Eğer vize alıp, gidebilmeyi başarabilirseniz İrlanda'nın Cork kenti yakınlarındaki Ballymaloe Köyü'nde üç kuşağın birlikte işlettiği çiftliğe de uğrayın... Otel ve yemek okuluyla bir imparatorluk gibi olan çiftlikte sizi 83 yaşındaki büyük büyükanne karşılıyor..
Bu yıl leyleği havada görmüş olmalıyım. Ege adalarından döner dönmez, herhalde leylekler bana İrlanda yolunu göstermişlerdi.
Küresel ısınmada ülkemize düşen rol, aşırı sıcaklar ve kuraklıkken, Avrupa'nın öbür ucu bu yaz neredeyse güneşten hiç nasibini alamamış, yağmursuz gün neredeyse geçmemişti. Güneşi olmayan Avrupalıların işi kolay. Atlıyorlar uçağa, Yeşilköy'e geldiklerinde bir kontuardan sembolik bir vize ücreti ödeyerek, bagajlarından bile önce ülkemize girebiliyorlar. Oysa ben TC vatandaşı olarak İrlanda vizesi almak için çok zorlandım. Kendi adıma şikâyet etmiyorum. Ama devletimin verdiği resmi belgeleri bir yeminli tercümana çevirtip getirmemi istemeleri açıkçası bir Türk olarak çok ağrıma gitti. Buna bile şükür; belgeleri İngilizce istediler; ya ülkenin ikinci dili Geylik'e çevirtmem gerekseydi, ne yapardım bilmiyorum. Neyse ki İrlanda'ya girdikten sonra insanların sıcak konukseverliği ve ülkenin güzelliği bu ağır muameleyi bir ölçüde unutturabildi.
Son iki gezimde en iyi restoranları, otelleri kadınların işlettiğini, yönettiğini gözledim. İrlanda'nın güneyindeki Cork kentinin yakınlarındaki 15. yüzyıldan kalma bir çiftlik evi ve çevresinde yaşadıklarımı ise sizlerle paylaşmaya değer buluyorum. Yolculuğumun bir gün ve gecesini Ballymaloe House adlı eski bir Norman şatosundan bozma çiftlik evinde geçirdim. Burası butik bir otele dönüştürülmüştü. Giriş yaparken, resepsiyondan sahibesi bayan Myrtle Allen'in beş çayına beni ve dostlarımı konuk etmek istediğini söylediler. Türkiye'den gelen birine niye böyle ilgi gösterildiğini doğrusu önce pek kavrayamadım.
Duvarları tarihi tablolarla süslü oturma salonunda 83 yaşındaki enerjik bayan Allen bize "Hoş geldiniz," dedikten sonra bizzat kendi eliyle çay ve pasta servisini yapmakta ısrar etti. O anda burası bir otel olmaktan çıktı, bir çiftlik hanımefendisinin evine dönüştü; biz de onun değer verdiği konuklarıydık.
Türkiye'ye niye ilgi duyduğu ise az sonra anlaşıldı. Sayın Fevzi Halıcı'nın 1980'lerde gerçekleştirdiği ve Türk mutfağını dünyaya açan üç Milletlerarası Yemek Kongresi'nden sonuncusuna katılmış, Fevzi Bey ve kızkardeşi Nevin Hanım'ın evsahipliğinden çok etkilenmişti.
ÜLKENİN EN ÜNLÜ YEMEK OKULU
Otel profesyonelce yönetilmesine rağmen, Bayan Allen, ülkede ün yapmış restoranındaki akşam yemeğinde de açık büfenin başında sığır, kuzu, hindi kızartmalarının servisini garsonlara bırakmadan bizzat kendisi üstlendi.
Bayan Allen, 1947'de eşiyle bu çiftliği almış. Ancak zamanla maddi sıkıntıya girince, kendilerine çok büyük gelen malikânenin odalarını pansiyon olarak kiraya vermeye başlamış. Yemekleri büyük ilgi görünce, çiftlik arazisindeki küçük bir binada, bir de yemek okulu açmış. Ertesi gün tanıştığım Myrtle Allen'ın gelini Darina Allen, çiftliğin geniş arazisi içinde, kayınvalidesinin kurduğu mütevazı okulu ülkenin en ünlü yemek okulu haline getirip yönetmeyi başarmış. Koca çiftlikte, öğrencilerin kaldıkları küçük tarihi binalardaki ayrıntılardan mutfaklara, dersliklere, ünü ülke sınırları dışına taşmış ot bahçelerine kadar her yer sürekli onun kontrolü altında.
Üçüncü Allen kuşağı da devrede; bayan Darina'nın genç ve güzel gelini Rachel Allen da hem okulda ders veriyor hem de BBC'nin önde gelen yemek programlarından birini yönetiyor. Yani üç kuşak bayan Allen'lar ülkenin güneyinde küçük bir yeme içme imparatorluğunu yönetiyor.
Üç kuşağın yazdıkları yemek kitapları, bir kitaplığın rafını dolduracak sayıda...
Bayan Darina, İrlanda Slow Food'unun ve Terra Madre hareketinin de başkanı.
Çiftliğe girişte çoktandır görüntüsünü unuttuğumuz serbest dolaşan tavukların mutlulukla eşindiğini gözlüyorsunuz ve bunlar, sıradan tavukların birkaç katı fiyattan alıcı buluyor. Bayan Darina ile sohbetimiz de çok ilginçti. Büyük sanayi kuruluşlarının, sıradan ürünlerine pazar yaratmak amacıyla abartılı hijyen ve sağlıklı üretim uyarılarıyla ürküttükleri Batılı tüketicilerin artık bu taktiklere kanmadığını, doğallığa geri dönüşün başladığını anlatırken gözleri parlıyordu.
Sonra sanki içimizdeymiş gibi bizimle ilgili tahminlerini sıraladı: "Avrupa Birliği büyük endüstrileri destekler. Onlardan yana kuralları dikte eder. Bizler İrlanda'da artık bunlara 'Hayır,' diyebiliyoruz. Ama siz, AB'ye alınmak istiyorsunuz. Size buyrulanlara boyun eğmek durumundasınız. Sanırım tarımda doğru dürüst envanteriniz, örgütlenmeniz de yok. Yerel ürünlerinizin bu süreçte silinip gitmesinden korkarım, işiniz gerçekten zor." Türkiye'yi hiç tanımadığı halde söyledikleri, benim ve benim gibi düşünenlerin hep söylediklerimizi özetliyordu. Umarım çok geç olmadan bizim de gözümüz açılır, öz ürünlerimize yok olmadan sahip çıkabiliriz.
İrlanda gezim bir konuyu daha çağrıştırdı. Bizde ne yazık ki çoğu iş ya da meslek sahibinin çocukları babalarının, annelerinin yolundan gitmek istemezler.
Mutlaka onlardan farklı bir şeyler yapmak için şanslarını denerler. Bunda anne ve babanın da suçu var. Çoğu dostumu bilirim, çocuklarına devredebileceği iyi bir işi, mesleği vardır. Onlara, "Ben bu meslekte çok çektim. Sen sakın bu yola girme, başka bir iş tut," diye öğüt verirler.
Nüfusu 4 milyonu bile bulmayan İrlanda'nın Cork kenti yakınlarındaki Ballymaloe Köyü'nde yer alan çiftlik, otel ve yemek okulu üç kuşağın birlikte omuz vermesiyle dev bir kuruluş haline gelmiş.
Ama 83 yaşındaki büyük büyükanne de en genç gelin de diğer kardeşler ve torunlar da bu aile işletmesine katkıda bulunuyorlar. Hepimize örnek olmalı!.
Yayın tarihi: 7 Aralık 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/07/pz/haber,FF81323891574E2880CF623C8676E5C7.html
Tüm hakları saklıdır.