|
|
|
|
Hüzünlü bir Türkiye hatırası
'Magnum Fotoğrafları ile Türkiye' sergisinin en hüzünlü kareleri 1990 yılında balayı için ülkemize gelen Jim Goldberg'e ait. Goldberg aşk ile işi karıştırıp eşine verdiği sözleri tutamayınca evliliği Türkiye'de ilk ciddi darbesini almış.
İstanbul Modern Sanatlar Müzesi'nin ev sahipliği yaptığı 'Magnum Fotoğrafları ile Türkiye' sergisinde, 1940'lı yıllardan bu yana, Magnum fotoğrafçılarının farklı zaman dilimlerinde ülkemizde çektiği fotoğraflar sergileniyor. Her biri işinin erbabı olan fotoğrafçılar arasında, özellikle bir kişi dikkatimizi çekiyor. Türkiye'de çektiği fotoğrafları ilginç bir notla açıklayan Magnum'un son üyesi Jim Goldberg notunda, "Ayasofya'ya gitme fırsatını kaçırdığımızda her şeyi berbat ettiğimi biliyordum. İkinci balayımızda onu oraya götürmeye söz verdim ama bunu hiçbir zaman başaramadık," diyor. Geçtiğimiz hafta bir araya geldiğimiz Jim Goldberg ile Magnum Ajans'ı ve bu esrarengiz notun altında yatan hüzünlü aşk öyküsünü dinledik.
-
Neden Magnum için çalışmak çok önemli? - Magnum sayesinde fotoğrafçılık farklı bir boyut kazandı, artık hak ettiğimizi elde ediyoruz. Daha önce dergi ve gazeteler fotoğraflarımızı serbestçe kullanırlardı. Şimdi de kullanabilirler ama bedelini ödemek zorundalar. Kısacası ekonomik açıdan arkamızı kolluyor, diyebiliriz.
AZINLIĞIN SESİ
- Neden daha çok azınlıkları çekiyorsunuz? - Aslında benim azınlıklara ilgim gençlik dönemimde başladı. San Francisco'da bir grup gençle aynı evde yaşıyordum. Hani şu 'dünyayı daha iyi yapabilmek' için uğraşan tipler vardır ya, biz de onlardandık. Et yemez, kahve içmezdik. Bir de yaşadığımız sokakta evsizler vardı. Diğer arkadaşlarım tüm savunduklarına rağmen, onların önünden yürüyüp geçerdi. Ben ise onların hikâyelerine ilgi duyardım. Bu yüzden de onların fotoğraflarını çekmeye başladım.
- Ayrıca fotoğrafların üzerlerine yazı yazmalarını istediniz. Bunun sebebi neydi? - Hayatlarında bir kez de olsa seslerini duyurabilmelerini sağlamak.
- Nasıl bu kadar rahat poz veriyorlar size, tekniğiniz nedir? - Kimsesizleri görüntülemeden önce 10 yıl onların arasında dolaştım, arkadaş oldum. Bazen gecenin üçünde sarhoş ya da ağlamaklı kapımı çaldıkları olurdu. Onlara para vermezdim çünkü gidip uyuşturucu alacaklarını bilirdim. Ama onun dışında her türlü desteği verirdim.
- Genelde belgesel fotoğrafları çekenler, moda sektörüne burun kıvırır. Oysa siz her ikisini de çekiyorsunuz. - İkisi de ayrı haz veriyor. Değişken bir yapım var, ayrı dünyalar arasında süzülebilirim. Akılıyım ve zekâmı işlerime yansıttığımı düşünüyorum.
- Fotoğraflarınızın birçoğu flu, kimisinde flaşlar patlıyor.. Neden böyle çekmeyi tercih ediyorsunuz? - (Gülerek) Çünkü beceriksizim. Tabii bu işin şakası. Oyun oynamayı seviyorum. Bazen hatalar çok güzel olabilir. Her şey orantılı, her şey mükemmel olmamalı. Oturmayan, yolunda gitmeyen terslikler eğlenceli olabilir. Bazen yanlış yazdığınız bir kelime, kulağa şiir gibi gelebilir. Ben o şiirin peşinden sürüklenmeyi seviyorum. Umarım aptalca gelmiyordur söylediklerim... -
Bir de poloroid meselesi var. Neden bir profesyonel, poloroid ile çekim yapmak ister ki? - Gerçek cevabı mı istiyorsun? Çünkü anlık haz veriyor. Çektiğinizi anında elinize alabiliyorsunuz. Ayrıca doğru ışık olduğu sürece inanılmaz işler çıkarabilirsiniz.
- Biraz da Türkiye'de çektiğiniz fotoğraflardan bahsedelim. - Aslında bunları hiçbir zaman sergilemek gibi bir planım yoktu. 1990 yılında balayı için gelmiştim buraya. Ne balayı ama; "Evliliğimin bitişinin başlangıcı," diyebilirim.
- Neden, ne oldu burada? - Şehir şehir gezmem ve fotoğraf çekmem gerekiyordu. Diyarbakır, Van, Trabzon hep yollardaydık. Pek rahat yataklarda uyuduk da diyemem. Muhteşem bir ülke ama balayı ve fotoğraf karışınca çok da iyi olmadı. Eşim mankendi ve onun için buralarda tek başına vakit geçirmek zordu. Bir de söz vermiştim, onu Ayasofya'ya götürecektim ama olmadı.
BURCU ALDİNÇ
|
|
|
|
|
|
|
|
|