok. Düz çizgiyle düşünen insan doğu-batı ayrımını yapıyor. Doğu-batı ayrımında yetişen insan batıda olduğu gibi dikdörtgen evlerde yaşıyor. Dikdörtgen evde yaşayan insanlar dikdörtgen düşünen insanlar. Halbuki benim yaşadığım evde bir şekil yok, sürekli değişiyor. Tavanlarımda mesela kubbe şeklinde şeyler var. Bu Türkmenistan'dan gelen kilimler asılı. O şekilsizlik aynen benim dış görünüşümü değiştirmem gibi evin içerisindeki değişikliği de yansıtıyor. Ama bu şeye de benziyor olabilir hani Carlos Castena'da da var ya Don Juan'ın Öğretileri'nde. Git diyor kendine uygun olan köşeyi bul. Yatakta yatıyor, orada burada yatıyor. Nihayet kapının dışında bir taşın orada bir kuytu yol buluyor kendisine. Onu yapabiliyor olmanız için bulunduğunuz mekanı değiştirme özgürlüğüne sahip olmanız gerekiyor.

- Ben okumadım daha...

- Don Juan bir yerli beyaz adama kendini bulmayı öğretiyor. Diyor ki herkesin bir yeri, bir noktası vardır bu dünyada. O noktayı kimse sana söyleyemez.

- Fiziksel bir nokta mı?

- Evet. O noktayı kendin bulursun ve bulduğun anda rahat edersin. Hadi bakalım bu evde bul, rahat olduğun yeri ve orada adam yatağa yatıyor, iskemleye oturuyor, hiçbir yerde rahat edemiyor ve öyle bir kaosa dönüşüyor ki nihayet kendisini dışarıya atıyor ve orada bir kayanın etrafında yatarken uyumuş buluyor. Sabah kalkıyor ve ne kadar huzurlu bir uykuda olduğuna şaşırıyor. Ben böyle bir yarda nasıl uyuyabilirim diye. İşte yine en başta konuştuğumuz özgürlük. İnsanın kendi dünyasını aştığı özgürlük.

Tasavvuf disiplini vasıtasıyla aştığı özgürlük, hem dış görünüşüne oradaki değişikliklere hem de yaşadığı mekana yansıması gereken özgürlük çünkü bunların hepsi o kadar bağlantılı olan şeyler ki! Yaşadığınız ev aslında sizin gönül evinizi çok yansıtan bir mekandır. Arada çok büyük örtüşmeler vardır. Ben o yüzden öyle bir evde yaşıyorum.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır