|
|
|
|
|
|
Yılmaz Özdil gibi, feleğin çemberinden geçmiş bir gazeteci bunu nasıl yazar!
- Elinizi yanağına koyduğunuz an Erdoğan size 'Ne yapıyorsun' ya da 'Çek elini' deseydi? Yapmazdı! Neticede insanlar birbirlerini tanıdıkları zaman böyle bir şey olur. Yolda ilk defa gördüğüm adama böyle bir şey yapacak değilim. Tayyip Erdoğan'la bir dostluğumuz var. Hapishanede de yanağına dokundum, cenazede de! İyi konuşma yaptığı için de yanağını okşayıp, 'Ne olur ekonomi çizgisini hiç bozma' dedim.
- Ekonomi politikalarını övdünüz ama Yılmaz Özdil de ertesi gün size şöyle bir yazı yazdı: Dünyanın en pahalı benzini, mazotu, doğalgazı, elektriği, faizi bizde. Esnaf komada, 1 milyon kişi aç, 18 milyon yoksul var, 10 milyon da işsiz. Bu mudur 'aman sapmayın' denilen ekonomik çizgi? Yılmaz
Özdil 2007 tarihinde doğmuş olsa ya da şu an 6 aylık bebek olup ekonomiye baksa bu yazı çok hoş bir yazı. Ama Yılmaz Özdil yaşını başını almış, Babıali'de feleğin çemberinden geçmiş bir gazeteci. Bundan 6 yıl önce 2001 krizini yaşadı. Sadece basın sektöründe 4 bin kişinin, 40 bin bankacının işsiz kaldığını, 30'dan fazla bankanın battığını gördü. Şimdi eğer o dönemde bugünü mukayese edip bu yazıyı yazdıysa bir mantık hatası var. Eğer o dönemi hiç hatırlamıyorsa o zaman bir hafıza bozukluğu var. Ama neticede o bir görüş sahibi, yazabilir yani.
- Ekonomide her şey yolunda mı sahiden, eleştirilecek bir durum yok mu sizce? Bu yüzden sizi yağcılık ve yalakalıkla da suçladılar.. Abdullah Gül yakın geçmişte Hürriyet gazetesinde bir toplantı yaptı, Aydın Doğan ve yazarların da katıldığı. Orada şunu söyledi; bundan 5 sene önce Dış Bank'ı satışa çıkardınız, 100 milyon dolara müşteri çıkmadı. Ama Dış Bank'ı 1 milyar doların üzerinde fiyatla yabancılara sattınız bizim dönemimizde, ne oldu? Bankaya yeni sermaye mi koydunuz, dünyanın en büyük yöneticilerini getirip bankanın başına mı geçirdiniz, bankada müthiş bir mühendislik yapıp bankayı yeniden mi yarattınız ki bu kadar değeri arttı? Demek ki ekonomide iyiye gidiş var ki sizin malınızın değeri de arttı. Bunu anlattı bana mesela. Ekonomideki bu makro iyiye gidiş sadece benim gözlemim değil. Böyle olmasaydı Türkiye'ye 20 milyar dolar yabancı sermaye gelir mi?
- Sokaktaki insan bu iyiye gidişin kendisine uğramadığını düşünüyor oysa! Sokaktaki insana yansımasını tüketim rakamlarından anlarsın. Türkiye'de buzdolabı, otomobil, beyaz eşya satışları, konut yapımı, geçmiş yıllardan daha üst rakamlara ulaşmışsa bu vatandaşa da yansır. Ya da bankalarının tüketici kredilerinin hacmi arttıysa, durmadan alışveriş merkezleri yapılıyorsa, 1 yılda 200 bin tane konut yapılıyorsa... Tabii makro bir iyileşmeden bahsediyorum; bireysel iyileşme, daha doğrusu sınıflar arası refah farklılıklarının düzelmesi uzun yıllar alır. Ama şu an büyüme hızı 4 yıldır artan miktarda devam ediyor. İhracat 85 milyar dolar. 'Bunlar kötüdür' demek olmaz.
- 'Zaten çoğunluk kötü diyor, birileri de iyi desin' istiyorsunuz; öyle mi? O çoğunluğun ne dediği seçimde belli olur! 99'da birinci olan parti, 2002 seçimlerinde barajın altına düşüp, bir de yüzde 1.5 oy aldıysa, vatandaş demek ki çok mutsuz olmuş. Nasıl DSP yok oldu, nasıl MHP barajın altında kaldı, nasıl ANAP yüzde 5'in altına düştü? Demek vatandaş çok mutsuz oldu ki onları silip süpürdü. Bu yıl da bir seçim yapılacak, eğer o geniş kitle çok mutsuzsa kasımda AKP yok olur zaten.
- Erdoğan'ın ekonomi politikasını övmenizin nedenini 'halkın içinden çıkıp dünyalı gibi konuşmasını takdir ettim' diyerek özetlemiştiniz. Bunun dışında 'dünyalı' gibi davranmayı becerebiliyor mu? Mesela ben olsam, Emine Erdoğan'a Suudi Arabistan'da o kıyafeti giydirmezdim. Türban sorunu varken, kara çarşafa büründürmezdim eşimi. Eleştirilecek o kadar çok konu var ki... Sanki eşinin başı örtülü olmayan AKP'nin A kadrosunda yer alamaz gibi bir dar kadro görüntüleri de var. Artık kitleye açılmalı, merkez partisi olmalılar.
|
|
|
|
|
|
|
|
|