Hayat bazı masallardaki gibi boşa çaba harcamaktan öteye bir şey değil midir?
Az gider, uz gider ve dönüp baktığınızda sadece bir arpa boyu yol gittiğinizi mi görürsünüz?
Bu coğrafyanın siyaset ve düşünce gündeminin son yüzyılına bakarsanız, bir arpa boyu yol bile gidemediğimizi de düşünebilirsiniz.
Mesela bakın hâlâ birileri 28 Şubat postmodern darbesini anayasal bir yansıma olarak sunmaya çalışıyor. Bu
"Birileri" arasında tüm hayatını demokrasiye endekslemiş ve iki kez de darbelerle başbakanlıktan uzaklaştırılmış olan Süleyman Demirel'i görünce, onun hayatının bu döneminde Abdülhamit'in sivil paşalarına benzemeyi seçtiğini düşünüyorsunuz.
Olaya böyle baktığınızda, 1876 Anayasası'nın 113'üncü maddesini kullanarak Mithat Paşa'yı sürgüne ve ölüme gönderen ve aynı Anayasa'nın 7'nci maddesine dayanarak Meclis-i Mebusan'ı fesheden 2'nci Abdülhamit'in yaptıkları da anayasal yansımalar olarak sunulamaz mı?
Padişaha siyasi gerekçelerle mahkemesiz sürgün yetkisi veren 1876 Anayasası'nın 113'üncü maddesi sivil paşaların en ünlülerinden Damat Mahmut Celalettin Paşa'nın manevraları sonucu son dakikada kabul edilmemiş miydi?
Düşünün ki o anayasayı hazırlayan komisyonun başkanı da Mithat Paşa'ydı.
Darbelerin meşruiyeti Aslında bütün askeri darbeler de Cumhuriyet'i koruma ve kollama görevini Silahlı Kuvvetler'e veren
"İç Hizmet" mevzuatı doğrultusunda yapıldıkları için hem yasal hem de meşru değil midirler?
Vatan'da Bilal Çetin'e verdiği demeçte, MGK ve 28 Şubat Muhtırası (veya MGK kararları) hakkında neler söylemiyor ki Demirel...
- "... Şimdi 28 Şubat nedir? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 118. maddesine göre bir MGK var. Bu anayasal mı? Peki, bu kurulun neyi konuşup neyi konuşmayacağını kim tayin ediyor? Anayasa. Bu Anayasa yüzde 92 oy almış mı? Bu oyu bugün postmodern darbe diye çırpınanların çoğu da vermiş mi?" -
"...18 madde var burada. Burada devlet böyle işler. Devletin işleyişinde böyle bir iş yok. Şunu da söyleyeyim. Oraya gelmiş hükümet, bunlara mutabık değilse o anda istifa eder gider. O dahi darbe değildir. Devletin işleri nasıl görülecek canım..." -
"...MGK toplantıları çok seviyelidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek siyasi, mülki ve askeri memurlarından müteşekkildir. Türkiye'de 40 tane önemli adam bul derseniz, oraya girerseniz kâfidir. Bazen sağlı sollu tartışmalar oldu ama herkes dikkatliydi. Çok seviyeli konuşmalar olmuştur." Kader hükmünü icra eder Aslında Demirel'i de 28 Şubat'ta oynadığı rol yüzünden fazlaca eleştirmenin pek anlamı yok artık.
Sonunda Mesut Yılmaz'ı Başbakan yapmak için kendi kurduğu DYP'yi böldü ve yokluğa mahkûm etti... Mesut Yılmaz da Demirel'e beslediği minnet duygularını, Demirel'in Cumhurbaşkanlığı süresinin uzatılmasını engelleyerek ödedi.
"Çok seviyeli konuşmalar" yapılan MGK'da dönemin Cumhurbaşkanı Sezer ile dönemin Başbakanı Ecevit'in birbirlerine anayasa fırlattıklarını ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın Cumhurbaşkanı'na
"Nankör kedi" diye bağırdığına tanık olduk.
Ve 28 Şubat'ın İstanbul Belediye Başkanlığı'ndan alıp hapse gönderdiği
Recep Tayyip Erdoğan da Başbakan oldu.
Latin şairi Ovidius bir şiirinde
"Bir gül ölünce geride dikenleri kalır" demiş ya.
İşte öyle bir durum var ortada.
Demirel postmodern darbeyi savunarak demokrasiyi rafa kaldırdığında, geride sadece dikenleri kalmıyor mu?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 12 Mart 2009, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/12//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.