Şair Nedim'in dizelerince "Yekpare Acem mülkünün feda" olduğu bu şehr-i İstanbul'un zaten tıkız trafiği, Başkan Obama'nın programına feda edildi valla. Bırakın kent içinde seyri sefer etmeyi, Cihangir'deki evimden çıkıp, Fındıklı'ya inerken bile bin zahmet çektim yahu. Neymiş, Mister Prizidant Tophane- i Amirane binasına gelecekmiş yarın (bugün). Daha 24 saatten fazla var ama şimdikten her nevi önlem alınmış. Çevrede metre kareye 2 sivil, 3 resmi polis düşüyor hesabımca. Direklerde patlak ampuller, kenar çimlerinde solgun çiçekler değiştiriliyor. Refüjlerde toz, çamur, kaldırımlarda çatlak gedik yerler sıvanıyor. Zaten 2 gecedir İstanbul'da ne kadar vidanjör, arazöz, çöp arabası, süpürge kamyoneti varsa hepsi seferber. Başkan'ın geçeceği cümle cadde ve sokaklar, bal dök yala kıvamında piri pak ediliyor. Madem beni, Fındıklı'dan karşı kıyıdaki nargile kahvelerine geçişe zorladınız. Madem ki, Tophane Tayfun Kulübü'ne bile ulaşmak bunca meşakkatli, ben de gider başkan beyin küçümen bir öğrenci grubuyla mülaki olup video konferans sistemiyle dünyaya da yayılacak muhabbetinin mekânını sızar, 'Yassah hemşerim'e rağmen çekerim fotoğrafları. Aha da bak içerdeyim işte. Bir grup Amerikalı ses ve ışık uzmanı ortam düzenliyor. Tarihi Tophane-i Amirane binası içten dıştan makyajlanıp, toplantıya hazır hale getiriliyor. Tam karşımda bir ufacık sehpa ve üzerinde 2 adet mikrofon. Obama'dan önce ben geçiyorum o kürsü-sehpaya ve "İyi çalışın çocuklar" şeklinde bir mini söylev veriyorum. O sırada bir Afro-Amerikan adam peydahlanıyor tepemde. Ortaokul İngilizcemle çıkarabildiğim kadarıyla "Kimim, neyim, neciyim, orda ne aramaktayım, çar çabuk yaylanmalıyım" sözleri ediyor. Güvenlik açısından mühimseyip "Washington'dan geldin bağdan beni mi kovuyon aga?" demiyor, "Orrayt sör" deyip çıkıyorum dışarı. 2'ye 7 ölçülerindeki o adamı siz de görseniz "Van minüt" diyecek halimin olmadığını anlardınız.