kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
20 Mart 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Sevilay YÜKSELİR
SEVİLAY yazıyor

Gerçeği yazmanın bedeli tetikçilik mi oluyor hocam?

Biliyorsunuz. SABAH'ta yazmaya başladığım ilk günlerde piyasada çok büyük bir kavga vardı. Vatan Gazetesi, CHP'li Mehmet Sevigen'in Beşiktaş Belediyesi sınırları içinde inşa edilen Selenium'la ilgili pazarlıklarına dair sözleşmeyi manşetinden yayınlamış, Sevigen de bu manşete karşılık olarak gazetenin sahibi Zafer Mutlu'yu, Bakırköy Belediye Başkan adaylığı konusunda kendisine baskı yapmakla suçlamıştı.
Düşünün. Bir yanda Türkiye'nin en etik, en keskin ve en muhalif haberciliğini yapmakla övünen bir gazete, diğer yanda ülkenin bir numaralı muhalefet partisi CHP liderinin sağ kolu.
Karşınızda bu fotoğraf, elinizde bu kavganın ayrıntılarına dair müthiş kulisler, bilgiler ve belgeler...
Fotoğrafın derinliklerine bakıyorsunuz... Aman Yarabbi!
İşin içinde rant var! İşin içinde milletin arazisini peşkeş çekmek var! Bu peşkeşi kamufle etmek için kamu vicdanını titretmek var!
Üstüne bir de iktidar partisi AKP'nin (diskalifiye olmuş olsa da) 15 yıllık belediye başkanının geleceğini devam ettirmek adına sürdürülen müthiş bir pazarlık var... Böyle bir haberi görünce hangi gazeteci kalemine sarılmaz ki?
Daha çok su kaldıracağına inandığım bu kavgaya ilişkin ayrıntıları bu köşeden okudunuz detayıyla. Bu yazılanların, yazıya konu olan şahısların canını çok sıktığını biliyordum ama niye yalan söyleyeyim yazdıklarımın bazı meslektaşlarımın da keyfini kaçırmış olabileceğini hesaplamıyordum.
Aslında, "meslektaşlarımla tartışmamak" üzerine kendi kendime verdiğim bir söz vardı ama galiba bu sözümü tutamayacağım sevgili okurlar. Ne yazık ki, geçmişiyle hesaplaşmadan, aynaya bakmadan bana etik dersi vermeye kalkanlara bir iki çift sözüm olacak buradan.
İlk yazımdan hemen sonraydı. Habertürk gazetesi yazarı çok sevgili arkadaşım Balçiçek Pamir ve Vatan gazetesi yazarı Aydın Ayaydın tarafından sıcak bir yemek daveti aldım. Ancak, yeni işimi kutlama niyetiyle yapıldığını düşündüğüm bu yemek, üniversiteden de hocam olan Aydın Ayaydın'ın, yazılarımın içeriğine dair yaptığı uyarılar nedeniyle pek bir can sıkıcı geçmişti. Elbette ki Ayaydın'ın yazarı olduğu gazetenin sahibi ile ilgili yazılmış olan yazıma destek vermesini beklemiyordum ama "Sen tetikçilik yapma! Boş ver. Yazma böyle şeyleri!" ifadeleriyle de aşırıya kaçıldığını düşünüyorum doğrusu.
Buna rağmen, "Büyüğündür, hocandır, seni gerçekten sever Sevilay" deyip, o gün öğle yemeğinde konuşulanları zihnimde bir kenara yazıp, inandığım yoluma devam ettim.
Dedim ya baştan. Aslında yazmayacaktım. Girmeyecektim bu tür mevzulara. Ama geçtiğimiz akşam bir davette karşılaştığım Vatan gazetesi yazarı Can Ataklı'nın, "Hayırlı olsun. Yazılarını haftada ikiye çıkarmışlar. Demek ki, bizim Zafer'le ilgili yazacak çok şeyin var daha" sözlerini sarf etmesi, beni acayip tahrik etti bu yazıyı yazmak konusunda. Belki sorsanız kendisine, "Yahu espri yaptım Sevilay'a. Alınacak ne var bunda?" diyecektir ama meslek büyüğüm saydığım Ataklı'nın geçmişte kendisine yapılan bu tür eleştirilere nasıl tepki verdiğini ve bununla ilgili nasıl sıkıntılı bir dönem geçirdiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.
Aynı gecede karşılaştığımız sevgili Aydın Ayaydın Hocam'ın da yine birçok gazetecinin bulunduğu bir ortamda bir önceki yemekte ettiği sözleri yinelemesi beni hem şaşırttı, hem kırdı!
Şaşırttı, çünkü aynı Ayaydın, 2007'de kendisi de bu gazetede yazarken yine benim yaptığım POAŞ ve Hilton'la ilgili haberlerimi yere göğe sığdıramamış, "Sevilay yine patlatmışsın bombayı! Nerden buldun bu POAŞ'ın sır gibi saklanan vergi raporunu? Nasıl çıkardın bu Hilton skandalını ortaya?" diyerek takdir etmiş insandır.
Kırıldım, çünkü bu sözleri söyleyen kişi, üniversiteden bu yana beni tanıyan ve gazeteci kimliğime leke getirmemek adına nasıl bir mücadele verdiğimi bilen, mesleğimin ilk yıllarında yaptığım yerel gazetecilikte dahi hiç kimseye boyun eğmemek adına gösterdiğim duruşa saygı duyduğunu söyleyen kişidir!
Peki, değişen ne oldu ki ben tetikçi oldum?
Ne yapmalıydım? Yoksa haber ile ilgili detayları sayfaya değil, bir kenara yazıp, bir gün lazım olur deyip kirli sepetine mi atmalıydım? Ya da sevgili Ayaydın Hocamı yemeğe davet edip, "Hocam elimdeki bilgiler ve belgeleri bir görsen aklın şaşar" deyip, Zafer Mutlu'ya haber mi salmalıydım?
Ey sevgili okur! Söyle bana... Hangisi tetikçilik? Hangisi yağcılık?


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın