Hukuk baronları
Haftabaşında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in DGM Yasası'nı veto etmesi bağlamında yazdığım "Adalet Yönetimin temelidir" başlıklı yazımla ilgili Yargıtay Onursal Üyesi Çetin Aşçıoğlu'ndan bir mail aldım...
Aşçıoğlu'nun o satırlarını aynen aktarıyorum:
"Sayın Hayrullah Mahmud,
Türkçe'de kullanılan, 'Adalet mülkün temelidir' sözü de yanlış bir tercümenin eseridir, yönündeki açıklamanız üzerine bunu yazma gereğini duydum...
Kaynağını gösterdiğinize göre yanlıştır, diyemeyeceğim.
Ancak akıl için yol birdir, özdeyişinin de açıkladığı gibi, bazen birbirinden alıntı yapılmadan toplumların ya da kişilerin aynı şeyi düşünerek açıkladıkları da gözardı edilmemeli.
Latince aslının da sizin çevirinize göre doğru olduğunu kabul ediyorum.
Ancak, alıntı bile olsa, kanımca çeviri yanlışlığı yok!..
Çünkü sizin de bildiğiniz gibi, bu özdeyişteki 'mülk' sözcüğü, 'Devlet gücü' anlamındadır...
Bu nedenle 'mülk' sözcüğünü yönetim olarak da anlayabiliriz...
Bu özdeyiş yalnız yargıyla ilgili olmamasına ve devletin üç organını da ilgilendirmesine karşın, yargı yerlerinde yalnız yargıya özgüymüş gibi kullanılması yanlış...
Bunun yerine Yargı yerlerinde, 'Bireyin adil yargılanma hakkını güçlendirmek, bireyleri ve toplumu biliçlendirmek için adil, doğru ve güvenli yargılanma hakkımız var' diye yazılmalıdır...
Bir de çoğu kimse mülk sözcüğünü mal-mülk 'nesne' olarak anlıyor... Hatta rahmetli Özal bile böyle anlamıştı...
Saygılarımla..."
HUKUK DEVLETİ
Aşçıoğlu'nun adaletin tecelli ettiği yerlerde, yazılmasını istediğiibarenin altına ben de imzamı atıyorum...
Bir hukukçu olarak Çetin Aşçıoğlu içeriden, hukukta yaşanan paradoksa dikkat çekiyor...
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk ise "Zorba Devletten Hukukun Üstünlüğü'ne" başlıklı kitabında, hukuk devletini "Hukuk, adalet süzgecinden, devlet de hukuk süzgecinden geçtikten sonra elde edilen şey, hukuk devletidir" diye tarif ediyor...
Aşçıoğlu'nun haklı isteği bağlamında, günümüzde yaşanan hukuk çelişkisine dair birkaç satır daha...
Prusya Kralı Friedrich II tarihe Friedrich der grosse yani Büyük Friedrich olarak geçmiştir.
Friedrich, adalet ve sorumluluk ilkelerini birleştiren aydın bir hükümdar olma arzusundaydı... Devlete karşı bireyi koruyan ve kendi adını taşıyan kanunnameyi yapmıştı.
BERLİNLİ HAKİMLER
Ve O'na ait olduğu varsayılan bir öykü...
Bir yol inşaatı yapılmaktadır. Değirmen sahibi bir köylü, yolun kendi arazisi üzerinden geçmesine ve değirmenin yıkılmasına karşı çıkmaktadır. İnşaatı yapan firma ve devletin görevlileri tarafından köylü "Eğer dayatırsan karşında Büyük Friedrich'i bulursun. Bu yolun yapılmasını o istiyor" diye uyarılır...
Köylünün cevabı ise şöyle olur:
"Berlin'de Kral Büyük Friedrich var; ama, Berlin'de hakimler de var..."
Bu sözler, 300 yıla yakın bir süredir, adalet adamlarına olan güvenin simgesel söylemi olarak nesilden nesile aktarılır...
Bu bakımdan, bazı hukuk baronlarının kastettiği gibi "Adamına göre ceza" değil, herkese eşit savunma hakkı tanıyan, çağın gereklerine uygun bir yargılamanın yapılabildiği bir hukuk sistemi şart...
Ve ben de buradan bir kez daha tekrarlıyorum: "Türkiye'de yapılan hukuk hatasını görecek hakimler ve savcılar da vardır..."
Onlar hukuk devletinin, Anayasa'nın temel ilkelerinin güvenceleridir.
Son olarak...
Batı'daki "Ekonomik suça ekonomik ceza" anlayışının da Türk hukuk sistemine kazandırılması gerektiğine inanıyorum...
Bürokrasinin paslanmış, kir tutmuş çarklarından geçmeden, hayatları boyunca A'dan Z'ye iş kurmak ve o işi ayakta tutmak için çabalamamış olanların bu satırları anlamamasını doğal karşılarım...
|