2009'a huzur ve barış beklentisi ile girmeyi hayal ederken, İsrail'in Gazze'ye yaptığı operasyonlarla yaşanan insanlık dramı, aklıma daha önce yazdığım gerçek bir hikayeyi getirdi. 17 yaşındaki Filistinli Yusra giyinmeyi, fotoğrafçılığı seven, annesinin deyimiyle 'normal' bir genç kızdı. İsrail'in bir saldırısında amcası ve erkek kardeşi gözlerinin önünde ağır şekilde yaralanmıştı. Yaşadığı Nablus kenti Filistin'in en kanlı bölgelerinden biri. Pek çok suikast bombacısı buradan çıkıyor. Hani Akad, 24 yaşında, yakışıklı, İsrail'e karşı suikast saldırıları organize eden Filistinli bir militan. Çocukken İsrail askerlerini taşlarmış. Arabaların akülerini çalıp, elektrik telleri ile birleştirip, patlayıcı süsü vererek yolun ortasına koyarmış ve evin çatısına çıkıp, İsrailliler'in reaksiyonunu seyredermiş. Onları korkutmaktan zevk alırmış!
FLÖRT İÇİN TAKTİK
Hani, İsrail'in teröristleri ele geçirmek için Nablus'a yaptığı operasyonlarla çok sayıda kent halkının ölmesi ve yaralanması üzerine gönüllü olarak ilkyardım ekibinde görev alıyor. Gördüğü vahşet dolu manzaralar Hani'nin İsrail'e öfkesini daha da artıyor ve silahı eline alıp, kısa sürede İsrail'in en tehlikeli bulduğu teröristler listesine giriyor. Yusra, Hani'ye ilk görüşte aşık oluyor ve onunla tanışma fırsatı yakaladığında, "Ben suikast bombacısı olmak istiyorum" diyor. Hani, "Yurtseverliğin için mi bunu istiyorsun?" diye soruyor. Yusra da, "Hayır, sadece bu hayattan sıkıldım" diye cevaplıyor. (Belki de Nablus'un zavallı sokaklarında intihar bombacısı olmak için kendini önermek genç kızın flört etme şekliydi.) Öyleyse eğer, işe yarıyor ve aralarında bir yakınlık başlıyor. Evlenmeye karar veriyorlar, ancak birkaç hafta sonra Hani, İsrail ordusunun geniş bir operasyonu sırasında öldürülüyor. Yusra ise nişanlısının intikamını almak için suikaste teşebbüs ediyor ve hapse giriyor... Yusra ve Hani, hayal kırıklığı, umutsuzluk ve bilinçsizlik yüzünden yaptıkları seçimlerle ödedikleri bedelin ağırlığını fark edemeyenlerden sadece ikisi...
NEDENİNİ AŞAN NEFRET
Hayatta haksızlık ve mağduriyete uğradığını düşünen, yaşadıkları ortamda hayattan beklentileri daha çocuk yaşta körelen, içlerindeki nefretin büyüklüğü nedenini aşmış insanlar... Bu yıpratıcı hisleri kimlikleri olmuş insanlar karşıtınız olduğu sürece savaşla onları yok etmek imkansız. Tarihte de görüldüğü gibi, yok olmazlar. Kılık değiştirip, nefretleri güçlenerek tekrar ortaya çıkarlar. Ne kadar çok öldürürseniz, o kadar çok düşman yaratırsınız. FBI'da terör odasında görevli bir öğrencim, "Belki 20 yıl sonra askeri gücün bile önemi kalmayacak. Nükleer ve biyolojik silahların üretildiği bir çağda yaşıyoruz. Dünyanın herhangi bir köşesinden bir terörist bilgisayarı ile uçakların hava trafiği sinyallerini karıştırabilecek veya büyük bir şehrin içme suyunu zehirleyebilecek" diyor. Modern teknoloji ve nefret ürkütücü bir bileşim.
ŞEFKATİN ÖNEMİ
Modern dünyada gittikçe artan nefreti ve yalnızlığı durdurmak için belki de ilk adım, kendi kötü tecrübelerimizle nasıl yüzleştiğimizi fark etmek. Tüm ruhsal öğretiler yaşadığınız kötü bir tecrübeyi nasıl pozitif bir amaca çevirerek yaşamanız gerektiğini öğretirler. Yani hayatınızın geri kalan bölümüne bir anlam saptamayı. Hepimizin şartlarımızı benimseyiş ve yüzleşme şeklimiz birbirimizden farklı. Yaşadığınız hiçbir acıyı yok edemezsiniz ama bu acıyı tecrübe ediş şeklimizi değiştirmek bizim elimizde. Şefkatin önemini keşfetmek de sizin elinizde. Sadece başkalarına değil, kendinize karşı da sağlıklı bir dozda duyulan şefkatin önemini...
Yayın tarihi: 3 Ocak 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/03/gny/haber,E2E08E118E78450C9FC03F5B025B502A.html
Tüm hakları saklıdır.