Giriş Saati : 03.04.2009 10:19 Güncelleme : 03.04.2009 20:40
Birkaç yıl önce gazete manşetlerine yansıyan bir haberde, Avrupa'da yaşayan yaklaşık 4 milyon Türk'ün yüzde 33.7'sinin yaşadığı ülke vatandaşlığına geçtiği anlatılıyordu. Sanırım bu oran yüzde 50'ye yaklaşmıştır.
Yani 1 milyonun üzerinde Türk şalgam renkli AB pasaportu taşıyor. Bu haberi okurken AB vatandaşlığının şekilsel yönünden çok psikolojik yönlerini de düşününce Avrupa'da yasayan Türklerin, kim ne derse desin, müthiş bir uyum yeteneğine sahip olduğunu düşündüm.
Tarihsel süreçte bir grubun göç ettiği topraklarda azınlık olma sürecinin ne kadar uzun sürdüğü göz önüne alınırsa, Avrupa'da yaşayan Türklerin ne müthiş bir uyum sürecini gerçekleştirdiği daha açık ortaya çıkar. Bunda tabii son yıllarda iletişim teknolojisindeki gelişmeleri de gözönünde bulundurmak gerekiyor.
Avrupa ülkelerinde kendi bakkal, manav, kahve, ibadethane gibi yerlerini oluşturan vatandaşlarımız coğrafi köken konusunda da iliklerine işlemiş kalıplardan artık kurtulmaya başladılar.
''Memleket neresi?'' gibi o büyülü soru, Avrupa coğrafyasında sorulduğunda cevap, bundan on yıl öncesine kadar Türkiye'deki herhangi şehir, kasaba ya da köy adıyla savuşturulurken artık Münih, Kopenhag, Stockholm gibi cevaplar verilmeye başlandı. Bir haberle ilgili olarak gittiğim Kopenhag yakınlarındaki Nyköbing köyünde, yanıma yaklaşan Türk delikanlılar halimi hatırımı sorduktan sonra, ''Nasıl köyümüzü beğendiniz mi?'' diye sormuşlardı. Ben de ''Siz nerelisiniz?'' diye sorunca ''Buralıyız'' deyip beni şaşırtmışlardı. Halbuki ben onlardan Cihanbeyli, Polatlı, Kulu veya Şarkışla gibi bir cevap bekliyordum Aynı tutum Avrupa'da yayın yapan Türk gazetelerinin Avrupa sayfalarında da gözlenebiliyor. Bir habere konu olan Türklerden bahsedilirken, Münihli, Dortmundlu, Parisli gibi ifadelere rastlayabiliyorsunuz. Bir evlilik ilanında şöyle bir ifadeye rastladığımı da anımsıyorum. ''Geliri düzgün, Mannheimli bir beyim...''
Danimarka'nın Fredericia şehrinde yaşayan bir hanımla tanıştığımda da coğrafi köken, aidiyet, genelleme ve önyargı duygularının da uyuma maruz kaldığını izledim. Önce Fredericia'nin, Danimarka'nın Anadolusu olarak görülen Jutland bölgesinde, tersanesiyle ünlü bir şehir olduğunu belirtmem gerekiyor. Sohbetimiz biraz ilerledikten sonra Fredericialı hanım nerede oturduğumu sormuş, ben de ''Kopenhag'' yanıtını vermiştim. ''Siz iyi bir insana benziyorsunuz. Hayret, Kopenhag'dan pek adam çıkmaz da'' deyince elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırmıştım.
Sosyolog veya antropolog değilim ve bu uzmanların alanına giren konularda da fikir beyan etmenin yanlış olduğunu düşünüyorum, ancak belli bir coğrafi bölgeden gelen insanların ortak özelliklere sahip olduğu belki söylenebilir, ama bu özellikler de yüzyıllar süren bir süreç sonucu gerçekleşmiş olmalı. Danimarka'da 30 yıllık bir geçmişleri olan Türklerin, Türkiye'yi sanki unutmuşçasına Danimarkalı olmaları, hatta Danimarka'nın belli şehirlerinde oturan Türklere ortak karakter özellikleri yüklemelerinin izahı ne olabilir? Bir milyona yakın Türk, artık Avrupalılığın tescili olan şalgam renkli pasaportla Birlik vatandaşı olarak yaşıyor. Türkçemizde bulunan isimden isim ve sıfat üretme ekleri ve önyargılarıyla da Avrupa Birliği'ne hızla uyum sağlıyorlar.