Salı gününe kadar Barack Obama bir umut, herkesin kendi beklentilerini üzerine yansıttığı bir siyasetçiydi. Salıdan itibaren milyarlarca insanın hayatını etkileyecek kararları veren, ve
artık hayat hikayesi veya söyleminin çekiciliğinden değil
yaptıklarından dolayı hakkında karar verilecek, dünyanın en güçlü devletinin başkanı. İşinin zor olduğuna şüphe yok. Sözünü verdiği değişimin önüne
güçlü çıkarların pis engeller koyacağına, dünyayla kurmak istediği ilişkiyi baltalamak isteyenlerin bulunduğuna da.
Gene de konuşmasına ülkesinin içinde bulunduğu durumun dürüst bir değerlendirmesiyle başlayıp bu tabloda milletin ortak sorumluluğunu vurgulayan bir siyasetçinin güven uyandırmaması mümkün değil. "Bugün korku yerine umudu, çatışma ve ayrışma yerine
amaç birliğini seçtiğimiz için buradayız" derken de herhalde kendi halkı kadar gözlerini büyük beklentilerle üzerine dikmiş dünya kamuoyuna da önemli bir mesaj veriyordu.
Türkiye kamuoyu ve devleti
ideallerle çıkarları harmanlayan bir siyaset anlayışına pek aşina değil. Özellikle hukuk, insan hakları, eşitlik, çokkültürlülük gibi değerlere özel önem atfedenlerden genelde pek de hazetmiyor. Yeni başkan dünyayla kurduğu ilişkilerde hem bu değerleri ön planda tutacağının işaretini verdi hem de Ortadoğunun tümüne şöyle seslendi: "Halklarınızın sizi ne yıktığınızla değil ne inşa ettiğinizle değerlendireceğini de bilin." Gene, kendisini yumuşak buldukları için şiddetle dize getirebileceklerine inananlara da tavrını net bir şekilde koydu.
Bize saldırırsanız, amaçlarınıza terörle ulaşmaya çalışırsanız, yılmayız ve sizi yeneriz.
Öfkelenmeden dile getirilen bu kararlılık, amaçların ve yaklaşımın açıklığı, kafasındaki gelecek tablosunun netliği Obama'nın cazibesinin de sırrı herhalde.
Olgunluk sınavı olacak Obama döneminde
Türkiye-ABD ilişkilerinin bugün olduğundan daha yakınlaşması, iki müttefikin ortak çıkar alanlarını genişletmeleri ihtimali yüksek. Amerikan dış politika ve güvenlik gündeminin önemli maddelerinde
Türkiye bir rol oynayabilecek konuma, donanıma ve hazırlığa sahip. İki tarafın enerji işbirliği, Ortadoğu'nun istikrar içinde olması,
savaş yerine ekonomik kalkınmaya odaklanması gibi ortak çıkarları var. Kafkasların istikrarı, Rusya'nın emperyal dürtülerinin kontrol altında tutulabilmesi, İran'ın bölgede hegemonya kurmasının önüne geçilmesi ve bölgenin mezhepsel bir çatışma ortamına kaymaması da iki tarafın çıkarına hizmet eder.
Son Gazze faciasına kadar Ortadoğu barışında da
Türkiye'nin ön planda bir rol oynaması bekleniyordu. Başkanlığının ilk aylarında Obama'nın bir Müslüman ülkede yapmak istediği konuşma için
Türkiye'nin adının da en güçlü adaylar arasında sayılması bunun bir sonucuydu.
Türkiye Gazze krizinde, perde arkasında önemli bir rol oynadı. Sabırlı ve yaratıcı bir diplomatik performans sergiledi. Tüm hırgür içinde yalnızca Arap tarafıyla değil İsrail tarafıyla da diyaloğunu işbirliğini surdürdü. Bu sicilin üzerine Başbakan
Erdoğan'ın söylemindeki aşırılığın, bunun körüklediği ırkçı taşkınlığın gölgesinin düşmediğini söylemek ise zor.
Obama yönetimiyle ilişkilerde
Türkiye açısından en hassas konunun bu unsurdan etkilenmesi mümkün. Yeni başkan ve çalışma arkadaşları Ermeni soykırım tasarısında taraf olduklarını çok önceden ilan ettiler. Aradaki bunca ortak çıkar ve işbirliğinin sağlayacağı olumlu sonuçlar göz ardı edilerek bu tasarının geçmesi ilişkileri kuşkusuz sarsar. İşlerin o noktaya taşınıp taşınmayacağı ise yeni yönetimin ilk olgunluk sınavlarından birisi olacaktır.
Yayın tarihi: 22 Ocak 2009, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/22//haber,E2B8B4B3FC8A4D138A6EE0C739CBC2E8.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.