Bir gün yanındaki merkeple bir kadını götüren bir adama rastladılar. Yanlarına çağırarak sordular: Kimsin sen? Adam korku dolu gözlerle cevap verdi: Resulüllah'ın arkadaşı Habbâb oğlu Abdullah'ım. Bize babanın, Resulüllah'tan duyduğu bir hadis söyle, dediler.
Adam onların durumuna bakarak şöyle dedi: Babam, Resulüllah'ın şöyle dediğini bana söylemişti: "Fitne çıkaracak adamın bedeni öldüğü gibi kalbi de ölecek. Mü'min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabahlayacak. mü'min olarak akşamlayacak."
- Zaten bu hadisi sormuştuk sana, diyerek Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali hakkında ne düşündüğünü sordular.
Adam onları övmeye başlayınca çok kızarak onu dövmeye başladılar. Sonra da nehrin üzerine götürüp kestiler. Merkebin üzerinde olayı dehşet içerisinde seyreden kadına döndüklerinde biçâre kadın bağırmaya başladı:
- Ben kadınım... Allah'tan korkun!...
Fakat artık haricilere lâf te'sir etmiyordu. Kadını da karnını yararak öldürdüler. Haricilerin ilk işlediği cinayet bu olmuştu. Bundan sora daha da azıtarak kendilerini haklı görmeyen birçok müslümanı katlettiler.
Abdullah'ın bu şekilde ölüm haber Hz. Ali'yi çok üzdü. Ama ne yapacağına karar veremiyordu. Ashâbı kendisine şöyle dediler:
- Yâ Emire'l-mü'minin, mallarımıza ve çocuklarımıza sahip çıkmaları gerekirken bu topluluğu niçin başıboş bırakıyoruz. Gel kuvvetimizle onlara gidelim.
Ali (k.v.) bu fikri kabul ederek askerini hazırladı ve Nehrevan'a doğru yola çıktı.
Ebâ Eyyub kararsız bir halde, nasıl hareket edebileceğini düşünüyordu. "Ali, havâric ile harbe çıktı. Bunlar fitne çıkaran bir topluluktur. Zaten bu durumu Resulüllah da haber vermişti," diyerek şöyle bir hadis hatırladı:
Ahir zamanda benim ümmetimden yaşları genç, akılları noksan kişiler çıkacak. Hayırlı kişiler gibi söz konuşacaklar, Kur'an okuyacaklar fakat (sözleri) boğazlarından aşağı geçmeyecek. Okun yaydan çıkması gibi dinden öylece çıkacaklar. Onlara rastladığınızda öldürün. Allah katında kıyâmette onları öldürmekle mükâfat vardır.