Mahkeme Başkanı duruşmanın daha başında tavrını koydu: "Cüppesiz avukatı kabul etmem." Sonra Hrant Dink'in müdafi cephesinden sesler yükseldi: - Bazı arkadaşlarımızın cüppesi yok. Hâkim tekrarladı: - O zaman savunma yaptırmam. Cüppesiz avukat mı olur? Bakın yabancı avukatlar ta Paris'ten gelmişler, cüppeleri üzerlerinde. Siz cüppesiz geliyorsunuz. Bir avukattan öneri geliyor: - O zaman sırası gelen mevcut cüppelerden birini giysin olur mu efendim? Yanıt biraz sert: - Gardırop mu burası?
ÖZEL HAREKÂTÇILAR Hrant Dink davasının dünkü duruşmasını orta yerinden anlatmaya başladım, şimdi en başına dönüyorum. Daha Cihangir taraflarında Orhan Pamuk'un ev kapısında sabit nokta görevi yapan polislerin yanı sıra araçlı polis ekipleri de köşelerdeydi. Güvenlik sıkı olacak tahminim çıktı, DGM çevresi sivil, resmi, çevik kuvvet, özel harekâtçı, dedektif, istihbaratçı kadrolardan çok sayıda emniyet mensubunca çevrilmişti. Aynı anlarda Ankara'da Danıştay cinayetiyle ilgili davadan da haber geliyor, birileri yanımıza yanaşıp; "Ankara'da ortalık gerilmiş, sanık Alparslan ve diğerleri kırıp dökmüşler bir şeyleri" derken, bulunduğumuz binaya getirilen Kürşat Yılmaz ve arkadaşlarının çete davasına devam ediliyor, oradan çıkanlar da "Kürşat Yılmaz Hrant Dink cinayetini kendisine ihale etmek isteyenlere 'hayır' dediği için çete suçlamasıyla yargılandığını söyledi" diyordu. Ogün Samast hasta olduğu için son iki celseye katılmamıştı. Hâkim "Revir raporu yetmez. Ya tam teşekküllü hastane raporu gelir ya da kendisi" dediği için iyileşmişti birden. Ama yolda araba tuttuğu için midesinin fena bulandığı, birkaç kez kustuğunu fısıldayanlar oldu bana. Paris'ten gelen avukatlarla tanıştım. 3 günlüğüne gelmişler, yarın (bugün) ayrılacaklarmış. Otellerini ve İstanbul'u çok beğenmişler, seyahat masraflarını ceplerinden ödemişler. Fransız avukatları gören Yasin Hayal'in avukatı Fuat Turgut; "Mandacılara selam olsun. Utanacaklarına, gurur duyuyorlar" diye bağırıyor. İçeriye girdiğimde, az ötemde Ufuk Uras ve Oral Çalışlar'ı gördüm. Ufuk Bey cebinden "Hrant'ın Türküsü" adlı kırmızı kapaklı bir kitap çıkardı. Baktım ki yelpaze olarak kullanıyor. Hâkim bir ara hareketlenir gibi olan Ogün Samast'ı tatlı sert bir üslupla; "Oğlum cevap verme. Öyle kafayı koyarım filan lafları etme" deyip susturdu. Yazıyı yetiştirmek için salondan çıktığımda duruşma devam ediyordu. "Bu sıcakta Allah herkese kolaylık versin. Özellikle de Fransız avukatlara simültane tercümanlık yapan o kızcağıza" diyerek ayrıldım.