Siyasal iktidar tarafından son dönemde atılan üç adım toplumda ve kamuoyunda benim açımdan çok şaşırtıcı bir tepki aldı.
Ne Nâzım Hikmet'e vatandaşlığının iadesi ne Kürtçe televizyon yayınlarının başlaması ne de TRT'de Muharren iftarının naklen yayınlanması hak ettiği ilgiyi gördü. İlgiyle karşılanması bir yana çeyrek yüzyıl boyunca devam etmiş, kangren olmuş gelip giden iktidarların hiçbirinin çözemediği bu sorunların aşılması şimdi tam bir nadanlıkla değerlendiriliyor.
Efendim, Nâzım Hikmet'in vatandaşlığının iadesi çok mu gerekliymiş, bugün yaşasaydı bu iktidarın geliştirdiği çözümü kabul mü edecekmiş?
Kürt televizyonunun kurulmasını, yani böyle tepeden inme ve devlet tarfından alınmış bir kararı Kürt kamuoyu kabul mü etmeliymiş?
İnsanın bunları duyunca neredeyse dudağı uçukluyor.
Hiç öyle düşünmediğim gibi bugün varılmış noktayı son derecede önemsiyorum. Önemseyişimin bazı nedenlerini
perşembe günü yazmıştım bugün işin başka bir boyutuna değineyim.
Şımarık çocuk sendromu Her şeyden önce bugün elde edilen sonuçların geniş ölçüde
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay 'ın kişisel girişimlerinden ve iradesinden kaynaklandığı kanısındayım. Sadece bu kadarla da kalmayarak Ertuğrul Günay son zamanlarda çok önemli bir adım daha atarak on beş yıldır "içinde insan yakılan bir binanın (yani '
Madımak Oteli'nin) altında açılmış lokantada et yenmesinden iğrendiğini" söyleyerek orayı tahliye etmeye çalışıyor. O girişimi de "efendim bina niçin müze yapılmıyor" diye eleştiriliyor.
Bütün bunlar bana başka bir şey düşündürüyor:
Türkiye'de siyasal kamuoyu bir dostumun ifadesiyle tam bir
şımarık çocuk psikolojisiyle hareket ediyor. Bir şeyi aldırtana kadar bağırıp çağıran, elde ettiğini gördüğü anda istediğine sırtını dönen çocuk psikolojisidir bu. Bu aynı zamanda toplumun ne talep ettiğinin bilincinde olmayan, onun ciddiyetini taşımayan bir toplum olduğunun somut göstergesidir.
Nâzım için çalışmak Oysa mesela
Nâzım Hikmet'in vatandaşlığı meselesi
SHP iktidarlarının elinde iken Kültür Bakanlığı'nın neredeyse en önemli konuları arasındaydı. Bu konudaki ilk girişim benim de
Bakanlık Danışmanı olduğum bir dönemde zamanın Kültür Bakanı
Ercan Karakaş tarafından yapılmıştı. O müracaat hazırlığının elyazısıyla yazılmış notları da Başbakanlığa başvuru dilekçesinin bir sureti de belge dosyalarımın içindedir.
Aradan geçen dönemde yasal hiçbir kısıtlama olmamasına ve her zaman gerçekleştirme olanağının bulunmasına karşın hiçbir iktidar bu iradeyi göstermedi. Şimdi yapıldıktan sonra da küçümseme, sahip çıkmama gibi akıl dışı yaklaşımlar geliştiriliyor.
Aynı şey Kürtçe
televizyon yayınları için de söz konusu.
"Üniter bir devlette kamu parasıyla resmi dilden farklı bir dilde yayın yapan devlet televizyon kanalı olabilir mi" gibi meşru, gerçekçi ve kuramsal bir soru sorulsa ve tartışma açılsa kimsenin bir diyeceği olmaz. İşin garip olan yanı bu
televizyon kanalını "beğenmeyenlerin" doğrudan Kürtler arasından çıkması . Bunu açıklayacak bir meleke ne yazık ki bende yok.
Kültür, politika ve işlev Bütün bunlar bize iki noktayı işaret ediyor.
Birincisi, kültür artık sadece "yüksek kültür" değil. Siyasal yapının bugüne kadar çözülmemiş bir dizi sorunu öncelikle kültürel bir problematik olarak görüldüğünde aşılabiliyor.
İkincisi, siyasetin metafizik denecek kadar doktriner tavırlarıyla işlevsel, edimsel (operasyonel) ve nihayet pragmatik yanı arasında yakın dönemde daha da sert tartışmalar yaşanacaktır. Buna hazırlıklı olmak gerekir. Ayrıca bilmek gerekir ki doğru yönde verilmiş bir kararı eleştirenler kendilerini yanlış yönde kalmaya mahkûm edenlerdir. Doğrusu siyasetin araçsallaştırılması ve işlevsel olmasıdır.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ı kutluyorum.
Yayın tarihi: 12 Ocak 2009, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/12//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.