Pazartesi akşamı saat 18.00 sularıydı. ABD lideri Obama'yı getiren uçak Ankara'dan havalanmış İstanbul trafiği ise ajanslardan geçen bu haber üzerine neredeyse durma noktasına gelmişti. İşte tam o sırada, atv öğle haberlerini hazırlayıp sunan yakın arkadaşım Aslıgül Atasagun'dan şöyle bir mesaj aldım cep telefonuma:
"Beraber Conrad Otel'de kalalım mı?" Can sıkıntısıyla, espri yapmak için gönderilmiş olduğunu varsaydığım bu mesaj üzerinde durmadım bile. O da anlamış olacak ki benim bu algımı bu kez telefon açarak durumun ciddiyetini aktardı bizzat. Dedi ki:
"Şaka yapmıyorum. Yarın benim evden işe gitme olasılığım neredeyse sıfır. Bu yüzden Conrad'da oda ayırttım bir yakınımızın aracılığıyla. Ama yalnız kalmak can sıkıcı geliyor. Eğer kabul edersen hem birlikte oluruz, hem de bakarsın Obama'nın bir gecesini izleme olanağı buluruz. Ne dersin?" Ne derim? Ne diyeceğim? Sadece,
"Aman Allah'ım. Obama ve ben aynı otelde bir gece! Buna inanamıyorum" derim...
Aramızda sayılı tuğlalar... Durumun ne kadar ciddi olduğunu kavrar kavramaz derhal harekete geçti tabii benim yine habercilik dürtülerim. Adrenalin tavanda tuttuk Conrad'ın yolunu.
Yollar kapalı, arkadan gitseniz olmuyor, yukarıdan inseniz olmuyor. Güvenlik gerekçesiyle saat 20.30'da otele giriş yapmamız gerektiği söylenmiş. Anlıyoruz ki Obama Dolmabahçe'den Conrad'a saat 20.30'dan sonra geçecek. İkimiz birden bildiğimiz tüm duaları sıralarken halimize acıyan taksinin şoförü de bize eşlik ediyor.
Sonunda, yolun yarısını sicim gibi yağan yağmura rağmen yürümeyi göze alarak varabiliyoruz otelin girişine. Bize söylenen saate tam 5 dakika kala. Önce girişteki görevli polis memurlarını sonra da ikinci girişteki özel güvenlik birimlerini otelin gerçekten müşterisi olduğumuza ikna etmemiz epeyce yoruyor bizi.
Çok şükür ki dünya lideri gelmeden girişimizi yapıyoruz 1023 no'lu odaya. Böyle bir şans olabilir mi? Biz 10.katta, dünyanın göz bebeği Obama 12. katta! Derhal lobiye inip, bizim gibi meraklı olan İspanyol kafile ile birlikte Obama'nın kapıdan girişini beklemeye koyuluyoruz. Bir kez daha anlıyoruz ki, siyahi ırka mensup insanlar birbirine çok benziyor. Obama olduğunu sandığımız 3 Amerikalı da gizli servis elemanıymış meğerse! Anlayacağınız Obama'nın otele giriş yapıp yapmadığını dahi kavrayamadık. Sonradan öğrendik ki biz zaten boşu boşuna ön kapıda bekleşmişiz. ABD lideri otele saat 21.00 gibi arka kapıdan giriş yapmış, odasına dinlenmeye çıkmış bile.
Votka martini ve sabah sporu... Pes etmek yok! Onu göremeyebiliriz ama onu tanıyan bilenden odasında ne yaptığını, ne yediğini, ne içtiğini öğrenebiliriz. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekipler bir tarafımızda, bomba uzmanı köpekleri ile lobide dolaşan gizli servis personeli bir tarafımızda başlıyoruz etrafı izlemeye. Ortalıkta meraklı meraklı dolaşan bu iki kadını kim merak etmez,
"Bunların dertleri ne?" diye. Obama'nın yakın korumalarından olduğunu sandığımız bir gizli servis elemanı bizim asıl niyetimizi öğrenme maksadıyla yanımıza gelip sohbet etmeye başlayınca detaylara ulaşıyoruz. Odasına çıkar çıkmaz hemen Amerika'daki eşini arayıp uzun uzun sohbet ettiğini, sonra da birkaç gündür devam eden yorgunluğunu atmak için aşağıdaki bardan serinkanlıların içkisi olarak bilinen votka martini istettiğini öğreniyoruz. Mali konularda kaçakçılığa karşı önlem almak amacıyla kurulan ve bağımsız bir teşkilat olan
"Secret Servis" in 400 adamıyla işbaşında olduğunu ve birçoğunun 2 hafta öncesinden gelip
Türkiye'ye konuşlandığını anlatıyor bize. Conrad'daki 11, 12, 14 ve 15. katların tümünün günler öncesinden rezerve edildiğini ve tüm iletişim sisteminin değiştirilerek Amerikan sisteminin yerleştirildiğini, odasına girecek temizlikçiden garsona kadar herkesin Amerika'dan getirildiğini ve Obama'nın yakınına tek bir Türk polisinin dahi yaklaştırılmasının mümkün olmadığını ve hatta otelin giriş kapısındaki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne ait xray cihazına dahi güvenmeyip kendi xray'larıyla değiştirdiklerini aktarıyor...
Allah ABD'lilere yardım etsin... Bu son söylediğine biraz bozuluyor gibi olsak da,
"Ne yapalım canım. Adamlar Amerikalı" deyip vazgeçiyoruz polemiğe girmekten! Uzun ve yorucu gecenin ardından sabah 08.00'de yeniden ayaklanıp etrafı kolaçan etmeye başladığımızda ise Başkan Obama'nın otelin spor salonunda 40 dakika boyunca spor yaptığı bilgisi geliyor kulağımıza.
Gün boyu sürecek yoğun programına başlamadan önce 12. kattaki salonda danışmanlarıyla son toplantıyı yapıp,
Türkiye'deki son gününü iyi değerlendirmek için startı veriyor Amerikalı lider. Önce İstanbul konsolosluğunda görevli tüm Amerikalı personeli aileleriyle birlikte kabul ediyor, sonra da
Türkiye'deki dini liderleri. Bu arada Başbakan Erdoğan ile birlikte bir araya geleceği salonlardan birinde hummalı bir dekorasyon çalışmasına tanık oluyoruz ve tam o sırada Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın otelin ön kapısından giriş yaptığını görüyoruz. Kırmızı koltuklar ve Hereke menşeili halılarla donatılan salondaki görüşmeden hemen sonra ise iki lider saat tam 10.45'te Conrad'dan İstanbul turu için çıkış yapıyorlar...
Şimdi birçoğunuzun merakla şu sorunun yanıtını aradığınızı hissediyorum bu yazının sonunda:
"Eee, Obama'yla görüşebildin mi? Onun elini sıkıp, birkaç soru sorabildin mi? Bir kare fotoğraf çektirebildin mi?" Ne yazık ki hayır sevgili okurlar. Onunla bir araya gelemedim, sohbet etme imkânı da çok çabalamama rağmen yakalayamadım ama bir şeyi çok net gördüm...
O da ABD liderlerinin nasıl yüksek standartlarda korunduğunu. Ve dedim ki Aslıgül'e;
"Allah Amerikalılar'a yardım etsin"
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 8 Nisan 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/08//haber,69F26859BDCE48658B4BD21D64FE9517.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.