Vakur olmak ya da vakarla hareket etmek hasmınıza ya da muhatabınıza gösterdiğiniz tavrın sertliğiyle ölçülmez. Kendi
yaptığınızın doğruluğundan eminseniz bunun haklılığını, doğruluğunu, yerindeliğini başkalarını hele hele ülkenizi dünyada temsil etmiş kişileri harcayarak, onları istiskal ederek kanıtlamaya çalışmazsınız. Gerek yoktur. Özel konuşmalarda size söylenenleri kamu alanında herkesle paylaşmak da siyaset ahlakı açısından pek muteber bir davranış olmasa gerektir.
İşin bu tarafını geçecek olursak
Başbakan'ın Davos'taki diplomatik teamüllerle pek örtüşmeyen ama siyaseten çarpıcı çıkışının
önemli sonuçları olduğuna şüphe yok. Ancak tüm sonuçların da henüz belirginleşmediğini görmek gerekir.
Başbakan Erdoğan İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres'in saldırgan üslubu karşısındaki "hakiki" çıkışıyla bugüne dek yapılmayan bir işi gerçekleştirdi. Batı ittifakının bir üyesinin başbakanı İsrail'in Gazze saldırısının gerekçelerini kabul etmediğini, saldırının şiddetini orantısız bulduğunu ve bunlarla ilgili açıklamaları yetersiz bulduğunu Batılı bir bağlamda ve açıkça söyledi. Bu çıkışın Peres gibi, dünyada İsrail'in yaptıklarını meşru kılma misyonunu yüklenmiş bir tarihsel şahsiyete karşı yapılmış olması da bir
dokunulmazlık zırhını deldi.
Peres'in konuşmasına öfkeli bir cevap veren,
öfkeyi bir hitabet üslubu olarak kabul ettiği de bilinen Başbakan bu ülkeyle ilişkilerin geleceği hakkında ise öfkeyle karar verilmeyeceğini vurguladı. Ancak
Türkiye-İsrail ilişkilerindeki bir gerilim tüm Gazze saldırısı ve son Davos olayı sırasında da su yüzüne çıktı.
Dayanılması güç gerilim Türkiye ile İsrail'in stratejik ilişkilerinin sürdürülebilmesinde önemli bir unsur
Türkiye'deki kamuoyunun Filistinlilerin kaderine yönelik hassasiyetidir. Genelkurmayca da altı çizilen stratejik boyutla İsrail politikalarına karşı kamuoyu tepkisinin çatışması ilişkilerde
dayanılması güç bir gerilim yaratıyor. Filistin meselesinin hakkaniyetli bir çözüme ulaşmaması durumunda ve bugünkü konjonktürde bu gerilimin taşınamaz bir hale gelmesi ihtimali de güçleniyor.
Başbakan Erdoğan paneldeki ilk konuşması sırasında Hamas'ın siyasi sürece dahil edilmesi hakkındaki görüşlerini de Davos katılanlarıyla paylaştı. Gazze saldırısı sırasında güçlü şekilde ortaya çıkan
Hamas'ı kollayan bir tavır almanın ötesinde bu vurgulamanın iki sonucu daha var.
Türkiye Hamas üzerinde Filistin siyasetine dahil olma baskısı kurabiliyor. Bunun gerekliliğini de artık ABD dışında tüm ilgili ülkeler görüyor.
İkincisi ve belki de daha önemlisi
Türkiye'nin konumu Hamas üzerindeki İran etkisini de azaltabilecek bir ağırlık taşıyor.
Başbakan bu çıkışıyla ayrıca bir mesaj daha vermiş oldu:
Türkiye olmadan İsrail'in güvenliği de tam olarak sağlanamaz ve bu nedenle de Ankara'nın bölgesel rolünün sürmesi, yaptıklarının doğru değerlendirilmesi gerekir. ABD'nin bölgeye dönmesi
Türkiye'nin son yıllarda kendisine açtığı stratejik manevra alanını yok etme sonucunu vermemelidir.
Türkiye dış politikası bölgesel çözüm arayışlarının bir parçası olmalıdır ve
Ankara'nın sözüne dikkat edilmelidir.
Üstelik Başbakan Erdoğan bölgedeki kitleler üzerindeki etkisiyle
Türkiye'nin siyasetlerini destekleyebilecek bir manevi tabana sahip olduğunu da söyleyebilecek durumdadır.
Başbakan Erdoğan'ın söylediklerinin İsrail toplumuna yönelik olmadığını belirtmesinin ardından Peres'in telefon etmesi ve diğer tepkiler
İsrail'in de olayın boyutlarını pek
büyütmemek istediğini ve mesajı aldığını gösteriyor. ABD'nin alttan alan tepkisini de bu şekilde görmek gerekir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 1 Şubat 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/01//haber,74B144B2E5194B819499ED134CA798DE.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.