Slumdog Millionaire... Son bir aydır Amerika'da herkes başarılı İngiliz yönetmen Danny Boyle'nin bu filmini konuşuyor. Altın Küre'de 'En İyi Film' dahil, dört ödülü kapan filmde; organize suçlar, yetimler, açlık, yoksulluk, vahşet, ne ararsanız var, ama bir o kadar da insanın yüreğini ısıtan ışık var... Filmde konu sondan başlıyor. Hayatında sadece şiddet, yoksulluk ve açlık görmüş varoş çocuğu Jamal, Who Wants to Be a Millionaire (Kim Milyoner Olmak İster?) yarışmasının Hint versiyonuna yarışmacı olarak katılıyor ve son soruya kadar doğru cevaplar veriyor. Şovun yapımcısı Jamal'in sorulara doğru cevap verebilmesinin altında bir üçkağıt (hile) olduğunu düşünüyor ve Jamal'i polis zoruyla sıkıştırıyor. Bu durumda Jamal, geçmişinde yaşadığı olaylara giderek her soruya nasıl doğru cevap verebildiğini anlatıyor. Jamal'in tahsili yok ama talihsiz hayatında her gün verdiği yaşam savaşı ile edindiği bilgelik, tecrübe ve ruh zenginliği var.
HAYAT PROBLEM İSE
Bu sayede her soruda Jamal'in acı dolu ama bir o kadar da insanın içini ısıtan hikayesini ve aşkını izliyoruz. Eğer hayatı sürekli bir problem olarak görüyorsanız ve inancınızı kaybettiyseniz, bu film tam size göre... Filmdeki enerji, renkler, karakterler, sinematografi ve müzik tek kelime ile muhteşem. Hatta en sonunda insanı yerinden hoplatan Bollywood dansı bile... Bu ekonomik krizin içinde filmden alınan çok da güzel bir mesaj var. Her ne kadar yarışma para kazanmak üzere kurulduysa da, yoksulluğun zenginliğe dönüştüğü filmde motivasyon para değil...
Türkiye'ye geldiğinde kaçırmayın derim. Müzikal ve komedi dalında 'En İyi Film' ödülünü alan 'Vicky, Cristina, Barselona' ise bu hafta İstanbul'da en çok konuşulan film. Sizlere bu filmden birkaç ay önce bahsetmiştim ama bu hafta çok popüler olduğundan tekrar tazeliyeyim: Vicky, mantıklı, realist, ne istediğini bilen (en azından bildiğini sanan), nişanlısına sadık bir kadın. Onun için varlıklı bir işadamının karısı olmak yeterli bir ideal. Her şeyi analiz ettiği için yaşadığı anı kaçırıyor. Ruhunun derinliklerindeki eksikliğe perde koymuş ama ressam Juan Antonio ile karşılaşınca, henüz yaşamadığı o tutkunun hayatındaki eksikliğini hissediyor. Arkadaşı Cristina ise; tam tersine maceraya açık, risk almaktan çekinmeyen, ne istediğini bilmeyen ama bulmak için de tecrübe etmekten korkmayan bir kadın. Her iki kadın da sevgiyi alıştıklarından farklı bir şekilde yaşamayı arzuluyor. Juan Antonio, her iki kadına da tutkulu bir şekilde yaklaşıyor. Aslında düşündüğümüz anlamda kadınları kullanmıyor. Sadece kadınların kendi fantezilerini onunla beraberken gerçekleştirmelerine izin veriyor. Juan Antonio'nun bohem ve karmaşık yaşam tarzı, ondan çok etkilendiği halde Vicky'yi ürkütüyor. Cristina ise kendisini hesapsızca Juan Antonio ve eski karısı Maria Elena ile üçlü aşk yaşarken buluyor. Hem Vicky'nin, hem de Cristina'nın yaşam felsefeleri Juan Antonio'nun mıknatısına kapıldıklarında testten geçiyor. Hayatta değişime karşı duyulan istek çok büyükken, kökleşmiş, içimize yerleşmiş davranış ve inançlarımızın etkisinden kurtulmamızın da ne kadar zor olduğunu görüyorsunuz. Filmde kullanılan bir cümle çok hoştu. 'Only unfulfilled love can be romantic' yani 'sadece ihtiyacı karşılanmamış aşk romantiktir'. Romantizim; ele geçirilmediği, arzu edildiği sürece kalıcı. Hayalinizde canlandırdığınız, fantezisini kurduğunuz bir ilişkiye sahip olunca, istediğinizin o olmadığını anlayabiliyorsunuz. Yaşanılan tecrübeler belki hayattan ne istediğinizi bulmanıza yardımcı olmuyor ama neyi istemediğinizi belirliyor. İlişkilerin doğasını çok güzel işleyen Woody Allen'in yeni filmi;
Barcelona ve Ovieto'nun muhteşem görselliği ile birleşince çok etkileyici olmuş ve tabii ki Altın Küre'yi hak etmiş.
Yayın tarihi: 17 Ocak 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/17/gny/haber,7D875FF50DCA4C6B9A4E7C44686EFBFF.html
Tüm hakları saklıdır.