Her zaman söylüyorum: Türkiye'de üretilen sanatın düzeyiyle Batıda ortaya koyulan sanatın düzeyi arasında nitelik bakımından neredeyse hiçbir fark yok. Çok altında fiyatlandırılıyor.
Geçenlerde İngiltere'nin dünyaca ünlü müzayede kuruluşu
Sotheby's bir satış düzenledi ve
çağdaş-modern Türk sanatının örneklerini pazarladı. Satışa sunulan parçalar
Türkiye'deki fiyatlarının çok üstünde rakamlara alıcı buldu.
Her ne kadar izleyenlerin önemli bir bölümü
Türkiye'den giden galeri yöneticisi ve ressamlar idiyse de, bu gelişme öyle görmezden gelinecek gibi değildi. Bunun üstüne
Türkiye'de de ilgili çevrelerde bir tartışma başladı.
Tartışma görülebildiği kadarıyla iki koldan ilerliyor.
Birincisi çağdaş-modern Türk sanatının daha içsel sorunları üstünde yoğunlaşıyor. İkinci tartışma ise doğrudan doğruya piyasa-koleksiyoner-fiyat üstünde cereyan ediyor. İlk tartışmayı bir yana bırakacak olursak ikinci problem çok daha çarpıcı.
Çünkü 1980'lerden bu yana üstünde durulsa da henüz yeterince profesyonelleşememiş bir alanın ihtiyaçlarını ve bundan sonra kazanması gereken nitelikleri, alması gereken önlemleri saptamaya çalışıyor.
ÖZÜRLÜ BİR DÜNYA
Çağdaş Türk sanatının başlangıcı olarak 1980'lerin ortasını işaret etmek yanlış olmaz. İlk kez o dönemde resim ve heykel alanının sadece sanatçının emeğiyle sınırlı olmadığı, bu dünyanın ayrılmaz parçası olarak
eleştirmenleri, galerileri ve genel olarak piyasa elemanlarını görmek gerektiği konusunda bir uzlaşmaya varıldı. Bunu izleyen dönemde (eleştirmenler bir yana) ilk defa ciddi bir koleksiyoncu çevresi oluştu.
Bazı iş adamlarının adları, çağdaş sanata yatırım yapan ve onu biriktiren insanlar olarak İstanbul'da ve Ankara'da duyuldu. Onun ardından da hem olumlu hem de olumsuz gelişmeler kendisini gösterdi.
Bazı koleksiyonerler ellerindeki birikimi oluşturdukları kurumlar aracılığıyla kamuoyuna sunarken bazı koleksiyonerler de ekonomik krizler nedeniyle servetlerini ve ellerindeki sanatsal birikimi yitirdiler. İnsanlar gidip onlara sattıkları yapıtları çok farklı fiyatlardan geri almak zorunda kaldılar. Bu da bir güven sorunu doğurdu.
Bu oluşumların hiçbirisi
Türkiye'de somut, kalıcı bir piyasa kurmaya yetmedi. İşte böyle bir ortamda şimdi Sotheby's yeni bir girişimde bulunuyor. Çok muhtemeldir ki, gerçek bir piyasa ve fiyat politikası bugünden sonra devreye girecektir. Şimdi soru şu: Bu uluslararası kuruluş, ne oldu da, ansızın Türk sanatıyla ilgilenmeye başladı?
SANATLA DÜNYAYI YAKALAMAK
Bu sorunun birçok yanıtı var. Aralarında en önemlisini bence günümüz Türk görsel sanatının niteliği meydana getiriyor.
Ben yıllardır bu işle ilgilenen birisiyim ve sadece eleştiri yazmakla kalmadım.
Çeşitli dönemlerde sergiler düzenledim. Bu alanın önde gelen kurumlarında danışmanlık yaptım, hâlâ da o görevlerim devam ediyor.
Günümüz sanatının özellikle Avrupa ve Amerika'daki konumunu, sorunlarını yakından bilirim. Profesyonel olarak yaptığım işlerimden birisi budur.
O açılardan bakınca, şimdi Türkiye'de üretilen sanatın düzeyiyle Batıda ortaya koyulan sanatın düzeyi arasında nitelik bakımından neredeyse hiçbir fark olmadığını birçok kez belirttim. Bir daha vurgulayayım:
Türkiye'nin dünyayı kültürel planda ilk defa bir 'eşzamanlılık' içinde yakaladığını hatta imkan bulursa ona katkı yapabilecek güçte olduğunu söylemek gerekir.
Bu son derecede önemli bir gerçektir.
Aradaki fark fiyatlar söz konusu olduğunda ortaya çıkar ve birkaç nedenle böyledir.
Birincisi bizde uluslararası bir piyasa ilişkisi bulunmadığından, okuldan yeni çıkmış bir genç sanatçı işine dünyada yerini edinmiş sanatçıların yapıtlarına uygun gördüğü kadar fiyat koyar, kimse de buna itiraz etmez. Öte yandan önde gelen sanatçıların yapıtları göz önüne alınırsa, bu defa da fiyatların uluslararası rakamların çok altında fiyatlandırıldığı görülür ki, işte Sothebey's'i buraya yönelten asıl neden budur.
Dünyadaki kriz olmasa dahi görsel sanatlar alanında bir krizin olduğu epeydir bilinmekteydi. Nedeni o piyasadaki fiyatların olağanüstü mertebelere erişmesiydi.
Bugün ancak çok büyük kapital birikimlerinin harcayabileceği rakamlar telaffuz edilmektedir piyasada ve bu durumun hiçbir reel gerekçesi yoktur. Sotheby's fiyatı elverişli, yüksek düzeyli yapıtları bulmak ve onları uluslar arası piyasaya taşımak için
Türkiye'ye geliyor. Bir diğer neden şu:
Çağdaş sanat dediğimiz çok daha politik, güncel meselelerle iç içe geçmiş, çok yaratıcı, yerleşik anlayışları alt üst eden sanat artık Avrupa ve Amerika'dan çok dünyanın çevre ülkelerinde üretiliyor. Uluslar arası bienaller bunun bir göstergesidir. Sao Paolo veya İstanbul bienali, dünyanın ilgi odağıdır. Yakında buna daha uzak ülkelerin (belki Tahran, belki Pekin, belki Lahore veya Nairobi) katılacaktır. İster Oryantalist diyelim ister egzotik, buralarda üretilen sanat çok daha sıcak, canlı ve heyecan vericidir.
Türkiye bu uyanışa çok önemli bir merkez olarak dahil oluyor.
O zaman son söz şu: Kriz demeyip, büsbütün düşmüş fiyatları göz önünde bulundurarak bu alana yatırım yapanlar, bunu bilinçli bir biçimde yönetenler yarın öbür gün ne kadar doğru yaptıklarını anlayacaktır. Sotheby's'e belki de kafa tutacaktır. Ne yapalım, burjuva olmak kolay değil!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 15 Mart 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/15/pz/kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.