Büyük depremden sonra ülkemizde
"depremci esnafı" türemişti...
Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes gelecekteki bir İstanbul depremi hakkında atıp tutuyor, halk da bunların ağzının içine bakıyordu... İçlerinde yeni bir deprem için gün ve saat veren serseri bile vardı...
"Yatay atılım",
"düşey atılım",
"öncü", "artçı" gibi kelimeler çoluk çocuğun ağzına düşmüştü...
Sonra, bu esnaftan bazılarının
"Karadeniz yönünde ev satmak için halkı korkutup Marmara kıyılarından kaçırmaya çalıştıkları" anlaşıldı.
Geriye kala kala, deprem konusunda sözüne kesinlikle güvenilir bir tek adam kaldı: Profesör Şener Üşümezsoy.
Boş zamanlarında yapsatçılık etmiyor, memur maaşına talim ediyordu. Halkı gereksiz korkulara salmayacak kadar dürüsttü. Çünkü azıcık deliydi.
Türkiye'de olumlu herhangi bir iş yapabilmek için önce
"adını deliye çıkarmak" şarttı.
"Anket" konusunda da böyle bir tek adam var: Tarhan Erdem.
Seçim anketlerinin öyle suyu çıkarıldı, kör kör parmağım gözüne öyle rezillikler edildi ki, hiçkimse hiçbirine güvenmiyor.
Bunu
"matbuat sahtekârları" da anladılar.
Vahşi muhalefet yapan
"malum yayın grubuna" bakıyorum, buruk görünüyorlar... Umutsuzlar ama gene de ara sıra kılçık atmayı deniyorlar... Tablonun değişmeyeceğini gördüler, iki yıl önceki gibi dellenemiyorlar ama gene de
"AKP'nin oyları yüzde 30'un altına düşerse" gibi çocukça faraziyelerle okurlarına hem umut satmaya, hem kuşku yaratmaya çalışıyorlar... İki puan etkileyip düşürsek kârdır abi, hesabı... Üstelik ticarette
"müşteri memnuniyeti" de esas değil midir?
Halkın güveneceği bir tek adam kaldı, Tarhan Erdem.
Adamın üstüne öyle bir çullanmışlar, öyle hakaretler yağdırmışlardı ki, seçim gecesi, yay gibi gerilmiş sinirlerine hâkim olamayıp televizyonda, canlı yayında, basın ağzıyla söylersek
"gözyaşlarını tutamamıştı" ... Haklı çıktığına sevinememişti.
"Oha" demişler,
"çüş" demişler,
"erdemli tarhana" diye dalga geçmişler,
"kaç para yedin" diye sormuşlar,
"ham yalancı, kalın sahtekâr, kaba soytarı, densiz ve yontulmamış kurnaz, ya sayı saymayı bilmiyor ya da dayak yememiş" diyecek kadar ileri gitmişlerdi çünkü.
Seçim tokadı suratlarında patladı ama onlar büyük bir yüzsüzlükle hiçbir şey olmamış gibi davrandılar. Tövbe, tam tersine, zeytinyağı gibi üste çıkıp saldırganlığa daha beter hız verdiler.
Bakınız, Erdem'in araştırma şirketinin adını ha deyince söyleyemedim.
Gerek yok, çünkü halk da bilmez.
Halk,
"kişi olarak" onu tanır. Çıkıp ne söylerse herkes inanacaktır. Ama kendi gözleriyle onu görmesi, kendi kulağıyla sesini duyması şarttır.
Erdem'i bu kez televizyonda niçin göremedik? Gazetelerde neden yok?
Çıkaracak babayiğit mi yok, amigo sunucular arasında?
Suçu, doğruları söylemek midir?
Ondan utanıyorlar mı, iki sene önce küfür ettikleri için? Yoksa ona
"istediklerini söyletemeyeceklerini" biliyorlar da bu yüzden mi görmezden geliyorlar?
Yoksa, sonucu önceden belli bir belediye seçiminde, boşu boşuna ciddi ve dürüst bir anket yaptırıp
"malumu ilam etmek" için onca para harcamak enayilik midir?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 26 Mart 2009, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/26//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.