Yeni paralar elimize geçmeye başladı ya (milli piyango biletine benziyorlar!), anlayan anlamayan herkes eski paraları yazıp çizecek, cahil Babıali çocukları bu paralardan bazılarına
"paha biçilemediğini" öne sürüp elinde hasbelkader üç beş parça bulunan üç beş vatandaşı boş yere heyecanlandıracaklar...
Konuyla ilgili en derli toplu yazıyı gene bir tarihçi yazdı tabii, Taraf gazetesinde Ayşe Hür. Ama okumamışsınızdır.
Size şu ünlü
"İnönü paralarını" anlatayım.
İnönü'nün, cumhurbaşkanı seçilince, basılmış olanlarına dokunmadığını, fakat basılmak üzere bekleyen banknotlardan Atatürk'ün resmini çıkarttırdığını (hazır kalıplardan kazıyarak çıkarmışlar), yerine kendi resmini koydurduğunu hep bilirsiniz.
"İsmetçiler'in" iddialarına göre, bunu,
"devletin devamlılığını halka göstermek" için yapmış!
Şimdi aynı şeyi Abdullah Gül yapsa koparacakları yaygarayı düşünebiliyor musunuz?
Her neyse,
"ikinci emisyon" tabir edilen bu paralar, üzerlerinde ister Atatürk ister İnönü olsun, oturaklı ve görkemlidirler. Bunları basan, Londra'da ünlü Thomas de la Rue matbaasıdır.
Savaş yıllarında iş değişir.
Pire limanında onları taşıyan gemi bombalanınca denize dökülen ünlü elli kuruşluk banknotlar, gene Londra'da Bradbury&Wilkinson'a bastırılmıştır, yıl 1940, savaşı kimin kazanacağı belli değil.
Fakat onun yerine konulan yeni elli kuruşu, Milli Şef, bilin bakalım nerede bastırmış? Berlin'de! Devlet matbaası Reichsdruckerei...
Yalnız onu değil, on lira da, yüz lira da bastırmış Berlin'de. Yıl 1942. Varlık vergisi zamanı.
Soğuk ve donuk suratlı, murt, sevimsiz banknotlardır bunlar, koyu kahverengi, buram buram faşizm kokarlar. Ürkütücü ve itici bir yanları vardır. Aynı yıllarda basılan Hitler paralarına, Reichsmark'a benzerler.
Hani Ankara'da otuzlu yıllarda yapılan kara suratlı kunt binalar kadar...
Bir de savaştan sonra, İnönü'nün bu kez üçüncü emisyonuna bakalım... 1947 yılında paraların yüzüne kırmızı ve yeşil
"renk gelmiştir", cıvıl cıvıldır onluklar, ellilikler, yüzlükler... Çünkü basım yeri Amerika, basan da American Bank Note Company... Savaş bitmiş,
Almanya yenilmiş, Milli Şef yeni tercihini yapmıştır.
Fakat resimlerdeki İnönü hep aynı asık suratını sürdürmektedir.
Onu boşverin de, daha gerilere gidelim, lafı nereye getireceğim:
Maşallah bu ne planlı ve programlı bir devrimdir ki, 1927 yılında cumhuriyetin ilk paralarını bastırıyorsun (kuruluşundan ancak dört yıl sonra), elbette
"eski yazıyla", hemen ertesi sene de yazıyı değiştiriyorsun, fakat yeni yazıyla yeni paraları ilkinden ancak on yıl sonra bastırabiliyorsun, taa 1937 yılında! Bunu başarabilen de başbakan Celal Bayar.
Madem Latin alfabesine geçecektin, niçin bir yıl daha sabredip paraları da yeni yazıyla bastırmadın? Madem geçtin, paraları niçin hemen değiştirmedin? Masraf olurdu da, ondan mı?
Nasıl olur da, eski yazı kullanmak şiddetle yasaklandığı halde (hapis cezası vardı), eski yazılı paralar insanların cebinde dokuz yıl daha bulunur, elden ele dolaşır? İnsanlara dokuz yıl boyunca cebren suç işletmişler! Madem bu suçtu, niçin milyonlarca vatandaş hakkında işlem yapmadın? Acaba vatandaşın büyük çoğunluğunun kâğıt paranın yüzünü gördüğü yoktu da, ondan mı?
İşte bu da İnönü'nün başbakanlık dönemi canım... Bilirsiniz,
"enflasyon" kelimesini hayatında ilk kez başbakan olduktan sonra duyduğunu kendisi itiraf etmişti.
Sonra biz
"Fethi Bey başbakan kalsaydı" deyince de İsmetçiler kızıyorlar.
Yayın tarihi: 5 Ocak 2009, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/05//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.